'Siz liman açın biz de...'
1 Temmuz'da AB Dönem Başkanlığı'nı devrelacak olan Kıbrıs Rum Yönetimi'nin lideri Hristofyas, "Türkiye Maraş ve limanları açsın biz de birden çok müzakere başlığı açalım" dedi.
cumhuriyet.com.trRum lider Dimitris Hristofyas, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin temmuzdan itibaren AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek olması nedeniyle Türkiye ve AB arasında yaratılan muhtemel bir kriz beklentisi ortamında, Lefkoşa’nın güneyindeki Başkanlık Sarayı’nda ağırladığı bir grup Türk gazetecisinin sorularını cevaplandırdı.
Hristofyas, Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci ve Kıbrıs’a çözüm müzakerelerinde yaşanan tıkanıklıkların aşılması amacıyla bir dizi öneri getirdi. Bunların yanı sıra Hristofyas, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la sürdürdüğü müzakereler hakkındaki görüşlerini paylaştı; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarına dair düşüncelerindeki olumsuz yöndeki değişimi anlattı.
Hristofyas, güneydeki devlet başkanlığı seçiminden önce kalan 8 aylık sürede Kıbrıs müzakerelerinde olumlu somut gelişmeler meydana gelmesi halinde adaylığını koymaya hazır olduğunu da söyledi. Hristofyas’la yaklaşık iki saat süren görüşmeden ana başlıklar şöyle:
Maraş ve limanlara karşılık, Mağusa ve vetolu başlıklar
“Yine inisiyatif üstlenmiş durumdayım. Türkiye’ye sadece bir değil, bazı başlıkların buzluktan çıkarılmasını önerme niyetindeyim. Ama bunun bir al-ver süreciyle ilgili olması gerekir.
Mağusa ile ilgilidir bu öneri. Üç ayaklıdır. Kıbrıslı Türklerin izolasyondan şikâyetleri var. Mağusa limanı Kıbrıslı Türkler için açılsın, BM şemsiyesi altında ülkemizin tüm vatandaşları dış dünya ile ticaret yapabilsin. İkinci ayağı Mağusa’nın kapalı bölgesi Maraş’la ilgili. BM Güvenlik Konseyi’nin de 1984’te almış olduğu kararla açılması öneriliyor. Kapalı kent açılsın. Bu büyük bir proje demektir. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar için yıllar sürecek bir proje demektir. Yıllar sürecek istihdam yaratılması, ticari ilişkilerin gelişmesi demektir.
Türkiye ile ilgili ne olacak? Belli başlıkların açılması, sadece bir başlık değil. Bu kabul edilirse bütün istikametlerde ivme kazandıracak, Kıbrıs çözümünde ivme yaratacak, barış umudunu canlandıracaktır. Sadece Kıbrıslı Türklerde değil Kıbrıslı Rumlarda da ilerleme umudu yaratacaktır.
Biz Türkiye’ye AB sürecinde engel olmayı istemiyoruz. Çünkü bunun bizim de çıkarımıza olmadığını biliyoruz. Tam üyelik için AB ilke ve değerleriyle uyum sağlanmalı. Örneğin Ankara Protokolü’nün uygulanması, limanların açılması demek... Bugün Kıbrıs Havayolları büyük kayba uğruyor. Erivan’a ulaşmak için 6 saat uçuyor. Neredeyse Orta Avrupa hava sahasına kadar kat etmek zorunda kalıyoruz. İki buçuk, üç saatlik bir yol 6 saatte gidilebiliyor. Moskova’ya giderken aynı durum var. Türk hava sahasından geçmeden uçmak için büyük ekonomik bedel ödüyor. Hem Kıbrıslı Türklere hem Kıbrıslı Rumlara yazık... Bütün bunlar çözülmeli ama tek yanlı olmaz.
"Yeniden aday olmaya ve çözüme hazırım"
“Biz ilerleme sağlama arzusundayız ama ne yazık ki buna uzağız. Ben Derviş’e diyorum ki, ‘Gel çözüm yönünde ilerleme kaydedelim’. Derinlemesine ilerlemelerle çözüm menziline girilmesi halinde, yeniden aday olmaya hazırım.
