Sigara yasağının kapsamı genişleyecek
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, "Açık alanlarda sigara içilen alan, sigara içilmeyen alan olacak. Üçte bir gibi bir alanı sigara içilebilen olarak ayıracağız" dedi.
cumhuriyet.com.trTürkiye'de sigara kullanım oranının "Yüzde 31'lerden yüzde 27'lerin altına indiğini ve 2 milyondan fazla vatandaşın sigarayı bıraktığını anlatan Müezzinoğlu, son 5 yılda 15-25 yaş grubunda sigaraya başlama oranının da düştüğünü, bunu kendilerinin çok mutlu ettiğini belirtti.
Sigara içenleri bıraktırmanın büyük bir başarı olduğunu ancak tiryakiliği önlemeyi daha da önemli gördüğünü söyleyen Müezzinoğlu, gençlerin sigara içmeyi artık negatif bir unsur olarak algıladığını dile getirdi.
Müezzinoğlu, 2017 sonu itibarıyla sigara kullanım oranını, yüzde 25'lerin altına indirmeyi hedeflediklerini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Esas hedefimiz de 2023'lerde yüzde 20'ler ve altına inebilmek. Toplumda yüzde 31'lerden aldığımız sigara içme oranını, 15 yaş üstü, yüzde 20'lerin altına indirebilmek. İlk hedefimiz yüzde 25'in altına inmek."
Tütün ve tütün ürünleriyle mücadeleye yeni alanlar eklendiğine, nargilenin de kapsam içine alındığına işaret eden Müezzinoğlu, Yeşilay Cemiyetinin "Ucunda Ölüm Var" kampanyasının bu konuda ciddi bir farkındalık sağladığını ifade etti.
"Üçte bir gibi bir oran tartışıyoruz"
Bakan Müezzinoğlu, açık alanlarda sigara kullanımına sınırlama getirilmesinin planlandığını belirterek, "Açık alan restoranlarda, 'Zaten komple açık, masalar da açıkta, her masada herkes sigara içebilir' dersek, masadaki veya yan masadaki içmeyene haksızlık ediliyor. Dolayısıyla açık alanlardaki restoran, kafelerde sigara içilen alan, sigara içilmeyen alan" diye konuştu.
Sigara içilen alan oranını henüz netleştirmediklerini belirten Müezzinoğlu, şunları kaydetti:
"Üçte bir gibi bir alan sigara içilebilen olarak ayıracağız. Sigara içenler o tarafta, yine açık alanda, sigara içmeyenler için de çoluğu, çocuğu, ailesiyle gelmiş sigara içilmeyen alanda. Bunu yüzde 25'e kadar indirmek gibi bir bakışımız da var. Ama yine de aile geldi, parçalamayalım, baba içiyorsa, onlar da katlanıyorsa gibi üçte bir gibi bir oran tartışıyoruz.
Bununla ilgili yılbaşı, çünkü Başbakanlığa sunacağız, yılbaşı gibi, hedefimiz o. Önce bir ekim ayını düşünüyorduk ama diğer gündemler üst üste geldi. Ama en geç yılbaşı veya 2014 sonu itibarıyla diyelim."
Çocuk parklarında içilemeyecek
Parklar ve diğer açık alanlarda yapılacak kısıtlamalarla ilgili de bilgi veren Müezzinoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Adı çocuk parkıysa çocuk parklarında içilmeyecek. Yetişkin parklarında da parkın bir köşesinde sigara içme alanı olacak. Cami avlularında da... Cami avlusunda, çıkar çıkmaz yakıyor, yok.
Hastane bahçelerinde, yoğun bakımda hastası var, hastasını kaybetmiş olan var, ilk defa ağır teşhis konulmuş hastası var, o psikolojisinin üzerine yeni bir yük yüklemek doğru değil ama onu en azından diğer vatandaşların hak ve hukukunu gözetecek şekilde belirli bir mesafede.
