Televizyonlarda Sergilenen Kara Gülmece

cumhuriyet.com.tr

Bir TV’den ötekine (belki de ederini katlayarak) geçen oyunda bir adam, “Ülenn!” diye bağırarak durmadan bir kadını tokatlıyor; arkadan gülme sesleri geliyor. Demek ki bu bir gülmece… Bir başka oyunumuz “Türk Malı” ki ne mal… Görünüşte bu da “mikemmmel” bir gülmece… Birileri Türkçenin canına okuyarak, belden yukarı çıkmayarak gülmece sergiliyor. Bu oyunda da çocuklar tokat yiyor, yalan söylemeye itiliyor; ana, baba, dayı ile öyle bir aile yaratılmış ki insan, gerçekten Türk malı düzen buysa, vay halimize! Bir TV oyunumuz daha vardı; çok izlenen “harika” bir gülmeceydi; ancak Türkçeye verdiği zarar unutulmadı. TV’lerde yalnız gülmece yazanlar, yapımcılar mı çuvallıyor; hayır! Pek çok dizi, kara gülmecenin, yazınsal değeri olmayan kapkara birer örneği… TV’lerde nüfus patlaması yaşanıyor; dizi yazarları, Başbakan’ın çok çocuk isteğine destek için yarışıyorlar. Maşallah bizim dizilerde kadınla erkek yan yana geldi mi, bebekler yola çıkıyor.

Türk yazınının dev yapıtları “uyarlama” ayağıyla yazın tarihimizdeki yerinden indiriliyor; Halid Ziya Uşaklıgil’in adı bile yanlış söylenerek yapıtının içi boşaltıldı. Reşat Nuri’nin, Halide Edip’in, Kerime Nadir’in, Halid Ziya’nın ve başkalarının kemikleri sızlatılıyor. Kimse savunmasın; Yaprak Dökümü bir başyapıtın sökümü oldu. Bir değil birçok yazın öğretmeninden duyduk; gençlerin çoğu not korkusuyla okudukları romanı değil, diziyi beğeniyorlarmış. Romanın aslı çok sıkıcıymış…

Bir de “realtiy show”lar var… Birinin adı “Yüzleşme”yken birden “Pozitif Reality” oldu. İngilizce sözcüklerden ilki okunduğu gibi, ikincisi özgün biçimiyle yazılıyor; buna kara gülmece desek yanlış olur mu? Benzeri “şov”larla halkımız yitiklerini buluyor; evden kaçanları kovalıyor, cinayetleri aydınlatmak için çabalıyor. Evde kalanlar, eşini yitirenler “kısmet”lerini “izdivaç” izlencelerinde arıyor; 80’lik dedeler, 18’lik genç kızlar, sunucuları ve halkımızı çok eğlendiriyor.

En acısı TV tartışmalarının kara gülmeceye dönüşmesi… Çoğunda aynı yüzler, ağızlarına geleni söylemeyi düşünce özgürlüğü diye yutturuyorlar. Halkın gözünün içine baka baka akıl ve bilim dışı savlara tarihsellik süsü vermeye kalkışıyorlar. Üstün bilimci, bulunmaz hukukçu, ünlü sanatçı, deneyimli gazeteci sanılan kimileri, beden dilleriyle, doğruyu tersyüz etme çabalarıyla pek kınadığımız dizilerin kötü tiplerine fark atıyorlar. Doğruları çarpıtmak aydın sorumluluğu mudur? Yerli yerinde kullanılamayan yayıncılık anlayışıyla TV’ler bu duruma getirildi. TV, öylesine güçlü bir araç ki dili, toplumsal değerleri ve tüm gerçekleri yıpratanları, sanatsal ve güzelduyusal olan her şeyi çürüterek kazanç sağlayanları ünlü ve varsıl yapabiliyor. Birileri varsıllaşırken toplumun yoksullaşması TV sahibinin, yapımcının, yazarın, kimi sanatçıların, sözde aydınların umurunda bile değil. Kara gülmeceye saplanarak alınan yol ak olur mu? Olur diyen varsa beri gelsin!