Fakat Eroğlu’nun açıklamaları sürekli Hristofyas’ı suçlayıcı nitelikte. Londra’da da İzmir’de de aynı şeyi yaptı. Rumlar bizi iki ayrı devlete zorluyor diyor. İki bölgeli, iki toplumlu federal çözüme hazır olduğumuz ortadadır. Bunu Downer’a da söyledik ama Eroğlu ile görüştükten sonra gelip Kıbrıslı Türkler hazır değilmiş dedi. Önce bürokratlar görüşsün dedik. Sonra bakıyoruz, (KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun müzakereler için atadığı özel temsilci) Kudret Özersay istifa etmiş.”
Ben son ana kadar hazırım. Çözüm için hazırım. Çözüme yaklaşmamız hayatımın en mutlu günü olacaktır. Şu anda hayatımın en üzüntülü dönemini geçiriyorum. Çünkü çok zorluklar, acılar çektiğim bir dönemden geçtim. Elbette ki mazoşist değilim. Tek başıma çözümü sağlayamam. Diğer tarafı yani Ankara’yı kastediyorum çünkü talimatlar Ankara’dan geliyor.”
"Petrol ve doğalgaz birlikte değerlendirilsin"
“Öncelikle mesajım şu: Bakın biz askeri olarak ne kadar zayıf olursak olalım, çağdaş dünyada kabadayılık sonuç vermiyor. Ganbot politikası yerine diyalog politikası çağdaş dünyada gündeme gelmektedir. Arzum, niyetim barış ve işbirliği olduğu için geçen yıl BM Genel Kurulu kürsüsünde de şunu dile getirdim. Hidrokarbon kaynaklarının birlikte değerlendirilmesinden memnuniyet duyacağımızı dile getirdim. Doğa bu ülkeye önemli bir zenginlik bahşetti. Bu bir nimettir. Olumlu değerlendirilirse Kıbrıs, halkların barış buluşmalarının yeri olabilir. Ama kimileri, bölgemizin zenginliklerinin değerlendirilmesi konusunda aynı barış ve işbirliği anlayışı içinde hareket etmiyor. Kıbrıslı dostlarla bunu çözebiliriz. Talat ve Eroğlu ile de bu zenginliklerin nasıl paylaşılacağına dair zaten hemfikir olmuş durumdayız. Bilmiyorum, bunda da mı fikir değiştirilecek? Daha fazla söylemek istemiyoruz zira hedef oluyorum. Hidrokarbon yataklarının değerlendirilmesinden Türkiye de faydalanacak, çözümden Türkiye de kazançlı çıkacaktır. Münhasır ekonomik bölgenin diğer parsellerinde de hidrokarbon yatakları var. Türkiye çok önemli bir geçiş noktasında Avrupa’ya. Ama Türkiye zorla geçiş noktası olamaz. Bu işbirliği ve barışla olur.
"İsrail’le işbirliği"
Bizim İsrail ile işbirliğimizin Türkiye-İsrail zıtlaşması ile hiçbir ilişkisi yok. İsrail tarafından ortak depolar kurulması önerisi gelmişti. Biz Türkiye ile gerilimi düşürmek için bunu yapmıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu tür işbirliklerini Türkiye ile de yaparız diye diliyoruz. İsrail ile ilişkilerin Türkiye’ye karşı rövanşizmle ilgisi yok. Filistin devleti kurulduğunda da münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalayacağız. Bunu Mısır’la imzaladık zaten. Suriye ile de tam imzalayacaktık ki, Türkiye o zamanki iyi ilişkilerini kullanarak engel oldu. Bundan sonra ne olur bilmem. İşgalci ülkeye başımızda sakin dursun diye ben bir takım haklar veremem. Sorunu çözelim, doğal kaynakları paylaşımı zaten merkezi federal hükümetin yetkisinde olacak. Böyle anlaşmıştık. Ama merkezi hükümetin Rumlara ait olacağı izlenimi oluşturuldu. Oysa biz Talat’la belirli noktaları oluşturduk, emniyet sübapları koyduk. Örneğin Senato’nun karar alması için belli sayıda Türk’ün de evet demesi gerekiyor. Bakanlar Kurulu kararlarının mutabakatla alınmasında da anlaştık. İnat kimseye sonuç vermez.”