AVM, hastane girişlerinde, giriş kapısından belirli bir mesafe, çizgiler çizilecek, o mesafe dışında sigara içme alanları yapılacak. Açık alan gibi. Oralarda sigara içilecek."
"Sağlıkta şiddet bizim için önemli"
İstanbul'da bir inşaatta meydana gelen asansör kazası anımsatılarak iş sağlığı ve güvenliği konusunda sağlık kurumlarında alınacak önlemler sorulan Müezzinoğlu, Bakanlığının iş sağlığı ve güvenliği açısından örnek olabilecek bir bakanlık olduğunu söyledi.
Yer yer bazı sıkıntılar olduğunu, bunun da sağlığın riskli bir alan olmasından kaynaklandığını ifade eden Müezzinoğlu, "Yoğun bakımlar, laboratuvarlar, devamlı enfeksiyon riski, bulaşıcılık riski olan hastalarla çalışıyoruz. Ama bu alanda titiz, duyarlı bir yönetim anlayışımız var" dedi.
Bakan Müezzinoğlu, Bakanlar Kurulu'nun, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki yeni sürece son şeklini gelecek hafta vereceğini belirterek, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Eyüp Gümüş'ün kendi alanlarındaki iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bütün illere birer genelge gönderdiğini bildirdi.
24 saat boyunca sıkıntısı olan kişilerle ve hastalarla ilgilendiklerini dikkati çeken Müezzinoğlu, şunları kaydetti:
"Sağlıkta şiddet bizim için önemli ama sağlıkta şiddeti sıfırlayabilmek için alınabilecek tedbirler de çok sınırlı. Bir de hastayla hekim arasına güvenliği, emniyeti, kuralları koymak, sağlık hizmeti sunumunda yeni yeni zafiyet noktaları oluşturuyor. Zor alanlarımız var. Duyarlı ve titiz bir şekilde alınabilecek önlemlerin azamisini alıyoruz ama Türkiye geneline ve meslek alanlarına baktığımızda kendi meslek alanında bu alanda örnek olabilecek dinamikleri de herhalde Sağlık Bakanlığı olarak yaptığımızı rahatlıkla söyleyebilirim."
"Meslek hastalıkları hastaneleri gündemimizden çıkacak"
İş sağlığı ve güvenliği eylem planı çerçevesinde meslek hastalığı hastanelerinin sayısının artırılması konusunda bir çalışma yürütülüp yürütülmediği de sorulan Müezzinoğlu, şu bilgileri aktardı:
"Meslek hastalığı hastanelerinin 20-30 yıl önce bir önemi vardı ama artık eğitim ve araştırma hastaneleri, şehir hastanelerinde her türlü uzman bulunuyor. Dolayısıyla bütün eğitim ve araştırma hastanelerinde, şehir hastanelerinde meslek hastalıklarıyla ilgili alanlar hastane bünyesi içinde olacak. Yani ayrıca meslek hastalıkları hastanesi diye bir konsepti bundan sonra uzun süre devam ettirmeyi düşünmüyoruz. Çünkü sağlık sorunları yalnız eskiden olduğu gibi madenlerde veya kot taşlama işçilerinde ortaya çıkmıyor. Neticede bu kapalı mekanlarda, bu koltuklarda uzun süre oturuyor olmanın da getirdiği bir meslek sorunu var. Mesleğin getirdiği sorunlar var. Meslek alanının sorunları ve bu anlamdaki bizim uzmanlık alanlarında yine o eğitim merkezi, eğitim araştırma hastanesi... Bunların kapasitelerinde hem eğitim uzmanı var hem de diğer bütün konsülte edilebilecek dallar var. Dolayısıyla meslek hastalıkları hastaneleri gündemimizden yavaş yavaş çıkacak."
