Şatilla'da 17 yıldır dinmeyen gözyaşı
İsrail yanlısı aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milislerin 1982'de yaptığı Şatilla katliamının tanığı Filistinlilerin acısı, zihin ve yüreklerdeki tazeliğini hala koruyor.
cumhuriyet.com.trBugün 15 bin kişinin yaşadığı Şatilla mülteci kampında yaşamını sürdüren tanıklardan 65 yaşındaki Filistinli Münire Seymin, katliam sonrası şahit olduklarını anlattı. Eşi hastalık sebebiyle vefat eden ve "İsrail'in işgal ettiği vatanlarına bir gün dönecekleri" ümidiyle yaşayan Seymin "Evimizin bulunduğu bölgede de saldırılar vardı, bombalar yağıyordu. Şatilla katliamı, evimizin bulunduğu noktadan biraz uzakta olmuştu. Bizim bölgeye de bombalar yağdığı için, orada olanları ancak 3 gün sonra duyduk, gördük" dedi.
'Şu arka caddenin tamamı insan cesetleriyle doluydu'
Askerlerin daha sonra kendilerinin oturduğu bölgeye geldiğini belirten Seymin, şöyle devam etti: "Gözlerimle gördüm olanları. Biri devamlı görüştüğüm bir arkadaşımdı, hamileydi, saçlarından tutup boğazını kestiler. Buralara grup grup geldiler, bize saldırdılar. Buradan kaçmaya geldik. Nasıl öldüreceklerini şaşırmış gibiydiler, bizler de kaçışıyorduk. Şu arka caddenin tamamı insan cesetleriyle doluydu. Vücutlarının üzerinde yanık yaraları vardı, parça parça yaralar bulunuyordu. Dışarı çıktığımızda insanlar kaçışıyordu. Remzi adında biri vardı, koşuyordu, hala gözlerimin önünde... Sonra öldürdüler mi, şimdi tahayyül edemiyorum. Çocukları çok kötü bir şekilde öldürdüler. Alelacele elbiselerimizi giydik, eşim 'Hemen çıkalım' dedi, Burc El Berecne kampına sığındık. Olaylar sona erince döndük."
'Dünyaya gelmemiş bebekleri bile öldürdü'
Katliamın emrini verdiği öne sürülen, eski İsrail başbakanlarından, dönemin İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron'un "çok büyük suçlu" olduğunu ifade eden Seymin, "Burada hamile kadınları öldürdü, dünyaya gelmemiş bebekleri, ceninleri annelerinin karnında katletti. Mescitte namaz kılanları öldürdü. Arka taraflarda komşularımız vardı, hepsini öldürdüler. Herkes buraları terk etti, olaylar sona erince döndü" dedi. Münire Seymin, kendisinin ve tüm topraklarını terk etmek zorunda kalmış tüm Filistinlilerin, "İsrail'in Filistin'den çekileceği, vatanlarına kavuşacakları günün hayaliyle yaşadıklarını" sözlerine ekledi.
Şatilla katliamı
Tarihe "Sabra ve Şatilla katliamı" olarak geçen 1982'de İsrail yanlısı aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milislerin Batı Beyrut'ta Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarını basarak, çocuklar dahil çok sayıda kişiyi katletmesi olarak biliniyor. Bu katliamlarda hayatını kaybedenlerin sayısı, kimi kaynaklarda 1000, bazılarında ise 3500 olarak ifade ediliyor. Birçok kaynak, saldırılarda fosfor bombası kullanıldığını belirtirken Dr. Emel Şama, "Bebekleri alevlerden kurtarabilmek için hemen su dolu kovalara koymak zorunda kaldım. Yarım saat sonra kovalardan çıkardığımda, vücutlar hala yanıyordu. Hatta morgda bile için için yanmaya devam ediyorlardı" diyerek, duruma daha da açıklık getirmişti.
BBC'ye göre İsrail Meclis Araştırma Komisyonu, Ariel Şaron'u katliamdan sorumlu bulmuş, Şaron bunun üzerine Savunma Bakanlığı görevinden istifa etmişti. Gazeteci Robert Fisk, baskının hemen ertesinde olay yerinde gördüğü manzarayı, The Independent gazetesinde 2001'de Şaron'un İsrail Başbakanı seçilmesinin ardından yazdığı makalede şöyle aktarmıştı: "18 Eylül 1982'de Sabra ve Şatilla kampında bulunanlar için Şaron, ardında şişmiş cesetler, tecavüz edilmiş, işkenceye uğramış ve sonra da katledilmiş kadınlar ve bebekler bırakan bir kasaptır. Olaydan 18 yıl sonra bugün bu caddelerde dolaşırken katliam manzaraları hala gözlerimin önünden gitmiş değil. Biraz ötede Sabra Camisine giden yolda 90 yaşında, beyaz sakalı ve pijamalarıyla Nuri Bey'i görüyorum. Ölü bedeninin yanı başında yün başlığı ve bastonu duruyor. İlerideki dar sokakta yemek tencerelerinin yanında yatan iki kadın cesedi var, beyinleri dışarı akmış. Kadınlardan birinin karnı yarılmış. Cesedin birkaç metre ötesinde çürüdüğü için bedenleri morarmış, bir çöp gibi oraya fırlatılmış bebekleri gördüm... Cesetlerin kuruyan kanları üzerinde sinekler uçuşuyor, ölü bedenlerin bileklerindeki saatler ise hala çalışıyordu. Tırmandığım küçük rampayı aşabilmek için etrafa dağılmış ceset parçalarını bir kenara itmem gerekiyordu. Biraz ötede ise sırtından hala kan süzülen sevimli bir genç kız yatıyordu."
Şaron, İsrailli bir komisyon tarafından bu konuyla ilgili soruşturmaya tabi tutulmuş, 2001'de başbakan olduğu dönemde Belçika'da başlatılan adli süreç sırasında endişeli günler geçirmişti.