Sosyal Demokratlar da İktidar Fırsatını Kaçırıyor...

Toplumları daha eşit, daha adil, daha insancıl ve yurttaşlarını çevreleri konusunda daha yetkili kılan bir ekonomik ilerlemeyi savunan alternatif sosyal demokrat ekonomi politikası için çalışmalarını yoğunlaştırmaları gereklidir. Aksi halde bu tarihi fırsatı kaçıran sosyal demokrat partilere seçmen oy vermek için hiçbir ciddi gerekçe bulamayacaktır.

cumhuriyet.com.tr

Eski ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan 2007 ortalarında ABD’de başlayıp dünyayı saran ekonomik krizi yüzyılın krizi olarak tanımlamıştı. Krizle birlikte dünyada ve ülkemizde önemli bir tartışma süreci yaşandı. Tartışmaların özünü, krizden çıkışa ve ekonomik sorunlara liberal politikaların mı, yoksa sosyal demokrat-sol politikaların mı çare olacağı oluşturuyordu.

Krizin sosyal demokrat bir siyasi alternatif yaratma açısından tarihi bir fırsat doğurduğu görüşü o günlerde ciddi yandaş kazanmıştı. Şimdilerde krizin harareti azalmaya başlamış görünüyor. Son günlerde ABD’den gelen kimi olumlu ekonomik göstergelerin etkisiyle krizin son bulduğunu ve iyileşmenin başladığını söyleyenler çoğaldı. Krizin harareti geçtikçe, krizle ilgili tartışmaların da yönü ve içeriği değişmeye başladı. Krizin sert vurduğu sıralarda daha çok ideolojik olan, liberalizmin sonunun geldiğini, Marksizmin haklılığını vurgulayan ve Keynes’çi politikalara methiyeler düzen görüşler yerini piyasa ekonomisinin teknik önlemlerle sürdürülmesine dönük görüşlere bıraktı.

Ekonominin canlanma işaretleri vermesinde piyasa ekonomisinin teknik araçlarının ne denli başarılı olduğu gibi konular ağırlık kazandı. Sol ya da sosyal demokrat iktisat politikaları adına topluma alternatif politikalar önermeye çalışan görüşler büyük miktarda gündemden çıktı.

Ülkemiz için büyük fırsat

Oysa dünya genelinde sol ve sosyal demokratlar lehinde siyasi değişime yol açabileceği umudu doğuran kriz, olumsuz etkileri en derinden yaşayan ve bu nedenle siyasal alternatif arayışlarının yoğunlaştığı ülkemiz için daha da büyük bir fırsat demektir. Çünkü iş dünyası, işçiler, tüm çalışanlar ile aileler ve işsizler krizin ekonomik ve sosyal etkilerini en derinden yaşıyorlar. AKP hükümetinin pembe bir tablo çizme çabasına rağmen işini kaybedenlerle birlikte işsizlik rekor düzeylerde.

Gelir ve ücretlerin alım gücünde büyük düşüşler yaşanmakta. Konutlar satılamıyor, yatırımlar erteleniyor, krizin bedelini özellikle yoksullar açlıkla ve yeterli beslenememeyle ödemeye devam ediyorlar. Finans sektöründe olumlu görüntüye karşın reel sektörün sıkıntıları ve halkın perişan durumu sosyal demokrat partilere sol bir ekonomik politika oluşturmak için büyük ideolojik olanaklar sağlamaktadır.

İdeolojik olanağın kaynağı hükümetlerin krizden çıkmak için şu ana kadar başvurdukları çarelerdir. Dünyada ve ülkemizde hükümetlerin krize önlem için başvurdukları çareler liberal piyasa ekonomisinin kuralları içinde arandı. Yani krize yol açan eski yapının dışına çıkılmadı. Emeği ve halkı temel alan yeni bir şey yapılmadı. Ünlü Mısırlı iktisatcı-düşünür Samir Amin’e göre de “yapılanlar sistemi finansal krizden önceki haline geri çevirmek için”di. Yapılanların özeti şudur: Kendi yanlışları sonucunda batmış finansal kuruluşların, vergi verenlerin aleyhine kamulaştırılarak (devletleştirilerek) ya da sermayesine katkıda bulunularak kurtarılması.

