'Sessiz çığlık’ meydanlarda...
“Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”... Fransa Devrimi’nden günümüze Fransızların eylemci ruhunu diri tutan değerli kelimeler... Bugünlerde Fransızlar bir kez daha meydanlarda...
MİNE ESEN
Bugünlerde Fransızlar bir kez daha meydanlarda... Lafta kalan “eşitliğe”, bir ölçüde kabullendirildikleri kapitalizmin nefessiz bıraktıran çarkına, “kardeşiz”in bencil küresel sermayede
“aslında siz yoksunuz ki” yansımasına, iktidar sınıfı tarafından her geçen gün daha da görünmez kılınarak “özgürlüklerini” yitirdiklerine isyandalar...
Macron 39 yaşında, geçen yıl ne sağ, ne sol, ortadan karışık imajıyla ve elbette siyasi tükenmişliğin başını alıp gittiği atmosferin oluşturduğu boşluktan yararlanıp Elysee Sarayı’nın kapılarından girdiğinde, her siyasetçi gibi söylemleri bol kesedendi. Ama kabul etmek gerekir ki ekonomiden, eğitime “reform” diye hakları tırpanlayan, vergi artışına uzanan tartışmalı pek çok önerisini de ilk günden masaya koymuştu. Yani bugün “zengin sever” nitelemelerinin altında biraz da siyasi tecrübeden yoksun halde ne yapacağını şaşırmış görünen Macron’un politikaları, aslında bilinmezin ilamı değildi... O günkü Paris siyasetinde eriyen Sosyalist Parti ile Demokles’in kılıcı gibi sallanan aşırı sağcı, yabancı karşıtı Le Pen arasında sıkışan seçmen için bir kaçış formülüydü.
Macron yönetimine karşı “artık bardak taştı” diye ayaklanan, iktidarın uzun süredir görmezden geldiği “sessiz çığlığın” sahipleri ülkenin belkemiği... Emekçiler, öğrenciler... İktidara “bizi görmüyor, duymuyorsun” deyip Paris’in dış dünya için ışıltısının göbeğine, Elysee Sarayı’nın önüne gidip “hadi bakalım şimdi de duyma” diye bağırıyorlar... Macron yönetimi bu kez pabucun pahalı olduğunu biliyor, ilk olarak eylemlerin fitilini ateşleyen yakıt zammına karşı U dönüşü yaptı ama artık ok yaydan çıktı. Macron iktidarı “Adaletsiz politikalara son ver, vergileri indir”, “İstifa” çağrılarının yankılandığı Elysee koridorlarında sıkışıp kalmış bir görüntüde.
Avrupa’da taşlar oynuyor
Sokaklarda “hayat pahalılığına, eşitlisizliğe son” taleplerinin görünürde siyasi sahiplenmesi yok. Sol, farklı fraksiyonlarla şimdilik Macron’a karşı birleşme yönünde sinyaller veriyor, Le Pen pusuda bekliyor... Halkı, sokakları dinlemeyen liderler er geç duvara toslamaya mahkûm.
Görünen o ki kamuoyu desteği yerlerde sürünen Macron da eylemcilere karşı önce tehdit sonra geri adım atma, ardından “darbe hazırlığındalar” dahi türlü manevralarla uçuruma yuvarlanmadan son anda çıkış bulma çabasında. Ama Paris özelinden kıta geneline görünen o ki epeydir içten içe fokurdayan, II. Dünya Savaşı sonrasında zorlu dönemle birlikte barış, istikrar, özgürlük, hak, hukuk temelinde bir yapıyı öyle ya da böyle oturtan Avrupa’da taşlar oynamakta.
İsveç gibi sosyal demokrasinin kaleleri sallanmakta. AB’nin baş atları Almanya ile Fransa’da Merkel-Macron’lu cepheden güçlü Avrupa sloganları gerek toplumsal, siyasi gerekse ekonomik tam yanıt bulmamakta. Misal Macaristan, Polonya’da otokratik eğilimler artmakta. İngiltere AB dümeninden “çıktım çıkamadım” boğuşmasında. Almanya, İtalya, Avusturya, Fransa’da aşırı sağ, popülistler bu boşluk ortamını kâra çevirme hamlesinde. Trump’lı Washington’ın ise bu aralar Avrupa’da yaşanan kaosu bildik müttefiklik imajının aksine alenen elini ovuşturarak izlediği, bana nasıl çıkar sağlar diye düşlediği de ortada.
Üye olmasa da ortak temel değerler özgürlükler, hukukun üstünlüğü anlamında Türkiye’yi de yakından etkileyecek, AB’nin pusulasını da belirleyecek gelecek yılki Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde eski kıtada işler karışık... Halkların “sessiz çığlığı” artık Paris’ten Brüksel’e meydanlarda yankılanırken çözüm için gözlerin çevrildiği sosyal demokrat, sol hareketlerin gerçek gücünü ne zaman göstereceği ise asıl soru...