Şahin, suçlamaları reddetti
Ergenekon davasında tutuklu yargılanan Kahraman Şahin, İsmail Ağa cemaatine ilişkin istihbarat toplamadıklarını, bu konudaki telefon görüşmelerinin tutuklu sanık Erol Ölmez'in evlenmesiyle ilgili olduğunu söyledi. Tutuklu sanık emekli tuğgeneral Veli Küçük'ün kızı ve avukatı Zeynep Şahin, babasının Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden önceki gün taburcu edildiğini, üç ay sonra kontrole gideceğini söyledi.
cumhuriyet.com.trİstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Cezaevi’nde görülen Ergenekon davasının 60. oturumunda Kuvayı Milliye 1919 Derneği’nin saymanı Kahraman Şahin’in savunması ve sorgusu tamamlandı. Dernekte, kimsenin kendisine cebir, şiddet ve terörden söz etmediğini ifade eden Şahin, “Telefon görüşmelerim biraz abartılı. Ben de dinleyince kendime yakıştıramıyorum. Ama bazı yerleri kesilince anlam değişikliğine uğramış” diye konuştu. Dernekteki görevinin gelenlerle ilgilenmek ve aidat toplamak olduğunu söyleyen Şahin hakkındaki suçlamalara karşı “Evimize haciz geldi. Borcu babam ödedi. İstihbarat toplamakla suçlanıyorum. Bizim bir kuvvetimiz yok. Kimsenin derneğe 1 lira katkısı olmadı. Uzun zaman çorba içtik. 50 kiloya düştüm” dedi.
Şahin, ellerinde çanta belki bir iş yürütebilecekleri düşüncesiyle derneğe gelenlerin bir süre sonra gelmediklerin, bunlara “çantacılar” dediğini söyledi. Hazar Holding’in sahibinin derneğe 750 bin dolarlık Eurobold verdiğini ileri süren Şahin şu iddialarda bulundu:
“Başbakan’ın bacanağı
"Nuri Vardarbaşı vardı. Çantacılık yapıyor. Bu parayı öne verdik ‘Götür, devletimizin borçları silinsin’ dedik. Gitti ama olumsuz. Ülkenin borcu sıfırlanabilirdi. ABD’de şimdi kriz var. Mazlum ülkeleri sömürenler inşallah böyle cezalandırılıyor.”
“Gizli tanık 17, şeytan Niyazi”
Gizli Tanık 17’nin, ikisi arasında geçen olayları bildiği için Niyazi Kıyak olduğunu anladığını söyleyen Şahin, Kıyak’a “şeytan Niyazi” dendiğini, Kıyak’ın davada tanık olarak dinlenmesini isteğini dile getirdi. Kıyak ile derneğin Çanakkale’ye ve İzmir’deki açılışlarına gittiklerini, bu arada Cumhuriyet mitingine de katıldıklarını anlatan Şahin, Kıyak’ın Veli Küçük ile derneği irtibatlandırmaya çalıştığını söyledi. Şahin “Veli Küçük kesinlikle bizim oraya gelmedi, yalan. Küçük’ü ne ben ne de Görüm tanır” dedi. Esnaftan para topladığı iddiasının gerçek olmadığını söyleyen Şahin, sanıklar Abdullah Arapoğulları ve Erol Ölmez ile telefon görüşmelerinin “boşboğazlık” olduğunu belirtti. Şahin, Kıbrıs’ta Barış Harekatı sırasında bulunan babasının kendisine yüzbaşısının adını verdiğini, bu nedenle askerleri sevdiğini ve kendisine “yüzbaşı” dediğini anlattı.
Dernek üzerinden uyuşturucu ticareti yapıldığı iddialarını yalanlayan Şahin, arada esrar kullandığını, tiryaki olmadığını, kimsenin kendisini esrar içmeye alıştırmadığını söyledi. Bilgisayarından çıkan derneğin antetli kağıdı üzerinde “özel kuvvetler komutanlığı, Hüseyin Kerim Bayraktaroğlu” yazılı nota ilişkin de şu açıklamayı yaptı: “Ben böyle bir şey görmedim. Bilgisayar kullanmayı iyi bilmiyorum. İddianamede geçen ‘özel kuvvetler’, arama kurtarma ekibi. Ekibe bu ismi ben verdim. Karadağ bana kızdı, yanlış değerlendirirler dedi. Suç varsa ben kabul ediyorum.”