Türkiye'de ilaç üretimi
Müezzinoğlu, "Türkiye'de ilaç üretiminin ne zaman başlayacağı?" sorusu üzerine, Türkiye'nin sağlık hizmeti sunumunda geldiği noktanın, bugün dünyanın, hatta gelişmiş ülkelerin bile anlamakta zorlandığı bir başarı hikayesi olduğunu söyledi.
Türkiye'de sağlık hizmetlerinin en ileri düzeyde verildiğini, birçok Avrupa ülkesinde bile bu düzeyde hizmet verilmediğini ifade eden Müezzinoğlu, sorunlar olduğunu ama dünyada bu kadar dinamik yapıyı bu kadar iyi ve başarılı yöneten örnek bulunmadığını vurguladı.
Bu hizmet verilirken ilaç ve teknoloji tüketildiğini, şehir hastanelerine en iyi altyapı kurulduğunu ancak bunların yurt dışından getirildiğini anlatan Müezzinoğlu, "Burada ciddi bir tüketiciyiz. Bu tüketici halimiz devam ederse hizmet kalitemizi daha büyütebilmemiz veya bu standardı koruyabilmemiz çok mümkün olmayacak. Bir ayakla zıplaya zıplaya gidebilmemiz mümkün değil" ifadesini kullandı.
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, sağlıkta üretici konumunda da söz sahibi olunmasının önemine işaret ederek, Türkiye'nin 2-3 marka değeri olan ilacı veya tıbbi cihazı üreterek dünyaya pazarlaması gerektiğini söyledi.
Müezzinoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bunun altyapısı büyük oranda var. Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda (EKK), Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığında da... Stratejik alanlardaki ürünlerin üretimine 3, 5 ve 7 yıla kadar... Yani biz neyi tüketiyoruz şimdi? Şu kanser ilacını. Bu kanser ilacını biz senden 5 yıl süresince, 7 yıl süresince devamlı alacağız. Rakam ne? İşte bu yıl 500 milyon dolar ödemişiz. Biz sana her yıl 500 milyon dolar ödemeye devam edeceğiz. Ama yanında şunu istiyoruz. O 7 yıl süresince o ilacı ben zaten tüketiyorum. O satma garantisini alacağım ve o garanti gelecek rakama göre yatırım yapma projelendirecek. Diyoruz ki şu alanda 200 milyon dolarılık yatırım projeni getir."
Bu uygulamaya örnek veren ve plazma konusunda YPK onayı beklendiğini anlatan Müezzinoğlu, Türk Kızılayının her yıl 2 milyon ünite kan topladığını ama plazması ayrıldıktan sonra bazı bileşenlerinin çöpe atıldığını, oysa plazma ürünlerinden, tedavide kullanılan bazı ilaçların yurt dışından alındığını ve buna 400 milyon lira harcandığını söyledi.
Bu konuda bir planlamaya gidilerek alım garantisiyle firmalara çağrıda bulunduklarını bildiren Müezzinoğlu, bir yandan ülkenin ihtiyacı satın alınırken yapılan üretimin ihraç edilebileceğini bildirdi.
Sağlıkta üç ayak
Bakan Müezzinoğlu, sağlık alanının hizmet, sağlık ürünleri ve sağlık turizmi olmak üzere üç ayağı bulunduğunu, tüketen değil tükettiğini de üretebilen bir stratejiyi uygulayacaklarını belirtti.
32 bin yatak kapasiteli hastane inşaatının devam ettiğini, 2016 yılı sonuna kadar bu kapasiteyi hizmete sunacaklarını, şehir hastaneleriyle de 2017 sonu itibariyle 20 bin yeni yatağın hizmete gireceğini belirten Müezzinoğlu, böylece toplamda 50 bin yatak kapasitesinin 2017 sonunda hizmette olacağını söyledi.
Bu sene ihalesi yapılacaklarla 2018 sonu itibariyle de 90 bin yatağın sağlık hizmetine sunulacağını bildiren Müezzinoğlu, dünyada hiçbir ülkenin son 10 yılda bütün sağlık tesislerini sıfırdan yenileyemediğine dikkati çekti.
