Tasarımın köyünü Bodrum’da kurdu

2013’te Tasarım Vakfı’nı kuran mimar Faruk Malhan, geçen haziran ayında Bodrum’da faaliyete başlayan Türkiye’nin ilk tasarım köyü Karya Tasarım Akademisi’ni anlattı.

cumhuriyet.com.tr

- Tasarım köyünü kurma fikri ne zaman, nasıl oluştu?

Tasarım Köyü, uzun yıllardır üzerinde düşündüğüm ve ihtiyaç olarak gördüğüm bir fikirdi. Her şeyden önce akademinin kuruluşunun oluşumsal bir süreç olduğunu söylemeliyim. Karya Tasarım Akademisi, hem İstanbul, hem de Bodrum olmak üzere iki merkezden faaliyetlerine devam etmektedir. Ancak akademiyi Türkiye’de örnek bir model olarak farklı şehirlerde hayata geçirme planımız var. Yeni dönemle birlikte Midyat ve Gaziantep’te tasarım odaklı kalkınmayı destekleyecek, tasarımla ekonomik, sosyal ve ekonomik açıdan çöküntü alanı olarak tabir edebileceğimiz alanlarda cazibe merkezleri yaratacak tasarım merkezleri kurma projelerimiz var.

- Akademinin iş modeli, yapısı ve kuruluş maliyeti hakkında bilgi verir misiniz?

Gelişim sürecinde olmasına rağmen iş modelimizi şöyle açıklayabilirim: Bu zamana kadar Güney Ege Kalkınma Ajansı, Koleksiyon, Garanti Bankası, Arçelik, VitrA, Borusan Otomotiv, Çağdaş Holding, Häfele, İstikbal ve Öztiryakiler destekleyen kuruluşlarımız olmuştur ve benim tasarım telif haklarım Tasarım Vakfı’nın bu kuruluş dönemine destek vermiştir. Kuruluş evresindeki Karya Akademi Tasarım Mağazası’nın gelirleri (ki tüm tasarımcılarımız bu platforma ürünlerini gönderebilecektir) dolaysızca bünyede kalacaktır. Ayrıca tasarımcılar üretilen veya üretilmiş tasarımların endüstriyel ve ticari haklarını Karya Akademi’ye bırakabilecek, bu tasarımların tasarım telif hakları ve telif gelirleri her zaman tasarımcılara ait olacak ve üç aylık dönemlerle tasarımcılara ödenecektir.

‘Yolumuz aykırı’

- Karya Akademi’yi kurmaktaki amacınız neydi, hedefleriniz neler?

Tasarım Köyü’nü; tasarımı toplumun her kesimine yaymak, daha erişilebilir bir tasarım algısı yaratmak adına kurduk. Tasarımı; zanaatlar, sanatlar, mimarlık edimleri arasında bağlar oluşturarak bu pratiği topluma yaymayı hedefliyoruz. Bu da tasarımı demokratikleştirerek mümkün olacaktır. Yaratıcı işlerin kimliklendiği bir ortam olacak olan Karya Akademi, atölye çalışmalarının çıktılarını yaratıcı ekonomilerde sürekliliğini görebileceğimiz, istihdam alanı yaratabilecek bir ölçekte faaliyetlerini sürdürecek.

Şu anda hem İstanbul, hem de Bodrum’da tasarım atölyelerinin kurgusu, etkinlik yönetimi, proje geliştirme, iletişim alanlarında çalışan iki ekibimiz bulunuyor. Bunun yanı sıra gönüllülük esasıyla da ekibimize katılan arkadaşlarımız var. Karya Tasarım Akademisi, tasarımı yaşama katma pratiğini savunuyor. Bu bağlamda yaparak/uygulayarak öğrenme fikrini tüm tasarım atölyelerimize aşılamaya çalışıyoruz. Bu yöntem dünyada ilk defa ve son defa Köy Enstitülerinde ve Bauhaus okulunda denenmiş üsluplardır. Biz bu yolu kendimize rehber aldık, ancak bizim yolumuz ayrıdır, aykırıdır.

‘Karyalı olmak’

- Karya bölgesi Karya Tasarım Akademisi’ne nasıl esin kaynağı oldu?

Mekân bağlamından ayrı, kopuk işlendiğinde, sağlam bir zemine oturmayan, sadece anlık işler yapılır, değer oluşturamazsınız. Bu yüzden bizim için ‘yer’ kavramı son derece önemli. Biz Karya Tasarım Akademi’nin kuruluş sürecinde o yörenin taş ustasını, o yörenin zeytin ağacını kullandık, bölgenin mimari ve kültürel kaynaklarına saygı gösterdik, akademinin fiziksel ve içeriksel yapısını bulunduğu bölgeye uyum sağlayacak şekilde inşa ettik. Karya Bölgesi’nin insanlığın varlığından beri sanatlara, kültürlere, kurulan kentlere dolu dolu esin kaynağı olagelmiştir. Karya Tasarım Akademisi, bünyesinde yurtiçi ve yurtdışından farklı renklerden, farklı seslerden aktörleri barındıracaktır. Ancak biz “buralı” olma kavramını bir değer olarak, Ege üzerinden Akdeniz’e, kıta Avrupa’sına ve oradan da dünyaya açılan “Karyalı olmak” fikrini benimsiyoruz.

- Sizin ‘tasarım’dan anladığınızı, ‘tasarım’ düşüncenizi özetler misiniz?

Tasarım; üzerine çok düşünülen ve günümüzde bazı kavramların ağırlığı altında kalmış, hatta bazen de korkutucu bir tanım haline gelmiştir. Tasarımın ölçütü insandır ancak “tasarlanmış” değerler, insan için var olan her şeyin özünü öyle bir noktaya getirmiştir ki, bugün bütün bu değerler gerçek anlamlarından soyutlanmıştır. Kendimizi, geçmişimizi sorguladığımız bir noktadayız. Bugünlerde teması açıklanan III. Uluslararası İstanbul Tasarım Bienali de bu konuyu gündeme getirmiştir; türümüzü bir arkeoloji araştırma projesi gibi, tasarımla incelemek, insanlık ve tasarım tarihine bir belgesellik boyutu katacak ve belki de bizi bize tekrar hatırlatacak. Çünkü tasarımın kapsama alanına giren her şey, yabancılaşmaya karşıdır.