Şahin, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’a suikast girişimine ilişkin “Öyle bir şeyden haberim yok. Olsa ilk ben ve Hüseyin Görüm karşı çıkardık. Bu o tip insana paye verilmesi demek. O adama paye veriliyor” diye konuştu. Şahin, tutuklu sanık Erol Ölmez ile Fatih Çarşamba’daki İsmailağa Cemaati’ne sızma konusundaki telefon konuşmalarına ilişkin de şöyle konuştu: “Erol arkadaşı rencide etmek istemiyorum. O konuşmaların tamamı iddianameye alınmamış. Bana ‘ben evleneceğim, temiz, kapalı bir insanla’ dedi. Zeytinci arkadaşı da Fatih’te oturuyor. Onun yanında takılıyor. Kendisine münasip bir şey arıyormuş. Konuşma bu konuyla ilgilidir. Başka bir şey yok..”
Veli Küçük taburcu oldu
Emekli tuğgeneral Veli Küçük, Bakırköy Devlet Hastane’sinde yapılan tetkiklerinin ardından önceki gün Silivri Cezaevi’ne getirildi. Silivri Devlet Hastanesi’nde yapılan kan testlerinin ardından Bakırköy’e sevk edilen Küçük, burada bir hafta kaldı. Küçük’ün kızı ve avukatı Zeynep Küçük, “Mide ve bağırsak rahatsızlıkları nedeniyle kolonoskopi ve endoskopi yapıldı. 65 yaşında bir insan ve yaşının getirdiği rahatsızlıkları var. Şekeri var. Kalbinde stent var. Diğer damarlarında da tıkanıklık var. Tutuklanmadan önce iki ayda bir doktora gidiyordu. İlaç alıyordu. Doktorlar, şimdilik müdahale etmeyi gerektirecek bir durum olmadığı için takibe aldılar. 3 ay sonra kontrolü var” diye konuştu.
Daha sonra kürsüye çağırılan tutuklu sanık Erol Ölmez, savunmasına Kadıköy'e minibüsle giderken Kuvayı Milliye 1919 Derneği'ni tabelasını görüp indiğini ve dernektekilerle çalıştığını anlatarak başladı. Kalacak yeri, işi, parası olmadığını anlatınca, Hüseyin Görüm'ün dernekte kalmasını teklif etttiğini söyleyen Ölmez, “Bir kışı bu şekilde atlattım” dedi.
İş ve kalacak yer ararken Fatih'te zeytin işiyle uğraşan Murat Aydoğan adlı bir arkadaşının astım hastası olan eşini memlekete gönderdiğini bu nedenle Çarşamba'daki evinde birlikte kalabileceğini söylediğini ifade eden Ölmez, böylece birlikte pazarlarda zeytin satmaya başladıklarını söyledi.
Arkadaşı Aydoğan'ın aracılığıyla işadamı Ahmet Turgutoğulları ile tanıştığını, eskiden turizmci olması nedeniyle işe alındığını anlatan Ölmez, firmaların personel servislerini alarak para kazanmaya başladığını, vefa borcu nedeniyle Kuvayı Milliye Derneği'ne de uğradığını belirtti. Ölmez, zeytin işiyle ilgili asker ihalesi olduğunu; kazandıkları durumda derneğin sıkıntılarının giderilebileceğini ama işin olmadığını ifade etti.
AKP'li adam kızını vermez
Telefonda “geyik muhabbetini seven gırgır bir insan” olduğunu anlatan Erol Ölmez, tutuklu sanık Kahraman Şahin ile de böyle konuşmalar yaptığın söyledi. Ölmez şunları anlattı: “Çarşambada evin çaprazında butik işleten bir bayanla samimi olduk. Güzel bir bayandı. Gezip dolaşmaya başladık. 'Artık bir şekile gireyim, yuva kurayım' dedim. Babası AKP'liymiş, devreye birini koydum. Kızı verdiler, ama bunlar oldu, iş suya düştü. AKP'li adam artık kızını bana verir mi?”
Daha sonra Ahmet Turgutoğulları'nın aynından ayrıldığını, bir arkadaşının yazıhanesinde kalmaya başladığını anlatan Ölmez, televizyonlara dizi yapan bir firmanın taşıma işlerini yapmaya başladığını söyledi. Şirkette yatıp kalktığını anlatan Ölmez “Gece çalışanlar da vardı. Bir gece aniden kapı bam bam vuruldu. Silahlı polisleri gördüm, dizide oynayan arkadaşlar şaka yapıyorlar zannettim. Fatih'te Murat'ın evine götürdüler” diye konuştu.
İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'ndeki nezarethanede yanında olan davanın tutuksuz sanığı Avukat Fuat Turgüt'un ağzından laf almaya çalıştığını “ajan provakotör” olduğunu öne süren Sönmez “Uzun saçlı bir polis vardı. Bana 'Gelsin seni Mustafa Kemal kurtarsın' diyordu” iddialarında bulundu.
Okkır ölü gibiydi
Cezaevinde önce Muzaffer Tekin ve Mahmut Öztürk'ün bulunduğu koğuşta kaldığını daha sonra yaşamını yitiren Kuddusi Okkır ve Zekeriya Öztürk ile birlikte kaldığın anlatan Sönmez “Okkır hiç konuşmuyordu, psikoloğa gittiğini zannediyorduk. Psikolog bana Okkır'ın ağır hasta olduğunu söylemişti. Okkır'ı bizim koğuşa verdiler ama bir ölüyü verdiler. Tırnaklarını kestim, yıkadım, yemek yetirmeye çalıştım” dedi.
Hatırlamaya başladım
Daha önce “hafızamı kaybettim” diye ifade verdiğini anlatan Ölmez, Kuddusi Okkır'ın durumunu Savcı Zekeriya Öz'e anlatabilmek için “Ek ifade vermek istiyorum, hatırlamaya başladım” diye birçok mektup gönderdiğini söyledi.10 Nisan 2008'de Savcı Öz'ün huzuruna çıktığını anlatan Ölmez “Top sakallı bir avukat çıktı karşıma. 'TİT ile Atabeyler ile Vatanseverler ile ilginiz var mı? Savcıya yardımcı olursan savcı kolaylık gösterecek' dedi” diye gelişmeleri aktardı.
Savcı Öz'ün teklifi
Avukatla görüşürken açık olan kapıdan Savcı Öz'ün kendisine “binbaşı” diye seslenlenerek içeri çağırdığın ve oturtduğunu belirten Ölmez şöyle devam etti: “Savcı Öz, 'Öztürk ile Fikri Karadağ cezaevinde ne konuşuyorlar, benim bilmemi istediğin bir şey var mı? Yardım et, güzel şeyler gelişebilir. Seninle anlaşalım, cezaevine dönmeden tahliye olursun' dedi. Jandarmaları dışarı çıkarttı. 'Erolum' dedi, tatlı yaklaştı. 'Alparslan Arslan'ı tanıyor musun?' dedi. Bir taraftan da çekmeceden evraklar çıkarıyordu. Tanımadığımı söyledim. 'Söylediklerimi el yazınla yazacaksın. Senin tarafından ek ifade gibi yazacaksın, imzalayacaksın. Seni tahliye edeceğiz. Muzaffer Tekin, Veli Küçük, Oktay Yıldırım, Kemal Kerinçsiz ile ilgili yazacaksın. Seni tanık koruma programına alacağız Gizli tanık olacaksın' dedi.”
Savcı Öz'ün “aramızda kalsın” diyerek yaptığı “gizli tanık” olma teklifini “Ben tanımadığım insanlar hakkında iftira atamam” diyerek reddettiğini anlatan Erol Ölmez, 5 Mayıs 2008'de de Savcı Nihat Taşkın'ın karşısına çıktığını ve Kuddusi Okkır'ın durumunu anlattığını söyledi. Ölmez “Okkır bu davanın şehididir. İddia makamı tarafından katledildi” diye konuştu.
Daha sonra savcının ve basının hedefi haline geldiğini, hakkında Çarşamba'da istihbarat topladığının iddia edildiğini, bu konuda haberler çıktığını söyleyen Sönmez “Devletin istihbaratı var. Oradaki yobazları herkes biliyor. Silahlı tetikçi grubundaymışım. Gülünç bunlar” diye konuştu.
Amerika'nın İstanbul Başkonsolosluğu'na saldırıya ilişkin de ifadesinin alındığını belirten Ölmez, “2002 yılında bir bayanla tanışmıştım. Arkadaş olduk. Ben çapkın bir adamım. Ne bileyim. Ağabeyinin, yengesini telefonuyla konuşuyormuş. Bu yüzden saldırı davasını da Ergenekon davasına bağlayacaklardı” dedi.
Ölmez, "Beni tahliye etmeyin, ailem dağıldı. Tahliye edecekseniz de baharda, Temmuz ya da Ağustos'ta edin. Şimdi soğuk. Cebimde beş kuruş yok. Otele dahi gidemem. Otobüse binmek için bile buradakilerden borç almam gerekir" dedi.