Tehlikenin Farkına Ne Zaman Varacağız?

cumhuriyet.com.tr

Siyasal İslam iktidarı ele geçirdi. Ama dilediği dört dörtlük şeriatçı düzeni henüz kuramadı. Önünde bazı engeller var. Bunların temizlenmesi gerekiyor. Şu sıralar tüm yurdu dikensiz bir gül bahçesine dönüştürebilmek için tüm gücünü ortaya koyuyor. ABD, AB desteğinde, Kemalist kurumlara ve kişilere savaş açtı. Sendikacılar, gazeteciler, parti yöneticileri, komutanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Evleri, işyerleri didik didik aranıyor. Amaç, halkın en çok güven duyduğu Silahlı Kuvvetleri yine halkın gözünde küçük düşürmek, zayıflatmak, etkisiz duruma getirmek; ulusalcıları, antiemperyalistleri baskı altına alarak korkutmak, yıldırmak, onlara gözdağı vermek... Böylece şeriatçı yapılanmaya giden yolda önüne çıkabilecek engelleri ortadan kaldırmak.

Bu mücadelede siyasal İslamcılara en yakın desteği neoliberaller, İkinci Cumhuriyetçiler veriyor. Tutuklamalar, gözaltılar, ölümler karşısında neredeyse zil takıp oynayacaklar. Vatanı için canını ortaya koyan kahramanların ölümüyle “kafalarını kurşuna çarpanlar” diye alay ediyorlar.

Dinci-liberal dayanışması

Yeri gelmişken şunu hemen belirtelim, bu dinci-liberal dayanışması tarihimizde yeni bir olay değildir. Yüz, yüz elli yıllık bir geçmişi vardır. Örneğin 1908 devrimine karşı ayaklanan 31 Mart isyancılarını Prens Sabahattin’lerin temsil ettiği liberal Ahrar Partisi desteklemişti. Yine Atatürk döneminde, Fethi Bey tarafından 1930’larda kurulan “Serbest Fırka” da Cumhuriyet hükümetinin uygulamalarına karşı liberalizmi savunuyordu ve kuruluşundan kısa bir süre sonra şeriatçıların, laiklik düşmanlarının toplandığı bir üs durumuna gelmişti.

Menemen olaylarının arkasında bu partinin bulunduğunu bizzat Atatürk saptamıştı. Sonraki yıllarda ise Bayar’lar, Menderes’ler, Evren’ler, Özal’lar, Çiller’ler dincilerle bütünleştiler. Geçmişte ekilen rüzgârlar bugün fırtına olarak biçilmektedir. Şu sıralar Cumhuriyeti ve laik düzeni yıkma çalışmaları doruk noktasına ulaşmıştır.

Oyun herkesin gözü önünde oynanmaktadır. Siyasal İslamcılar artık takıyye de yapmıyorlar. Saklıları, gizlileri de kalmadı. Kimseden çekinmiyorlar. Korkmuyorlar. Cumhuriyet yapılandırmasının altından girip üstünden çıktılar.

Ülkede tsunami var

Eğitimi tarikatçılara, vakıflara teslim edip, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tevhid-i Tedrisat”, Öğretim Birliği yasasını ayaklar altına aldılar. Kimsede çıt yok. Ortalık sanki “Ölü Deniz…” Bu gidişle 1. dalga, 2. dalga, 11. dalga derken ne komutan kalacak, ne gazeteci, ne bilim adamı ne sendikacı ne de partili… Dalgalar yükseliyor, büyüyor. Apartmanların boyunu geçti. Ülkede tsunami var. Kimsenin kılı kıpırdamıyor.

Ortadoğu ve Orta Asya medeniyetleri uzmanı Dr. Khazai, Türkiye’nin İran’dan ders alması gerektiğini belirterek şunları söylüyor: “Kürklü zengin kadınlar, öğrenciler, sözde aydınlar sokaklarda mollalar için destek gösterileri yapıyorlardı. Devrimden sonra hepsi ülkeden kaçtı. İran rejimi Türkiye için bir ders olmalı…” (Yavaş Yavaş Gelirler, Cumhuriyet, Elçin Poyrazlar, 18.08.2007)

Yine İranlı kadın yazar Tara da, “Başlangıçta başımızı örtmeyi şaka gibi karşıladık. Kara çarşafı giydiğimizde iş işten geçmişti. Keşke bizim önümüzde daha önceden yaşanmış bir İran, bir Cezayir örneği olsaydı!” (Aktaran Alpaslan Berktay, Cumhuriyet, 19.09.2007)

Evet, Türkiye’nin önünde ders alınacak çok örnek var. Ama “tehlikenin farkına varan yok!..”

‘Kuzuların Sessizliği’ devam ediyor

12.04.2006 Tarihli Cumhuriyet gazetesinde, faşist baskılar karşısında tepkisiz kalanları eleştiren “Kuzuların Sessizliği” adlı bir yazım yayımlanmıştı. O yazıda Aziz Nesin şunları söylüyordu:

“Çevremizde aptal aptal suçlu aramayalım. Aynaya bakalım. Aynamız yoksa bir durgun suya bakalım. Orada suçluyu göreceğiz. İş işten geçtikten sonra ‘kendim ettim, kendim buldum’ demenin hiçbir yararı yok...” (Aziz Nesin, Bir Tutam Aydınlık)

Bu yazının üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Türkiye cephesinde henüz yeni bir şey yok. Korku imparatorluğu adım adım kuruluyor. Ama “Kuzuların Sessizliği” devam ediyor...