Siyasal İktidarın Meşruluk Sorunu...
cumhuriyet.com.trTürkiye’nin sağın gölgesine sığınmayacağı bir sosyal demokrat harekete gereksinmesi var. İyi bir hükümet ülkeyi ayağa kaldırır. Mükemmel bir hükümet ayakta kalmasını sağlar. Türkiye’yi ayağa kaldıracak bir hükümete, hakça, insanca bir yaşam için sosyal önlemleri yaşama geçirecek kitlesel siyasete acilen gereksinim var.
Türkiye’de giderek tansiyonu artan kurumlar arası çatışmanın “darbe” konusu etrafında çok tartışılması, temel sorunları perdelemektedir. Türkiye’de demokrasinin en fazla konuşulduğu süreçte, özgürlüklerin alanının en aza indirgenmiş olması atladığımız en önemli alt başlık. Özgürlüklerin bu süreçte öncelenemeyişinin nedenleri göz ardı edilerek sözde “demokrasi” tartışması yapılmakta!..
Demokrasi iktidarın meşruluğunu halkın özgür rızasına dayandırdığı yegâne rejimdir. Özgür iradeye dayanan iktidarın beslendiği duygu sevgi ve güvendir. Yönetim erkini elinde bulunduran otoriteye bu nedenle “meşru iktidar” adı verilir. Meşru iktidar, elinde bulunan zor kullanma yetkisini keyfi olarak kullan(a)maz. İktidarın meşruluk temeli ne kadar zayıflarsa, zor kullanma (baskı) artar. Korkuya dayalı (baskıcı) yönetimlerde ortaya çıkan iradenin arkasında da (bir şekilde sağlanmış) rıza vardır ancak bu rızanın meşruluk temeli tartışmalıdır.
Türkiye’de AKP hükümeti tek başına iktidara gelebilecek oyları toplamayı başarmış, ancak, meşruluk zeminini güçlendirememiştir. Kendisine oy vermeyenlerin güvenini kazanamadığı gibi; toplumun güvenini ve sevgisini kazanan kurumlarla çatışması, rejimle hesaplaşan görüntüsü ile kendisine oy verenleri karşısına almaya başlamıştır.
Kurumların güçlenmesi
Anayasa Mahkemesi tarafından “laikliğe karşı eylemlerin odağı” tespitinden sonra, TSK başta olmak üzere, laikliğin savunucusu kurumların hedef alınması yolu ile baskının etki alanı genişletilmeye ve güç gösterisi sivil-asker çatışması biçimine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Hükümetin askerle çatışmasından topluma düşen pay, siyasete duyulan güvensizliğe askere duyulan güvensizliği ekleme çabasından öteye geçememiştir. Kurumların güçlenmesi devletin güçlenmesidir. Kurumların zayıflatılması devleti temsil eden siyasal iktidarın gücünün değil, güçsüzlüğünün göstergesidir. Siyasal iktidarın temel görevi, diğer kurumları güçsüz göstererek güçlenme hesabını yapmak ve yurttaşlar arasındaki olağan farklılıklardan beslenmek, bunları öne çıkarıp, yurttaşlar arasında ayrılık ve çatışma yaratmak değil; toplumsal çatışmaları yumuşatmak ve gidermeye çalışmaktır.
Düzen adına katlanıyoruz
Çarpık denklemli bir hesaplaşma zemini herkes için kaypak. Askerle hesaplaşarak sivilleşeceğimizi düşünüyorsak çok yanılıyoruz. Sivilleşme asker karşıtlığı değil, modernleşme ile mümkündür. Tüm yaşadıklarımıza katlanıyor olmamız, bu yaşananları hak ettiğimizin göstergesi değil. Türkiye’de yaşanan anormalliklere demokrasi geleceği için değil, düzen adına katlanıyoruz. En kötü düzen düzensizlikten iyidir noktasındayız artık!.. Halkın katlanmak zorunda bırakıldığı baskıcı, özgürlüklere çarpık bakan bir yönetim anlayışına birileri ısrarla demokratikleşme diyor!..
