Sınırsız hayal dükkânı
Dükkân-ül Hayal, Emir Özer ve Zeynep Nuhoğlu'nun beynini oluşturduğu bir prodüksiyon şirketi. Ünü de hızla yayılıyor. Ancak istedikleri sadece üretim yapmak değil, bu birikimi paylaşıma dökebilmek. Yakın zamanda sergi, atölye, kütüphane ve sinema salonunun olduğu bir yer açabilmeyi istiyorlar.
cumhuriyet.com.trDükkân-ül Hayal, bir prodüksiyon şirketi. Filmlerin reel özel efektlerini yapıyorlar. Reel makyaj, plastik animasyon, sahne ve karakter tasarımları ile dinozorundan kuklasına, zombisinden uzaylısına kadar her tür gerçek efekt onların işi. Emir Özer ve Zeynep Nuhoğlu öncülüğünde çalışan ekibin tek motivasyonu ise sinema âşığı olmaları. Çünkü günümüzde ne çok fazla detaylı çalışma yapılan filmler ne de bu alana ilgi söz konusu. Bir tür gönül verme işi onlarınki. Zaten istedikleri de sadece iş üretmek değil, bu üretimleri paylaşıma dökebilmek. Bu anlamda yeni bir mekân açıp orada sayısı 200’e ulaşan koleksiyonlarını sergilemek, workshop’lar yapmak ve dünya sinemasından filmleri bir Sinematek mantığıyla izleyiciyle buluşturmak istiyorlar. Kütüphanesi ve arşivi de cabası. İşte anlattıkları...
Emir Özer, bir sinema delisi. “Kendimi bildim bileli resim çiziyorum. Ama sinemanın özellikle fantastik türüne karşı deli bir sevgim var. Resim okumuş olsam da baktım bu iş resimle kalmayacak, sinemaya doğru bir yola girdim” diyor. İlk hocası Giovanni Scognamillo. Hafta sonlarını Giovanni’ye emanet ederek kendini yetiştirmiş. Yolu Zeynep Nuhoğlu’yla kesiştikten sonra da Dükkân-ül Hayal’in ilk tohumları atılmış. \t
Beş yıl önce yola çıkan ekibin elinden pek çok iş geçmiş. Ümit Ünal’ın Gölgesizler’i, Alper Mestçi’nin Musallat’ı, Derviş Zaim’in Cenneti Beklerken’i ve Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum’u yaptıkları işlerden sadece birkaçı. Ekibin ismini de en son Amerika’da gösterime başlayan “The Walking Dead” dizisi ile duyduk. Dizinin fragmanı dünya genelinde 25 şehirde güneşin doğuşuyla beraber çekilmeye başlandı. Türkiye’de de Ortaköy Meydanı’nı bastı zombiler. Yurtdışından gelen malzeme ve Dükkân-ül Hayal ekibinden beş makyaj ustasının emeğiyle yapılan çekimler ilgi çekti. Ancak Amerikalı ekip, çekimlerin hemen ardından yönetmeni Emir Özer’den kasetleri alarak ülkeden ayrıldı. Ne renk düzenlemesi ne de montajında etkisi oldu yönetmenin. Diğer ülkelerde aynı durum yaşandı mı bilinmez ama Türkiye’ye önyargılı bir yaklaşım sergilendiği kesin. Neyse. Biz dönelim Dükkân-ül Hayal ekibine.
Zeynep Nuhoğlu da güncel sanatla uğraşırken bu alana kayıyor Dükkân-ül Hayal ekibine katılıyor. Sadece işin prodüksiyonu değil, üretim alanına da hâkim. Giovanni’den sonra en büyük desteği Gordon Smith’ten alıyorlar. Meraklı bir e-mail sonucu İstanbul'a gelerek ekiple beraber çalışmış, teknik öğretmiş Smith.
Peki yalnızca filmlere mi çalışıyorlar? Farklı talepler gelmiyor mu? Evet, sadece filmlere ve özel prodüksiyonlara iş yapıyorlar. Ancak çok sayıda kişisel talep geldiği de kesin. Hatta Nuhoğlu, Karadenizli bir adamın talebinden söz ediyor: “Aradı ve ‘Ben yüzümü değiştireceğim’ diyerek konuya girdi. Niyeti sokakta o şekilde gezmekmiş. Kırmadan, uygun bir dille reddettik.” Çünkü bu işin ciddi ve özen isteyen bir yanı da var. Amerika'da dışarıdan estetik denilen ve tanık koruma programlarında da başvurulan bir yöntem kullanılıyor. Dükkân-ül Hayal ekibi de tıpkı Amerika’daki estetik cerrahisindeki teknik ve medikal malzemelerle çalışıyor. Hal böyle olunca, azami şekilde özen istiyor. Her isteyenin canavar, zombi olması ya da yüzünü değiştirmesi mümkün değil. Uygulama alanı geniş olsa da kontrol edilmesi gereken bir durum. Bu anlamda çok dikkatliler. Uygun yazışmalar ve doğru projelerle yollarında yürüyorlar.
Amaç, sahiplenmekten ziyade paylaşmak
Dükkân-ül Hayal ekibinin bir hayalleri de yaptıkları işleri paylaşabilmek. “Bir yerden sonra burada kalmak istemiyoruz. Gençlerin de sahiplenebileceği, okuldan çıkıp çalışabilecekleri bir yer yaratmak hayalimiz. Diğer yandan da büyük bir tembellikle karşı karşıyayız. İlgi az, gençler kırılgan!” diyor Özer. Yine de bir tercih bu, niyetleri açık. 200’e ulaşan koleksiyonlarını sergileyebilecekleri bir alan açmayı planlıyorlar. Bir tarafta Gordon Smith ya da Giovanni Scognamillo’nun arşivinden de yararlabilecekleri, müzayedelerden aldıkları ya da kendilerinin yaptığı sinema figürleri sergilenirken, diğer yanda Sinematek tadında dünya filmlerinin gösterildiği bir salon yapmak istiyorlar. Geniş bir arşiv ve kütüphane de bu özel alanın bir parçası olacak. Şimdilerde buna yoğunlaşmış durumdalar. Diğer yandan Türk sinemasında gelişememiş bir alan olan korku sineması ve fantastik sinemadan da tahrik olmuyor değiller. Özer, kendi filmlerini çekmeye de niyetli. Biriken hikâyelerle dolu çekmecelerin kapağını açacağı günü bekliyor. Hedefi dünyaya seyrettirebileceği kalitede filmler yapabilmek. Planladığı ilk filme dair küçük bir de ipucu veriyor: “Yüksek bütçeli ve dünyada ilgi çekecek bir projem var. Hikâye su altında geçecek. Yurtdışından kaynak arıyoruz.” Türkiye’de bir şeylerin yolunda olmamasına üzülmüyor, kızmıyor. Ekip, dengeleri kurmayı iyi becermiş. Yollarına bakıyorlar...