Tarihe Bir Not: Dershane Sorunu!
cumhuriyet.com.trDershaneler yakın bir gelecekte kaldırılamaz. Neden? Burada “tarihe bir not” düşmek gerekir: Nasıl oldu bilemiyorum; kaynak olarak önerdiğim tek Türkçe belge basımıyla birlikte yoklara karıştı; sanki buharlaştı! İki kopyasını zor kurtarabildim. Gizli eller dışında, kitabın varlığından kimsenin haberi olmadı.
Eğitim reformu tartışmaları nereye vardı, varacak, derken... 4+4+4 üçlüsünün eksik tekeri “dershane sorunu” gecikmedi. “Kaygılanmayın,” diyor, Başbakan Yardımcımız, “dershanenin kapatılması söz konusu değil; 4+4+4 sistemi uygulanırsa, yıllardır müzminleşen eğitim sorunları çözülecek ve dershaneler belki kendiliğinden kapanacak.” O zamana kadar ne olacak? Tasarıyı toplumun yarısı zaten destekliyor. Biraz zaman, sabır ve destek; her şey daha iyi olacak!
Dershane sorunu?
Savaş sonrası 68 kuşağı, 1970’lerde üniversite kapısında yığılmaya başlayınca, yükseköğretime hazır gençleri seçme sınavları açıldı. Başarılı olanlar bedava üniversiteye, başarısızlar paralı dershaneye. Giriş sınavlarını yapacak Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) kuruldu. Dershaneler önce bir hazırlık yılı gibi başlamışken giderek lise yıllarını da kapsadı. Başarılı olmayanlar yeniden sınava girebiliyordu. Yığılma azalmadı, büyüdü. Yüz binler kabul edilirken, milyonlar dışarıda kaldı. Paralı dershane öyle değer kazandı ki, adayların dershaneye gidebilmesi için lise son sınıflarda devam zorunluluğu kaldırıldı. Dershane bir eğitim endüstrisi oldu. Partiler önce sınavların, sonra dershanelerin kaldırılacağını vaat ettiler. Başarılı öğrenciler sosyo-ekonomik (SED) düzeyi yükseklerden geliyor, dershaneyi orta ve altı düzeyliler finanse ediyordu. Sınavlar kaldırılmadı, dershaneler yayıldı. Bakanlık denetimindeki dershaneler, devlet okullarındaki seçkin öğretmenleri transfer edip, mali durumu yeterli olmayan öğrencileri, yükseköğretime değil, giriş sınavlarına hazırladı. Dershane güçlendikçe okullar zayıfladı. Fırsat eşitliği unutuldu. Temel eğitim ve lise fiilen paralı öğretim sürecine girdi. Daha iyi eğitim isteyen bedelini ödeyecekti. Siyasi irade böyle istiyor, böyle oluyordu.
Yükseköğretime geçiş
ÖSYM Başkanlığı’ndan 1991 yılında bir araştırma önerisi aldım. “Çağdaş ülkelerde yükseköğretime geçiş nasıl düzenleniyor?” Başkan Toker’in “Önsöz”de belirttiği gibi, Almanya, Fransa ve ABD gibi akla gelen gelişmişleri değil de, Türkiye ile karşılaştırılabilecek 8 ülke seçtim.(*) Bunlardan yalnız İspanya ve Belarusya anayasalarında her vatandaşın yükseköğretim hakkı vardı; ancak bu hak ülke olanaklarıyla sınırlıydı. Yer bulamayanlara “açık yükseköğretim” öneriliyordu. Güney Kore, İspanya ve Yunanistan’da hazırlık amacıyla kurulan ama yol açtığı ciddi sorunlara çözüm bulunamayan dershaneler üniversite yapısı içinde 1-2 yıllık “hazırlık okulları”na dönüştürül-müştü. Çoğu ülkelerde seçim, üniversite kapısında değil, ortaöğretim sonundaki (Bakalorya / olgunluk düzeyinde) sınavlarla yapılıyordu. YÖK’de bu sınavlardan söz bile edilemezdi. Batılı ülkelerin yükseköğretimde ulaştığı yüzde 35 okullaşma (AB’de üç mezundan biri, ABD’de iki mezundan biri), ortaöğretimde yüzde 90 düzeyindeki okullaşmaya dayanıyordu. DPT, ortaöğretimde yüzde 35-40 okullaşma oranı ile yükseköğretimde yüzde 35’e ulaşmayı hedef aldı, yani her lise mezununa yükseköğretim hakkı tanıdı; medya, başarısız milyonları savundu manşetlerde.
Tarihe bir not
Sosyo-ekonomik koşullar 20 yılda kökten değiştiği için çözüm önerilerime yer veremiyorum. Kesintili 4+4+4 düzeniyle ve üniversite mezunları iş bulamadığı sürece yükseköğretime talep belki azalabilir. Yeni anayasa belki yapılabilir ama dershaneler yakın bir gelecekte kaldırılamaz. Neden? Burada “tarihe bir not” düşmek gerekir: Nasıl oldu bilemiyorum; kaynak olarak önerdiğim tek Türkçe belge(*) basımıyla birlikte yoklara karıştı; sanki buharlaştı! İki kopyasını zor kurtarabildim. Gizli eller dışında, kitabın varlığından kimsenin haberi olmadı.
_____
(*) Güvenç, B. Seçilmiş Bazı Ükelerde Yükseköğretime Geçiş, ÖSYM,1992-4.