Seks ve tüketim imgesi mi?

Tüm dünyada kız çocuklarının vazgeçilmez oyuncağı Barbie ve benzeri bebekler hâlâ tartışılıyor. Çocuklarda yarattığı yanlış kadın algısı, erken yaşta kapitalist çarkın içine sokması gibi sosyal ve psikolojik eleştirilere Türkiye'den de bir fetva katıldı; "Erkekleri tahrik ediyor. "İslamofaşist"bir anlayışı yansıtan bu söylem bir yana 50 yıldır hakkındaki davalara rağmen popülaritesini koruyan Barbie'nin üzerinde yürüdüğü ince çizgiyi psikoterapist pedagog Şükrü Alkan'la konuştuk...

cumhuriyet.com.tr

Dünyanın en çok tanınan oyuncaklarından biri Barbie. Aksesuarları, giysileri, kocaman gardrobları, evleri, hatta günlük hayata uyarlanan çantaları, mataraları, basklılı tişörtleriyle tüm kız çocuklarını ve dolayısıyla ailelerini ardından sürüklüyor 50 yıldır. Haliyle 50 yıldır da büyük tartışmalara konu oluyor. Bugüne dek pek çok ülkede ırkçılık, tüketim kültürü, ahlaka uygunsuzluk gibi geniş bir yelpazede tartışılan Barbie için en tuhaf eleştiri ise geçen hafta Türkiye’de yapıldı. Nakşibendi tarikatı İsmailağa kolunun önemli isimlerinden “Cüppeli Ahmet Hoca” lakaplı Ahmet Ünlü, “Öyle bebekler yapıyorlar ki, saçlarını tarıyorlar, uzun bacaklı falan, bunlara izin yok. Normal insanı tahrik edecek gibi. Tıpatıp bebekler, üstelik çıplak gibi” dedi. Daha doğrusu “fetva” verdi. Ölçüsüz, absürt ve hatta “İslamofaşist” bir yaklaşım olsa da bu yorumun belli çevreleri etkileyeceği malum. İşin bir diğer yönü ise Barbie’nin gerçekte çok da “masum” olmadığı ama bu Ahmet Ünlü’nün sözünü ettiği bir masumiyet şekli değil. Daha çok Barbie’nin çocukların zihinsel ve duygusal gelişimine yaptığı kötü etki.

Küçük kız çocuklarının kafasında yanlış kadın imgesi yaratması, sürekli alışveriş yapması nedeniyle bu zamana dek Barbie hakkında sayısız eleştiriler yapıldı, hatta davalar açıldı... Ebeveynlerin almaktan en çekindiği oyuncaklardan biri ve öyle görünüyor ki hakkındaki tartışmalar hiç bitmeyecek gibi. Biz de Barbie hakkında psikoterapist pedagog Şükrü Alkan’la görüştük.
 

Zayıfla!

Barbie bebeklerin çocukları küçük yaşlardan itibaren tüketime yönlendirdiğini anlatıyor Alkan, çocukların kendini Barbie bebekle özdeşleştirdiğini, onun gibi görünmenin, onun gibi olmanın dayatıldığını söylüyor. Çocukların kendilerine Barbie bebeklerin vücut hatlarına sahip olmak gibi bir misyon yüklediğini ve bu yükün çok ağır olduğunu söylüyor. Yanlış oyunların çocukları gerçeklikten sanal dünyaya ittiğini vurguluyor. Çocukların gerçek oyuncakları olan doğayla, tahta oyuncaklarla oynayarak el becerilerini ve zekâlarını geliştirebilecekleri yerde oldukça sanal bir dünyaya ait olan plastik, hazır bir bebekle oynadıklarını bunun da onlara hiçbir şey sorgulatmadığı için “ben de böyle olmak istiyorum” gibi bir model çıkarttığını anlatıyor.