"Petrol ve doğalgaz birlikte değerlendirilsin"
“Öncelikle mesajım şu: Bakın biz askeri olarak ne kadar zayıf olursak olalım, çağdaş dünyada kabadayılık sonuç vermiyor. Ganbot politikası yerine diyalog politikası çağdaş dünyada gündeme gelmektedir. Arzum, niyetim barış ve işbirliği olduğu için geçen yıl BM Genel Kurulu kürsüsünde de şunu dile getirdim. Hidrokarbon kaynaklarının birlikte değerlendirilmesinden memnuniyet duyacağımızı dile getirdim. Doğa bu ülkeye önemli bir zenginlik bahşetti. Bu bir nimettir. Olumlu değerlendirilirse Kıbrıs, halkların barış buluşmalarının yeri olabilir. Ama kimileri, bölgemizin zenginliklerinin değerlendirilmesi konusunda aynı barış ve işbirliği anlayışı içinde hareket etmiyor. Kıbrıslı dostlarla bunu çözebiliriz. Talat ve Eroğlu ile de bu zenginliklerin nasıl paylaşılacağına dair zaten hemfikir olmuş durumdayız. Bilmiyorum, bunda da mı fikir değiştirilecek? Daha fazla söylemek istemiyoruz zira hedef oluyorum. Hidrokarbon yataklarının değerlendirilmesinden Türkiye de faydalanacak, çözümden Türkiye de kazançlı çıkacaktır. Münhasır ekonomik bölgenin diğer parsellerinde de hidrokarbon yatakları var. Türkiye çok önemli bir geçiş noktasında Avrupa’ya. Ama Türkiye zorla geçiş noktası olamaz. Bu işbirliği ve barışla olur.
İsrail’le işbirliği
Bizim İsrail ile işbirliğimizin Türkiye-İsrail zıtlaşması ile hiçbir ilişkisi yok. İsrail tarafından ortak depolar kurulması önerisi gelmişti. Biz Türkiye ile gerilimi düşürmek için bunu yapmıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu tür işbirliklerini Türkiye ile de yaparız diye diliyoruz. İsrail ile ilişkilerin Türkiye’ye karşı rövanşizmle ilgisi yok. Filistin devleti kurulduğunda da münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalayacağız. Bunu Mısır’la imzaladık zaten. Suriye ile de tam imzalayacaktık ki, Türkiye o zamanki iyi ilişkilerini kullanarak engel oldu. Bundan sonra ne olur bilmem. İşgalci ülkeye başımızda sakin dursun diye ben bir takım haklar veremem. Sorunu çözelim, doğal kaynakları paylaşımı zaten merkezi federal hükümetin yetkisinde olacak. Böyle anlaşmıştık. Ama merkezi hükümetin Rumlara ait olacağı izlenimi oluşturuldu. Oysa biz Talat’la belirli noktaları oluşturduk, emniyet sübapları koyduk. Örneğin Senato’nun karar alması için belli sayıda Türk’ün de evet demesi gerekiyor. Bakanlar Kurulu kararlarının mutabakatla alınmasında da anlaştık. İnat kimseye sonuç vermez.”
“Evim bir Kıbrıslı Türk’ün olsun, yeter ki birleşelim”
Söyleşinin sonuna doğru Hristofyas’a 2003’te barikatlar açılınca neler hissettiği soruldu. Aşağıdaki cevabı verirken duygulanan Hristofyas’ın gözleri doldu.
“Barikatlar açılınca ortak vatanımızda dostlarımızla kardeşlerimizle buluştuk. Mehmet Ali’nin seçilmesi çok iyiydi. Ben her şeyi güzel yaptım demiyorum ama hiç birisini art niyetle yapmış değilim. Ben köyüm Dikomo’ya (1974’ten sonraki adıyla Dikmen) gittiğimde çok duygulandım. 15 Temmuz darbesine kadar, darbe gününe kadar oradaydım. Orada doğmuş, büyümüş, siyasallaşmıştım.
Varsın benim evim bir Kıbrıslı Türk’ün olsun ama yeter ki yeniden birleşelim.
Kıbrıslı Türkler kapı açılınca, gelin evlerinizi görün dediler, bir kahvemizi için diye karşıladılar. Çok duygulandırıcıydı.
Daha önce köyüme gitmek istemiştim. Ama askeri bölge olduğundan izin vermemişlerdi. Sonra Özker Özgür da Mustafa Akıncı da ‘Bırakın köyünü ziyaret etsin’ diye talep ettiler. Ama her seferinde cevap olumsuz olmuştu. Sonradan öğrendik ki askeri bölge olduğu içinmiş.”
(Milliyet)