Özürlü demokrasi ve yargı...

cumhuriyet.com.tr

Ülkede gerçek anlamda özürsüz bir demokrasi isteniyorsa, öncelikle onun en temel ilkesi olan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini sağlayıcı anayasal değişikliklerin zaman geçirmeden gerçekleştirilmesi gerekir.Bu konuda 1961 Anayasası’ndaki kurum ve kuralların örnek alınması yeterli olacaktır.Yargı bağımsızlığı olmayan bir ülkede hiçbir hak ve özgürlüğün ve demokrasinin güvencede olamayacağı unutulmamalıdır.


Yüzyıllar sürmüş insanlığın demokrasi yürüyüşü. İlk çağların despotizmini ve ortaçağın mutlakıyetçiliğini aşıp demokrasiye ulaşmak kolay olmamış. Bedeller ödenmiş bu uğurda Demokrasinin erdemlerini iyi kavrayan Batı toplumları klasik anlamda bir demokrasiyle yetinmemişler. Onu geliştirerek çağdaş boyuta ulaştırmayı da başarmışlar.. Buna karşın cehaletin kıskacındaki Doğu ulusları da siyasette yer bulan demokrasi dışı akımların dayattığı baskıcı rejimlerle yetinmişler.

Çoğumuzun bildiği gibi demokratik hukuk devletinin kimi temel ilkeleri vardır. Hemen belirtelim ki bu ilkelerden birinin yokluğu demokrasiyi özürlü hale getirecektir... Bunların başında da Güçler Ayrılığı İlkesigelmektedir. Yani yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin birbirinden bağımsız ve ayrı ayrı erklerin elinde bulunması. Bunun da ötesinde yargı erkinin yürütme erki karşısında tam bağımsız olması gerekmektedir.

Yargıç güvencesi

Yargı bağımsızlığının olmazsa olmazı da hiç kuşkusuz yargıç güvencesidir. Yani yargıçların ve savcıların yürütme erki ve başka bir deyişle siyasal iktidar karşısında anayasal güvencede olması.

Bilindiği gibi Türkiye bu anlamda bağımsız bir yargı erkine ilk kez 1961 Anayasasıyla kavuşmuştu.. Yürürlükte kaldığı yirmi yıllık süreçte de yargı altın çağını yaşamıştı.. Güven doruktaydı. Ne yazık ki 12 Eylül yönetiminin getirdiği 1982 Anayasası yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini alıp götürdü..

Aslında yürürlükteki 1982 Anayasasının 9. ve 138. maddesinde yargının bağımsız olduğu yazılıdır... Ancak bu sözde kalmaktadır. Anayasanın sadece 144. maddesine göz attığımız da bunu kolayca görebilmekteyiz.

Maddede aynen şöyle denmektedir: Hâkim ve savcıların görevlerini, kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâkimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.

Hemen belirtelim ki, adalet müfettişlerinin bu göreve getirilmeleri ve görevden alınmaları konusundaki yetki, adalet bakanındadır. Bunun dışında bir yargıç ve savcı hakkında soruşturma açılıp açılmayacağı konusunda son söz hakkı da bakana aittir.

Maddede açıkça görüldüğü gibi siyasal iktidarın bir üyesi konumunda bulunan adalet bakanı yargıç ve savcıların yazgısı üzerinde söz sahibidir. Sonuçta bu siyasal iktidarın söz sahibi olması demektir.

Öte yandan anayasaya göre yargıç ve savcıların mesleğe kabulü, atanması, nakledilmesi, yükselmesi hakkında disiplin cezası verilmesi ve görevden uzaklaştırılması konularında yetkili bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) başkanı adalet bakanıdır. Bakanın müsteşarı da kurulun doğal üyesidir. (Mad. 159)

Yürürlükteki anayasada 90lı yıllardan bugüne kadar Demokratikleşmeadı altında çok sayıda değişiklik gerçekleştirilmiştir. Ancak demokratik hukuk devletinin en temel kuralı olan yargı bağımsızlığını alıp götüren maddeler her zaman görmezden gelinmiştir..

Yargının siyasallaşması

Günümüzde de farklı demokrasi ve hukuk devleti algılamalarıyla gereksiz, onun da ötesinde kaygı verici başka değişiklik istekleri gündeme getirilmektedir. Ancak yargı bağımsızlığına ilişkin değişiklikler bu istekler arasında yer almamaktadır.

Oysa yürütme ve yargı arasındaki ilişkiyi düzenleyen, demokrasiyle bağdaşmayan mevcut anayasal kurallar ülkede hukuk devletinin sürekli biçimde sorgulanmasına yol açmaktadır.

Bu olgu ayrıca yargının siyasallaşması gibi son derece sakıncalı söylemlere zemin hazırlamaktadır. Tüm bunlar da sonuçta güven konusunu gündeme getirmektedir.

Sonuç

Ülkede gerçek anlamda özürsüz bir demokrasi isteniyorsa, öncelikle onun en temel ilkesi olan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini sağlayıcı anayasal değişikliklerin zaman geçirmeden gerçekleştirilmesi gerekir. Bu konuda 1961 Anayasasındaki kurum ve kuralların örnek alınması yeterli olacaktır. Yargı bağımsızlığı olmayan bir ülkede hiçbir hak ve özgürlüğün ve demokrasinin güvencede olamayacağı unutulmamalıdır.

 

M. Naci ÜNVER Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Onursal Başkanı