2017-2018'de Türkiye'yi bölgesinde sağlık turizmi merkezi haline getirmek istediklerini dile getiren Müezzinoğlu, bunun için 3-4 yıla ihtiyaç olduğunu bildirdi.
Bakan Müezzinoğlu, halen sağlık turizminden 2,5 milyar lira gelir elde edildiğini, bunun 2018'de de 9-10 milyara, 2023'te de 20-25 milyar liraya çıkarılmasının planlandığını ifade etti.
Müezzinoğlu, bir soru üzerine ilaca yılda 16 milyar lira harcandığını bildirdi.
Sağlıkçılara yıpranma hakkı
Müezzinoğlu, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın başarısında sağlık çalışanlarının katkısına işaret edilerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde söz verdiği sağlıkçılara yıpranma hakkı verilmesiyle ilgili düzenlemenin hangi aşamada olduğunun sorulması üzerine, sağlık hizmeti sunumunda elde edilen başarıda sağlık çalışanlarının katkısına dikkati çekti.
Bunun sırrını soranlara, hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının gayretini örnek gösterdiğini anlatan Müezzinoğlu, dünyanın hiçbir ülkesinde 24 saatini, hafta sonunu, bayramını bu kadar fedakarca kullanan; insanını, mesleğini sevdiği, mesleğini saygın yapma derdi taşıdığı için mesai kavramı olmadan çalışan meslek grubu bulunmadığını belirtti.
Bakan Müezzinoğlu, sağlıkta elde edilen başarıda esas lokomotif görevini hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının gördüğünü vurgulayarak şu bilgileri aktardı:
"Onların hakkını maddi düzenlemelerle de karşılayabileceğimiz kanaatinde değilim. Dolayısıyla ne verirsek verelim bir defa manevi boyutta yaptıkları hizmetin karşılığı çok daha büyüktür. Şiddetten şikayetçi olsak bile vatandaşımızın büyük çoğunluğu hemşiresini, hekimini seviyor ve ciddi düzeyde hayır duada bulunuyor. Tabii ki yıpranma payı 5 yıla 1, Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği 'Bu yıl sonuna kadar yasalaştıracağız'. Biz tabii Sayın Cumhurbaşkanımızın sözünü, Mecliste olağanüstü gündem sorunu yaşamazsak, muhalefetin de buna itiraz edeceğini sanmıyorum, Meclis açılır açılmaz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla çalışarak düzenlemesini getireceğiz. 5 yıla 1 yıl olarak düşünüyoruz. Çalışmalar devam edince son şeklini nasıl alır Meclisten çıktığı halini görmek lazım. Ama bizim düşüncemiz bu. Daha iyi imkanları vermek istiyoruz, bunun için hükümet olarak da çalışıyoruz."
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bakanlıklardan brifing alacağını anımsatan Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığındaki brifingde bu anlamdaki sorunları da ileteceklerini bildirdi.
Bakan Müezzinoğlu, ülkenin, bütçenin imkanları çerçevesinde sağlık çalışanlarının durumlarının iyileştirilmesi için düzenlemeler yapmayı sürdüreceklerini anlattı.
Yabancı uyruklu hekimler
Türkiye'nin sağlık hizmet sunumunda çok iyi bir noktada olduğunu, ancak bunun daha kaliteli ve hızlı yapılabilmesi için hekim açığının giderilmesi gerektiğini belirtenMüezzinoğlu, şu anda 20 bin uzman hekim, 10 bin pratisyen hekim açığı bulunduğunu ifade etti. Müezzinoğlu, gelecek 4-5 yıl içinde Türkiye'nin hekim açığının ortadan kalkacağını öngördüklerini dile getirdi.
