Referandum Sonrası Türkiye: Çıkış Avrupa'da
cumhuriyet.com.trAKP zaferinin tadını çıkarırken, herkes için yeni bir Türkiye hayal etmeli. Bu aslında gerçekleştirmesi çok zor bir istek. Fakat, AKP, bu bölünmüş Türkiye için yeni ve uzun süreli bir siyasi denge bulmak zorunda. Çözüm ise Avrupalı bir Türkiye.
Sam Huntington, ‘polarize olmuş ülkeleri’ tanımlarken, en başta Türkiye’yi örnek göstermekte belki de haklıydı. Dinci siyaset takip eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından sunulan anayasa değişiklikleri için yapılan 12 Eylül referandumu sonuçları Türkiye’nin sadece Doğu ve Batı dünyaları arasında değil, kendi içinde de ne kadar bölünmüş olduğuna işaret etti.
Özellikle AKP’nin yüksek mahkemelere hâkim atamasına izin veren değişiklikler iktidar partisinin gücünü pekiştiriyor. Değişiklikler, yüzde 58 oyla kabul edilse de seçmenlerin yüzde 42’si AKP’ye ‘hayır’ dedi. Bu ciddi bölünmenin ayrıca bölgeselleşmiş olduğunu görüyoruz: AKP, refah düzeyi yüksek ve yoğun nüfusun yaşadığı Ege ve Akdeniz kıyıları, Trakya ve büyük şehirlerdeki orta sınıf kesimler tarafından reddedildi. Diğer taraftan, varoşlar ile Orta ve Doğu Anadolu’daki seçmenler AKP’yi yüzde 75’e varan oranlarla destekledi.
BDP’nin boykot çağrısı
Katı Kürt milliyetçilerin bir kısmı ise AKP’nin Kürt politikasını protesto etmek isteyen Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) çağrısına uyarak referandumu boykot etti: Örneğin, Hakkâri’de seçmenin sadece yüzde 7’si oy kullandı. Doğu Anadolu ve Fırat Havzası ve büyük şehirlerde yaşayan Kürtler -Türkiye’deki Kürtlerin yarısından fazlası metropolitan Batı şehirlerinde ikamet etmekte- BDP’ye kulak asmazken, milliyetçi Kürtlerin kalesi Güneydoğu Anadolu’dan boykota cevap geldi. Bu bölgedeki birçok ilde seçmenlerin çoğunluğu sandığa gitmedi.
2002 yılında, demokratik ve Avrupalı bir Türkiye projesini savunarak iktidara gelen AKP, bir yandan laikler ve dinciler, öte yandan Kürt milliyetçileri ile üniter Türkiye taraftarları arasındaki bu bölünmelere rağmen, Türkiye’yi bir arada tutmayı başarabilecek mi? AKP, nüfusun neredeyse yarısını oluşturan muhalif vatandaşların oyunu alabilecek mi?
Medyaya baskı
AKP, uzun süredir laik ordu ve mahkemelerin, antidemokratik bir şekilde kendi yetkilerini ve Avrupa Birliği (AB) reformalarını engellediğini ileri sürüyordu. Parti, artık bu iki engelden de kurtulmuş durumda. Darbe suçlamaları ve telefon dinlemeleri sonucunda ordu kışlaya çekildi. Sıra, mahkemelerin, AKP’nin muhafazakâr-dinci imajıyla yeniden düzenlenmesine geldi.
AKP’nin güçlü ve laik medya ve şirketler üzerinde de nüfuzunu kullandığını görüyoruz. Sekiz yıllık sıkı bir çalışmanın sonucu olarak, artık siyasetin tüm güçleri AKP’nin elinde. Parti yasama, yürütme ve yargıya neredeyse tümüyle hâkim, basını da etkisi altına almış durumda. 2002’den bu yana ilk defa AKP sadece yönetmiyor, iktidar ediyor ve siyasetin dizginlerini, demokrasinin olmazsa olmazları olan denge ve fren mekanizmaları olmadan elinde tutuyor.
En son olarak, her ne kadar önceki seçimlerde oy çokluğuyla kazansa da, 12 Eylül, AKP için ilk defa çoğunluğun desteğini aldığı bir güven oylaması oldu. Artık, AKP’nin Türkiye’yi gerçekten ne yöne götürmek istediğinin sınandığı bir dönem başladı.
Bu bakımdan, AKP’nin karşısında Avrupalı Turkiye’ye bağlılığına olan gerçek inancını gösterme ve Türkiye’yi bir bütün halinde tutma konusunda bir sınav var. 12 Eylül’ün hemen sonrasında AKP Türkiye için yeni bir anayasa taslağı sözü verdi. Peki bu yeni anayasa liberal Avrupalı bir toplum oluşturabilecek mi? Bu noktada, Türkiye ve dış dünya, AKP’nin verdiği sözlerden ziyade gerçekte neler olduğuna bakmalı.
Örneğin, AKP’nin hazırladığı anayasa değişikliği paketindeki bir madde “haberleşmenin gizliliği” ile ilgili. Bu madde kişisel bilgilerin kanun tarafından korunmasını şart koşuyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası artık tüm haberleşme biçimlerinde gizliliği güvence altına alıyor - ne güzel! Ama, öte yandan, sadece 2007-2009 yılları arasında telefon konuşmaları dinlenenlerin sayısı yaklaşık olarak yüzde 50 oranında artmış (2007’de 63.576 kişiyken, 2008’de 90.163; 2009’da ise 142.135 kişiye yükselmiş). Böyle yenilikçi bir maddenin kabul edilmesi övgüye layık olsa da, AKP iktidarındaki gerçekler başka görünüyor.
Bütün siyasi erkler tamamen AKP kontrolü altında olduğuna göre, parti şimdi tüm muhaliflerini ekarte etmeyi ve liberal demokrasiden vazgeçmeyi seçebilir.
Sonuç
Fakat, laik Türkiye AKP’nin hazmedemeyeceği kadar büyük olduğundan, aslında AKP’nin yine de kendisi gibi düşünmeyenleri hazmetmeyi öğrenmesi gerekecek. AKP’nin muhafazakâr değerlerini değerlendiren kamuoyu yoklamalarına ve de 12 Eylül referendum sonucuna dayanarak şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye’de 30 ile 35 milyon kişi AKP’yi asla desteklemeyeceğini ve de onun değerleriyle şekillenen bir ülkede yaşamayacağını belirtiyor.
Sonuç olarak, AKP zaferinin tadını çıkarırken, herkes için yeni bir Türkiye hayal etmeli. Bu aslında gerçekleştirmesi çok zor bir istek. Fakat, AKP, bu bölünmüş Türkiye için yeni ve uzun süreli bir siyasi denge bulmak zorunda. Çözüm ise Avrupalı bir Türkiye.
Soner Çağaptay-Washington Yakındoğu Araştırmaları Enstitüsü, Türkiye Araştırma Programı Direktörü.