Sorumluluk Bilinci ve Uzlaşı Kültürü

cumhuriyet.com.tr

Siyasi liderlerimizin sorumluluk bilinci içinde ve bir uzlaşı kültürüyle hareket etmeleri gerekmektedir. Ancak, ne yazık ki, böyle bir anlayışın olmadığı, böyle bir tutum ve davranış sergileyemedikleri, en önemlisi de çocuklara ve özellikle gençlere kötü örnek oldukları görülmektedir.

 

Sorumluluk, kişinin kendi davranışlarını ya da kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir (TDK). Başka bir deyişle sorumluluk, bir görevi üstlenme, bu görevin gereklerini yerine getirebilme ve bu sürecin olumlu ve olumsuz sonuçlarını kabullenme anlamına gelmektedir.

Sorumluluk bilinci gelişmiş kişiler, yaptıklarının ve yapamadıklarının sorumluluğunu alırlar; yapamadıklarıyla ilgili olarak başkalarını suçlamadan önce karşılaştıkları olumsuz durumlara kendi katkılarını düşünürler. Sorumluluk almak ve başkalarını suçlamak birbirine karşıt iki durumdur. Suçu başkalarında arayan, kendi tutum ve davranışlarından geri bildirim alarak düşünce sistemlerini yeniden yapılandıramayan insanlar kendilerini geliştiremezler.

Sorumluluk, içinde bulunduğumuz yaş ve döneme, toplumsal rollerimize, içinde yaşadığımız kültüre ve zamana göre değişebilen bir olgudur. Bu bağlamda bir babayla bir çocuğun, bir genel müdürle bir memurun, bir bakanla bir başbakanın, bir siyasi liderin görev ve sorumlulukları çok farklıdır.

Uzlaşmak, bir insanda bulunması gereken en önemli özelliklerden biridir. Her insanın farklı düşüncesi ve anlayışı vardır. Bu farklılıklar insanlığın gelişimi için bir zenginlik bir gerekliliktir. Uzlaşmanın temelinde bilgi, erdem, sevgi, hoşgörü, kabullenme ve insanlık adına yararlı olmak söz konusudur. Uzlaşma ortak aklı kullanmayı sağlar. Önyargı uzlaşmanın önünde bir engeldir. Barış ve bir arada yaşama uzlaşı kültürünü zorunlu kılar. İnsan hak ve özgürlüklerini dikkate almak gerekir. Bu da uzlaşı kültürüyle mümkündür.

Ülkemizin birçok sorunu olmasına, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin çok kötü bir süreçten geçmesine ve bu sürecin bizi de etkileme olasılığının çok yüksek olmasına karşın, siyasi liderlerimizin sorumluluk bilinci içinde ve uzlaşı anlayışı ile hareket etmedikleri, şiddet içerikli bir iletişim dili kullandıkları, toplumu gerilime ve çatışmaya ittikleri söylenebilir.

Rektör atamalarında binden fazla öğretim üyesinin iradesi yok sayılarak yalnız kendine oy veren kişi (bir tek oyla) rektör atanabilmiştir. Bu rektörün o üniversiteyi, hem kurumsal hem de kurumlar arası düzeyde temsil etmesi, etkili bir iletişim ortamı oluşturması, akademik gelişme için uygun ve demokratik bir ortam sağlaması olanaksızdır.

Kuvvetler ayrılığının gerçek temelleri üzerinde yapılandırılmadığı, yargı bağımsızlığının olmadığı, yüzde on barajı nedeniyle temsili sistemin yaşama geçirilemediği bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Günümüzde eğitim sistemlerinin amacı ve toplumsal işlevi, çok yönlü, çokdilli, çokkültürlü, değişme ve gelişmelere açık, sorgulayan, eleştiren, olaylara değişik açılardan bakabilen, yaratıcı, üretken ve kendini sürekli yenileyebilen insanlar yetiştirmektir. Bu açıdan bakıldığında eğitim sistemimizin baştan aşağı bozuk olduğu görülmektedir. Oysa her iktidara göre değişmeyen, esnek olmak koşuluyla, uzun erimli eğitim politikalarına gereksinim vardır. Ancak ne yazık ki, eğitim uygulamaları her iktidara, her bakana göre değişebilmekte, dolayısı ile de kurumlaşma olamamaktadır; öğretmen yetiştirme konusunda olduğu gibi. Örnekler arttırılabilir. Ancak ben bu örneklerle yetinmek istiyorum.

Sonuç

Her paradigma, her ideoloji kendi içinde tutarlı ve doğru olabilir; ancak, başka paradigmalar açısından bakıldığında en azından eksiktir. Bu nedenle, bilişim ve iletişimin çok hızlı geliştiği, küreselleşmenin bir olgu olduğu günümüz dünyasında salt kendi düşüncelerinizle, inançlarınızla, kendi ideolojilerinizle küresel dünyayı anlayamazsınız, ağacın altında oturarak yalnız kendinizi görürsünüz, ormanı özellikle de dünyayı göremezsiniz. Bu bağlamda, küresel dünyanın sorunlarını çözebilecek, diğer uluslarla rekabet edebilecek insanlar yetiştiremezsiniz. J. Piaget bundan yıllar önce, Eğitimin işlevi evrensel insanı yetiştirmektirdemektedir.

Kısaca, günümüzde en üst kimlik insan olmaktır. Eğer başka bir ülkede doğmuş olsaydık, insan olma dışında, bugün sahip olduğumuz kimliğe sahip olamazdık. Bu nedenle, bir lider ayrıştırmayı değil kaynaştırmayı, çatışmayı değil barışı / uyuşmayı, ötekileştirmeyi değil birlikte yaşama bilinç ve kültürünü oluşturmayı ve geliştirmeyi amaçlamalıdır.

Özellikle siyasi liderlerimizin sorumluluk bilinci içinde ve bir uzlaşı kültürüyle hareket etmeleri gerekmektedir. Ancak, ne yazık ki, böyle bir anlayışın olmadığı, böyle bir tutum ve davranış sergileyemedikleri, en önemlisi de çocuklara ve özellikle gençlere kötü örnek oldukları görülmektedir.