Yabancı uyruklu hekimlerin özel sektörde olmak koşuluyla Türkiye'de çalışabileceklerine ilişkin yasal düzenlemenin yapıldığını anımsatan Müezzinoğlu, bunun için hekimin çalışma izninin bulunması ve Türkçe biliyor olmasının şart olarak konulduğunu hatırlattı. Hekimin mesleki yeterliliğinin YÖK tarafından denkliğinin onaylanması şartının arandığını belirten Müezzinoğlu, "Türkçe bilmesi, çalışma izni şartı getirildi. Bize genellikle gelişmiş ülkelerin hekimlerinden çok talep olmadı. Şimdi önümüzdeki süreçte kamuda da nicelikten ziyade nitelikli cerrahi, pediatri, onkoloji, kardiyovasküler cerrahide dünya çapında standardı yüksek ülkelerden hekim getirme stratejilerinin alt yapılarını kuruyoruz" açıklamasında bulundu.
"Şartların değişeceğine" dikkati çeken Müezzinoğlu, şunları kaydetti:
"Türkçe bilme şartı... Düşünebiliyor musunuz, 35 yaşında doçent olmuş, belli bir marka değeri olan hekime diyoruz ki 'Türkçe bilmeniz gerekli'. Oysa, yanına iyi bir tercümanı ver. Çünkü, bize onun mesleği, bilgi birikimi, icrası lazım.
Dolayısıyla, bizim eğitim ve araştırma hastanelerimizde, üniversitelerimizde bu tür bilgi birikiminin yüksek, eğitim kapasitesi olan, nitelikliğinin peşinde koşan bir bakış açısıyla alt yapıyı kuruyoruz. İnşallah, Mecliste, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı ve Sağlık Bilimleri Üniversitesinde bu alana da kamu olarak yasal hak tanıyoruz. O yasal hakları elde ettiğimizde, rakamlar çok daha değişecek."
Edirne'de bir doktorun görevden alınması
Edirne Devlet Hastanesinde çalışan uzman doktorun, basına yaptığı açıklamadan dolayı görevden alınmasıyla ilgili de bilgi veren Müezzinoğlu, gastroenteroloji uzmanı bir doktorun bir hafta kadar önce, "Ergene Nehri'nin kirliliği dolayısıyla pirincin kanser yaptığına" ilişkin açıklamada bulunduğunu anımsattı.
Kamuda çalışan bir hekimin, bir bilimsel çalışması varsa bilim kurullarına, bilim dergilerine iletmesi, gözlemlerini de Sağlık Bakanlığı ile paylaşması gerektiğini ifade eden Müezzinoğlu, "(Ergene'nin kirli suyuyla yetişen pirinç kanser yapıyor) gibi, kahvedeki, sokaktaki bir vatandaşın bakış açısıyla bir cümle söylemesini, bir meslektaşımızın mesleki etiği veya deontolojisi açısından çok doğru bulmadığımı ifade etmek isterim" dedi.
Ergene Nehri'nin suyuyla çeltik alanlarının sulanmadığını hatta bu havzadaki mülk sahiplerinin 50 bin dönümlük alana çeltik ekilemediği için siyasetçilerden suyun temiz akmasını talep ettiğini belirten Müezzinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Edirne, Türkiye'nin çeltiğinin yüzde 50'sini üretiyor. Edirne'nin ürettiği pirincin kanser ihtimali gibi bir şeyi, bir hekimin bilimsel veriye dayanmadan konuşuyor olması, tabii ki doğru değil. Bazı sivil toplum örgütleri, vatandaş bunu konuşabilir, kendine göre bir yorum yapar ama bir bilim adamı, kamu görevlisi, elinde veri olmadan veya elindeki veriyi ilgili yere iletmeden kamuya konuşuyorsa herhalde bir müeyyide gerekir. Yoksa üretici feveran eder. Düşünün ki binde bir etkili oldu ve pirinç tüketimi binde bir azaldı. Bedelini kim ödeyecek? Vatandaş ödeyecek. O nedenle meslektaşımız yanlış yapmıştır. Elinde bu tür veri varsa bizlere göndermesi gerekir."