Savaşta bile öldürmeyeceksin
Oyuncu–yönetmen Mel Gibson, Apocalypto’dan on yıl sonra altıncı filmi Hacksaw Ridge’ı (Savaş Vadisi/ 2016) gerçekleştirdi. 1945’te Okinawa’da savaşan Desmond Doss’un gerçek öyküsü Gibson’ın yaşamıyla benzerlikler taşıyor.
Aslı Selçuk
2005’te Mel Gibson, Amerikan Premiere dergisinin sinemada en etkili olan 50 adının içinde onbeşinci sırada yer alıyordu. On yıl sonra Hollywood’un en çok kazanan aktörleri arasındaydı. Oyunculuktan sonra yönetmenliği deneyen Gibson, Braveheart’la (Cesur Yürek) şaşırtıcı bir başarı yakaladı, en iyi film ve en iyi yönetmen Oscar’ larını kazandı. The Passion of Christ (İsa’nın Çilesi/ 2004) yeni bir film türünü, dini başka bir deyişle inanç filmi türünü başlattı. 2006’da bir akşam içki ve uyuşturucu yüzünden polis tarafından tutuklandı. Kendisini sorgulayan polis memuruna Yahudi karşıtı, ırkçı küfürler etti, bu küfürlerinden ötürü medya onu linç etti. Ardından uyuşturucu bağımlılığından, alkolden kurtulmak için arınma tedavisine başladı. 2010’da sinemadaki imajını toparlamış gibiydi ama sekiz yaşındaki kızının annesi Oksana Grigorieva ile telefonda yaptığı konuşmalar ve dayak söylentileri onun toplum tarafından sado–mazoşist, Yahudi karşıtı bir sosyopat olarak algılanmasına neden oldu. Hollywood stüdyolarının patronları bu olaylardan sonra onu kara listeye aldılar ve boykot ettiler. Bir zamanlar zirvede olan Mel Gibson beş yıl içerisinde tüm ününü, kredisini yitirdi. Bu çöküşün ardından yanlış davranışlarının yaptırımı da oldukça ağır oldu.
2010’un başında toplumun gözünde Gibson bir manik depresifti. Oysa kariyeri süresince bu özelliğini rollerine bürünmede kullanmıştı: Lethal Weapon (Cehennem Silah serisi), Blood Father filmlerinde olduğu gibi. 73. Venedik Film Festivali’ne Hacksaw Ridge’le (Savaş Vadisi / 2016) katılan sinemacı, Desmond Doss gibi aynı kurtuluşun peşindeydi. 2. Dünya Savaşı dramı, 1945’te Okinawa şavaşında insan öldürmeden 75 askerin yaşamını kurtaran, vicdanın yansıtıcısı Doss’un yürekli başarılarını anlatıyor. Bu olağanüst, ayrıksı, sıradışı öykü Mel Gibson’ı derinden etkilemişti. Braveheart, Gallipoli (Gelibolu/ 1981), The Patriot (Vatansever/ 2000), We Were Soldiers ( Bir Zamanlar Askerdik/ 2002)
gibi savaş temalı filmlerde oynayan, koyu Katolik Gibson’la toplumdaki saygınlığı koruma adına vicdan özgürlüğü doktrinine bağlı Doss’un ortak özellikleri çoktu: İnancın ağırlığı ikisini de birleştiriyordu. Ayrıca ikisinin de babalarının şiddet eğilimleri vardı. Desmond Doss,
1. Dünya Savaşı’nda savaşan, savaştan sonra alkolizmle boğuşarak travmatik bir dönem geçiren babasına benzememek için nefret dürtülerine karşı çok mücadele etmişti. Desmond gibi Mel’de eski asker, revizyonist ve komplocu tezlerin yayıcısı babası Hutton Gibson’la çok çatıştı. 2. Dünya Savaşı bitince yapımcılar Desmond Doss’un gerçek öyküsünü perdeye uyarlamak için girişimde bulundular ama bu girişimin sonu gelmedi. ABD’inde şeref madalyası alan ilk vicdani retçi Desmond Doss,
2006’da yaşamını yitirdi, can alarak değil can kurtararak ünlenen bu askerin öyküsü Gibson’ı çok etkiledi.
Tinsellik ve şiddet itkileri arasında dolaşan Doss’un ayrıksı kişiliğine Pasifik Savaşı’nın en acımasız koşullarında bile inancı, aydınlanmayı bulan bu adamın öyküsüne Gibson yabancı kalamazdı. Şiddet, aydınlanma, vicdan, vahşetin içinde Tanrı’yı bulmak, inanç temaları ona çok yakın olan temalardı. 23 yıl içerisinde 5 film yöneten Gibson son çalışması Hacksaw Ridge’la adeta günah
çıkarıyor. Desmond Doss, babasından ona geçen içsel şiddetinin bilincindeydi, bu enerjisini başka bir göreve doğru yöneltti. Desmond’la babası arasında doğrudan bir bağlantı vardı. Alkolik babasını iyileştirmeye çalışan asker faydasız girişimlerini savaş alanına taşıdı. Desmond’un savaşta kurtardığı her yaralı babasını simgeledi. İnancı ve bağlılığı sayesinde Desmond Doss gücünü iyice arttırdı. Çok alçakgönüllüydü, bir savaş kahramanı olmak istemiyordu. “Yaşamdaki en zor şey, insanın yanılabilir doğasının üstesinden gelebilmesi” diyor Mel Gibson.
Mel Gibson’ın bugün sinemalarımızda gösterime giren, Andrew Garfield, Sam Worthington, Luke Bracey, Teresa Palmer, Hugo Weaving, Vince Vaughn, Rachel Griffiths’in oynadığı Hacksaw Ridge’ı (Savaş Vadisi) inanç, vicdan, sevgi, toplum, tinsel müdahele, şiddet temalarını kişisel, duygusal bir anlatımla sorguluyor.