Bedeli vatandaş ödüyor

Yani “bireysel zararlar kamulaştırılmış” böylelikle sermayedarların yanlışlarının bedeli vergi ödeyen vatandaşlara ödettirilmiştir. Oysa krize yol açan süreçte bunun tam tersi uygulanmıştı. Dünyanın birçok ülkesinde ve en çok da ülkemizde, vatandaşların vergileriyle yaratılmış en kârlı ve büyük kamu ekonomik kuruluşları özelleştirilmiş, bir diğer deyişle “toplumsal kârlar özelleştirilerek” bu kârlardan toplum yararlandırılacağına yeni yandaş zenginler oluşturulmuştur.

Dolayısıyla kriz sürecinde en yüksek bedeli ödeyen, toplumun en zayıf ve korumasız kesimleri için yani yoksul ve emekçiler için, kısacası halk için hiçbir yeni ve özel önlem alınmamış aksine onların sırtından kriz önlenmeye çalışılmıştır. İşte bu noktada sosyal demokrat partiler halkı temel alıp merkeze koyan, emeği ve emekçiyi önceleyen sosyal devlet düzenlemelerini gündeme getirip savunmalıdırlar. 2007 yılında Fransa Cumhurbaşkanlığı’na Sosyalist Parti’den aday olan Segolene Royal, sosyal demokrat ve ilerici partilerin üye olduğu Sosyalist Enternasyonal’in 29 Haziran 2009 tarihinde Montenegro’da yaptığı toplantıda “kriz döneminde sosyalistlerin sorumluluklarının çok daha fazla olduğunu ve halkın kaostan çıkıp düzene ulaşabilmek için sosyalistlere umut bağladığını, eşitsizliği azaltan ve güvenliği arttıran yeni kuralları belirleme görevinin üzerlerinde olduğunu” belirtmiştir. Bu doğru bir saptamadır.

İleriyi görme fırsatı


Ülkemiz sosyal demokrat partileri de bu sorumluluk ile çalışmalarını yoğunlaştırmalıdırlar. Ancak şu ana kadar sosyal demokrat partiler tarafından toplum gündemine bu sorumluluk ile hazırlanmış ciddi bir alternatif program sunulmamıştır. Yüzü ileriye dönük bir ideoloji olan sosyal demokrasi, liberal demokrasinin tıkandığı yerden ilerisini görmeye çalışır. Krizle birlikte tıkanmış olan liberal ekonomi, sosyal demokrat ekonomik alternatif için iyi bir ileriyi görme fırsatıdır. Enternasyonalin belirlediği sosyal demokrat yaklaşıma göre, “toplumlar; daha eşit, daha adil, daha insancıl hale geliyorlarsa ve yurttaşlar çevreleri konusunda daha yetkili kılınıyorlarsa ilerliyorlar” demektir. Ne yazık ki krizden sonra ülkemiz dahil dünyada bu tanıma uygun bir yeni yaklaşım egemen olamamıştır. Krizle birlikte büyüyen işsizlik ve yoksulluk nedeniyle toplumsal adaletsizlik ve eşitsizlik daha da artmıştır.

Bu nedenle ülkemizde seçmen tercihini kendine çevirmek isteyen sosyal demokrat partiler sürüp gitmekte olan “zararların devletleştirilip, kârların özelleştirilmesine” yol açmayacak, küresel sorumluluk vizyonuna da sahip politikalara ve düzenlemelere öncülük etmelidir. Bu ana yaklaşım çerçevesinde;

- Emeği temel alarak ülke parasının halk için harcanmasını,

- Ekonomik işleyişte sorumluluk, şeffaflık ve garanti anlayışını,

- Ülke ekonomisi ve finansal piyasaların kendi içinde amaç değil, halkın yararına çalışan araçlar olduğunu,

- Toplumları daha eşit, daha adil, daha insancıl ve yurttaşlarını çevreleri konusunda daha yetkili kılan bir ekonomik ilerlemeyi savunan alternatif sosyal demokrat ekonomi politikası için çalışmalarını yoğunlaştırmaları gereklidir. Aksi halde bu tarihi fırsatı kaçıran sosyal demokrat partilere seçmen oy vermek için hiçbir ciddi gerekçe bulamayacaktır.

 

Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY 22. Dönem Ankara Milletvekili