Çocukların dünyasında yetişkinlerden farklı olarak sürekli karşıt yarışlar söz konusu; “Benim oyuncaklarım seninkinden daha çok”, “Benim oyuncağım seninkinden daha güzel.” Özellikle Barbie bebekte nicelik daha da önemli. Alkan, bu tür oyuncakların çocukların düşünce tarzlarını değiştirmelerine, birbirleriyle yarışmalarına neden olduğunu belirtirken özellikle çok küçük yaşta kapitalist çarkın içine sokulduklarını anlatıyor: “Sarı saçlı mavi gözlü oyuncakların tek değişen şeyi giysileri ve Barbie Evi gibi fiyat olarak pek de makul olmayan aksesuvarları. Bu da başka bir yarış. Kimin bebeği daha güzel? Bir bakıma kapitalizmin tüketici anlayışı çocuklarda Barbie üzerinde oynanıyor bence. Çocuk yaşta bu işin içine giriyorlar ve tek model bir insan üretiliyor orada. Ben daha güzelim, sen daha az sarı saçlı, sen daha az mavi gözlüsün yarışına giriyorlar.”

Barbie ve Cindy gibi oyuncak bebekler anoreksi ve bulimia gibi beslenme bozukluklarının sorumlusu olmakla suçlanıyor. Barbie’nin modern dünyanın estetik anlayışının bir ürünü olduğunu söylüyor Alkan, yani bir taraftan yükselen fast food’a karşılık “zayıfla” diye emreden bir oyuncağın zihinlere işlendiğini vurguluyor. Bunun da “tüket, şişmanla, komplekse gir, zayıfla” gibi bir kısır döngüye dönüştüğünü ifade ediyor. Ancak “Bu tür hastalıkların nedenlerini tamamen oyuncaklara bağlamamız bilimsel olmaz” diye ekliyor.

Çocuklar kendi cinselliklerini keşfettikleri andan itibaren Barbie bebeklerini sevgilisi Ken’le seviştirmeye çalışırlar. Bu durumun normal olup olmadığını tartışmalı mıyız diye soruyoruz Alkan’a. Çocukların belli bir yaştan sonra cinsel uzuvlarını tanımaya yönelik fantaziler ürettiğini, kendi vücudunu tanırken de anne babanın gözetimi altında olmasının önemli olduğunu, bunun ayrıca olumlu olduğunu ifade ediyor: “Ancak bir fetiş nesnesine dönüşen Barbie vücudu, kendi vücudunun ona benzememesi, ki etrafında gördüğü kadınların da ona hiç benzememesi çeşitli komplekslere neden olabilir. ‘Ben doğru dürüst bir kadın değilim’ imgesi yaratma ihtimali var. Kafasında kadın figürü olarak incecik vücutlu, sarışın, mavi gözlü bir görünüm yaratıyor çocuklar. Her şeyi elde edebilen bir imajı var Barbie’nin. Doğal insan tipini yok ediyor. Narsist bir kişilik üretiyor. Çocukların sadece Barbie ve benzer bebekler ile oynamaları sakıncalı. Barbie, arkadaşları ve sevgilisi Ken’le birlikte bir sosyal sınıfı temsil ediyor. İyi anlaşan, hiç sorunu olmayan bir aile sistemi. Bu çocuklar sevgilileri olduğunda çatışacak. Kimlik sorunu, özgüven sorunu yaratabilir.”


İslamofaşist anlayış

Cüppeli Ahmet Hoca’nın açıklaması üzerine ne düşündüğünü sorduğumuzda Alkan, bu söylemin “İslamofaşist” bir anlayışın kadınları meta olarak görmesinden kaynaklanan zihniyetin göstergesi olduğunu vurguluyor: “Bu zayıf bir erkeğin tahriğinin, doyurulmamış bir toplumun çocuk kalmış yanıdır. Doyurulmamış toplumların sorunu, cinsel devrimini yaşamamış, hazlarını tatmin edememiş olması. Bu adam, bu oyuncağı psikolojik olarak eleştirmek yerine, bunu araç olarak kullanıp kendi düşüncelerinin propagandasını yapıyor. Bunu fırsat bilip kendi zihniyetlerine uygun yorumlar yapıyorlar. Bu adamların yüzde 70’i mastürbasyon yapıyor. Cinselliğini yaşayamayan, gizli yaşayan bir toplumun ürünü işte bu düşünceler. Fetva veriyor bu adam. Bunları okuyan bu adama inanan pek çok insan var. Kendi cinsel tatminlerinin meşru olduğunu ve bunu şiddet yoluyla gerçekleştirebileceğine inanıyor. Bu da erkek şovenizmi yaratır.”