Toplum, darbe raporlarının gölgesine çekilerek, TSK ile ve diğer laik kurumlarla yapılan hesaplaşma ile giderek tırmandırılan çatışmalardan yılgındır. Türkiye demokrasiden uzaklaşırken, sosyal demokrasiden söz etmek pek inandırıcı gelmese de Türkiye’de bugün tam da demokrasinin dibi gördüğü bu nokta, sosyal demokrasinin uygulanması için en uygun fırsattır aynı zamanda. Türkiye, sağ iktidarların liberal uygulamalarının olumsuz etkilerinin en fazla hissedildiği, yalnız toplumun hemen her kesitinin ve tek tek bireylerin değil, tüm kurumlarının, hatta köklü kurumlarının da ağır bedel ödediği bir süreçten geçiyor.
TEKEL işçilerinin direnişine verilen desteğin arkasında yalnız emek ve emeğin hakkı adına yıllara yığılmış tepkiler yok; bu haksız düzenden diğer tüm sektörlere, kurumlara ve kişilere düşen ağır bedele; baskıya, baskıcılara tepki var. Kitleler dışlanarak gelinen siyasetin dayandığı noktada TEKEL işçilerinin direnişi kitlelerin edilgenleştirilmesine bir tepki olarak da okunmalıdır.
Tek parti iktidarı
Türkiye’nin çıtasını yukarıya koyması gerektiği bir süreçten geçiyoruz. Sol adına kaygıların dile getirilmesi yanlış. Bu tür kaygılar sağa yalpalamaya neden olur. Geçmiş süreçlerde dayatıldığı gibi, solda sağ isimlerden vitrin arayışına da gerek yok!.. Solun kendi içindeki değerlerle öne çıkması, örgütlenmenin güçlendirilmesi gerekmektedir. İyice belirginleşen gelir dağılımı adaletsizliğinin sürdürülüşü ile süründürülenlerin sayısı artarken, sıkça kullanılan “sürdürülebilir kalkınma” sözcükleri ne büyük bir tezat oluşturuyor. Ortada büyük bir yalan var. Gerçek; demokrasiye “sözde” yığılmış aydın (!) kesiminin en bilinçsiz yurttaşı bile artık kandıramayacağı kadar çıplak!.. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk döngüsünde borca batmış ekonomi. Büyük servet edinmişlerin siyaseti ile yoksullaştırılan yılgın ve bıkkın kitleler!.. Gerçek bu!..
Türkiye’de görünürde tek parti iktidarı vardır. O tek parti, tek kişi hegemonyasına dayanmaktadır. Öyleyse sorun kişi kaynaklıdır. Kişiye karşı başka bir kişi ya da kişiler aramak yanlışı terk edilmelidir. “Türkiye nereye gidiyor?” sorusunun sıkça sorulduğu zeminde, çıkış noktasına belli isimleri vitrinlere yerleştirerek gidemeyeceğimiz geçmiş süreçlerdeki uygulamalardan anlaşılmış olması gerekiyor.
Çözüm, kurumsal ve kitlesel olmak zorundadır. Son dakikada vitrinlere yerleşenler ya ağaç kurdu gibi oyarak kurumları ele geçirmeye çalışmakta ya da dışına itilince ağaçkakan olup bölünmeye katkı koymaktalar. Sol daha fazla kemirilmemeli. Kendi içinden güçlenmeli. Türkiye sol diyerek sağa dümen kırmamalı. Siyasetin takım, ekip işi olarak algılandığı kadrocu, transferlerle yürütülen, skora odaklı maç olmaktan çıkarılıp, kitlesel boyuta taşınması için en uygun süreçteyiz. Geçmişte yapılan hatalardan ders alan bir sol hareketin ivmesi artacaktır. Yüzde yetmiş sağ oy, yüzde otuz sol oy ezberinin de (duvarın) dışına çıkılmalı!.. Bu ezberden önce ve özellikle demokrasiden söz edenler çıkmalı!..
Türkiye’nin sağın gölgesine sığınmayacağı bir sosyal demokrat harekete gereksinmesi var. İyi bir hükümet ülkeyi ayağa kaldırır. Mükemmel bir hükümet ayakta kalmasını sağlar. Türkiye’yi ayağa kaldıracak bir hükümete, hakça, insanca bir yaşam için sosyal önlemleri yaşama geçirecek kitlesel siyasete acilen gereksinim var.