Tanış: Kültürün bakanlığı mı olur?
Aktör Fırat Tanış, sanatçıların ‘Devlet’le ilişkisini mümkün olduğunca kopartması gerektiğini düşünüyor. Tanış’a göre, “Kendi gücünü ortaya koyamayan kim varsa, bu ülkenin erkekleri tarafından maalesef ezilmeye, dövülmeye mahkûm.”
Ceren Çıplak/Cumhuriyet- Türkiye gündeminin hızı baş döndürüyor, sahiden adamakıllı takip edebiliyor musunuz?
Bence Türkiye’den uzun zamandır konuşulmayan, söze gelmeyen meseleler, şimdi konuşuluyor. Ani ve keskin değişimler yaşanıyor. Konuşmak güzeldir, yeter ki silahla, çirkin siyasetle olmasın. Genel resme bakınca da, bunların geçici olduğunu görüyoruz. Ne de olsa, bu dünyadan canlı çıkış yok. Her kötü şey, yerini daha kötüye ya da her iyi şey yerini daha iyiye bırakabiliyor, tarihte değişen bir olay dizisi olmasaydı, Hattuşaş hâlâ başkent olurdu! Ben, 600 yıllık bir dili bir günde değiştirenle, 90 yıl sonra çıkıp “İsteseler de istemeseler de bu dili öğrenecekler,” diyen arasında, bir fark görmüyorum.
Gökçek’e kızmıyorum
- Öyleyse nasıl bir değişim istemeliyiz?
Muhafazakârlık ve din, bu toprakların yüzyıllardır varolan gerçeği. Evvelâ bazılarının bunu öğrenmesi ve farkına varması gerek. İnsanlar, dinlerini istedikleri gibi yaşayabilir. ‘Ya dindarsın ya da devrimci,’ algısı da artık kalkmalı. Elit, kendini sırça köşkünde ayrıcalıklı gören sanatçılar eleştiriliyor ya, aslında eleştirenler haklı. Bugün, sanki 90 yıldır heykel sanatına takla attırmışız gibi Melih Gökçek’in “robocop” heykeli için “Böyle heykel mi olur?” diyoruz. Peki nasıl olur?
- Cevabım en azından öyle olmayacağı.
Evde, kızım, mama sandalyesinin üstünden sürekli oyuncağını atıyor, ben tekrar koyuyorum o tekrar yere atıyor... Bunda kızılacak bir şey varsa Gökçek’in davranışında da kızılacak şey bu kadardır.
- Belki, sürekli Gökçek’in oyuncağını taşımaktan sıkılıyoruz. Gökçek ortaya bir oyuncak atıyor, dağıtıyor; birileri de toplamaya çalışıyor.
Bizler sanatın yanında maalesef faniyiz. Bir gün, Robocop bile olsa o heykel kalacak. Gökçek, böyle anılmak istiyorsa bunun için yapacak bir şey yok. Keşke daha iyi anılmayı istemiş olsaydı da daha güzel şeyler yapsaydı. Aslında daha önemli bir sorun var; Peki güzel heykel nasıl olur? Bunu anlatabiliyor muyuz? Heykel nedir anlatabiliyor muyuz? Alanım olan konudan bahsedeyim, oyunculuktan. Van Devlet Tiyatrosu’nda (DT) Othello’yu izleyen Ayşe Teyze’nin aklında erkek terörü kalıyor mu kalmıyor mu, biz buna bakalım. Bu işler sözcüklerin sonundaki “r” harfini vurgulamakla olmuyor; önce, sokaktaki insana benceyeceksin. ben Konya DT yıllarca çalışıp da Mevlanâ’ya gitmemiş insanlar biliyorum. İlk önce kendi içinde kolonici halinden çıkıp, insana değmek, insana karışmak gerekiyor.
Sanat yüksek değil
- Mesele Mehmet amcayı da tanımak diyorsunuz.
Ayşe Teyze, Mehmet Amca’yı tanımıyorsan, hiçbir şey anlatamazsın ki. Mehmet Amca çıksın, Othello’yu oynasın diyorum, çünkü kendisinde de çok büyük bir cevher var. Oyunculuk, sanat yüksek, uç bir şey değil. Tiyatro dünyasından biri bir makale kalem almış, adının üstünde dipnot yıldızı var. Baktım sanatçı yazıyor. Makalenin içinde de “Sanat öyle ha deyince yapılmaz,” yazıyor. Bir dakika! Sanat neden “ha” deyince yapılmıyor arkadaş. Sanat “ha” deyince de yapılır. Elime sazımı alıp bildiğim kadarıyla dertlerimi hafifletmek için yarenlik olsun diye iki tıngırdatamayacağım mı? Bunu sanattan mı saymıyorsun? Bunların hepsi şunu gösteriyor: Olası bir değişim gerekiyorsa birilerinin özeleştiri getirmeye ihtiyacı varsa bu “karşı taraf”tan değil “bizim taraf”tan yapılmalı.
- Bitmeyen meselemiz sansüre de bulaşalım sohbetimizde...
Bir sanat festivalinde her şeyi konuşup tartışabilmeliyiz. Aslında Kültür Bakanlığı’ndan destek almamak da onurdur. Devlet Tiyatroları’nda sansür var diyorlar, Hoşgeldin kardeşim! Yahu, Devlette sansür var! Orada nasıl olmasın, ayıkamıyorsunuz ki.
'Bırakın AKM'yi biz yıkalım'
Kültür Bakanlığı... Kültür merkezi olur mu ya? Bu mantıklı mı? Kültür, merkezî bir şey mi? AKM’yi onarmak için harcanan çabayı anlamıyorum. AKM’nin yıkılması gerek, ama bunu yıkması gerekenler onlar değil biziz. Bırakın, AKM’yi biz yıkalım. İşte, kültür merkezîleşirse böyle olur. Güç, merkezi bir yerde toplanmamalı, gücü yaymakta fayda var. Devlet Opera Balesi’ni, Devlet Tiyatroları’nı, AKM’den ya da herhangi bir kültür merkezi binasından sokağa çıkartalım, insanlara karıştıralım. İnsanların oraya gelmesini beklemeyelim. Sanatçıların devletle olan ilişkisini mümkün olduğunca kopartalım. 657’ye tabii olmayalım, hayata tabii olalım. 657’e tabii olunca böyle oluyor, elbette burada yıkalımdan kastım, temsilî bir yıkımdır!
'Cihangir'in değil de Yozgat'ın kedisiysen?'
“Eskişehir’de bir belediye başkanı, 23 Nisan’da Torna atölyesindeki çocuğun yerine geçmiş. Keşke bunu Başbakan yapsaydı. Bu memlekette milyonlarca çocuk işçi, çocuk gelin var. Bu ülkede çocuksan, engelliysen hatta çocuk engelliysen eyvah eyvah... Hele hayvan isen!! Ola ki bu memlekete Cihangir kedisi değil de Yozgat’ta bir kedi olarak gelmekte mümkündü. Vay haline vay vay. Kendi iradesiyle kendi gücünü ortaya koyamayan ne kadar güçsüz varsa, bu ülkenin erkekleri tarafından maalesef ezilmeye, dövülmeye mahkûm.”