Özince: Tereddütler artacak
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, ''Meşhur, yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen bankacılığın büyümesi potansiyeli olan ülkede bankacılığın büyümesi birden bire çok azalacak, azaldı da'' dedi.
cumhuriyet.com.trTürkiye ekonomisi ve bankacılık sektöründe yaşanan güncel gelişmelerin değerlendirildiği basınla sohbet toplantısında konuşan Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, Türk bankacılık sektörünün aslında durumundan ''pek şikayet edecek'' bir performansı bulunmadığını, kim ne derse desin dünya çapında da ülke çapında da itibarının yükseldiği bir dönemi yaşadığını vurguladı.
Özince, bankacılık sektörünün krizden etkilenmediği yönündeki söylemin doğru olmadığını, sektörün ''çok ciddi'' sorunlu kredi artışıyla karşı karşıya olduğunu kaydederek, bundan 8-10 ay önce de çok ciddi likidite sorununun yaşandığını ifade etti. Bankacılığın kolay bir iş olmadığının altını çizen Özince, ''Biz Türkiye'de mali sektörün büyümesi gerektiğini düşünüyoruz ve bu konuda da daha fazla vergi ödemek gibi bir düşüncemiz yok. Bizim amacımız, Türkiye'yi kayıtsız sistem cehenneminden, kayıtlı sistem cehennemine çevirmek'' diye konuştu.
'Kar edilmediği doğru değil, veriyle konuşalım'
Ersin Özince, soruları yanıtlarken de, bazı çevrelerde bankacılık sektörünün reel sektörü yeterince finanse edemediği ve kredi vermediği yönündeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine, rakamlarla konuşmak gerektiğini, bankacılık sektörünün kredi mevduat oranlarını bütün dönemlerin en yüksek seviyesine çıkardığını, milyonlarca vatandaşa ve yüz binlerce küçük işletmeye kredi verdiğini anlattı.
Türk reel sektörüne yapılan finansmandaki değişimi de gördüklerini belirten Özince, ''Türk reel sektörünün yurt dışı finans sektörüne borçları, yurt içi finans sektörüne borçlarından daha fazla düşmüş. Yani dışarıya daha fazla para ödemiş. Türk özel sektörü, bu paraları nereden ödedi? Bizden ödemedi. Türk reel sektörü, bilançosundaki kaynaklarıyla yerli bankalara değil, yabancı finansörlere borç ödediğine göre, bizim reel sektörü finanse edip etmediğimiz çok net ortada'' şeklinde konuştu.
Türkiye'de özellikle piyasa faizi, devlet iç borçlanma faizi bu şekilde düşerken Türk bankacılık sektörünün konuya ayak uydurmasının çok önemli olduğunu dile getiren Özince, sektörün devlet iç borçlanma ihalelerinde böyle bir rol oynamaması durumunda faizlerin bu kadar süratle düşmesinin asla mümkün olamayacağını söyledi.
Özince, ''kriz dönemi ve sonrasında reel sektörde karlılıklar düşerken, bankaların çok fazla kar ettikleri'' yönündeki eleştirilerle ilgili sorular üzerine de, ''(Bankacılık dışında kar eden yok) söylemi asla doğru değil. Bankacılığın dışında kar eden olmasa, hiçbir kredi kararına imza atmam. Kar edilmediği doğru değil. Bu konuda veriyle konuşalım. Bu konuda halkı, özellikle genç toplumu bilgisizliğe mahkum etmeyelim'' dedi. Bankalardan kar bekleyen, ''alın teriyle'' hisse senedi alan milyonlarca kişi olduğunu ifade eden Özince, ''Torunları için bile hisse alanlar var. Biz bankalar olarak mutlaka kar amacıyla kurulan kuruluşlarız. Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi, büyümek için kaynağa, sermayeye muhtaç'' diye konuştu.
Dünyanın en büyük banka sermayelerinin geldiği Türkiye'de şu anda 60 milyar dolarlık banka sermayesi bulunduğunu ve bunun çok önemli bölümünün yurt dışından geldiğini belirten Özince, ''Sosyal sorumluluk dediğiniz zaman, o zaman sermayedarınıza karşı olan sorumluluğu yerine getiremezsiniz. Bankalar, mutlaka olması gereken kamusal lisansla iş yapan kuruluşlardır. Bu konuda da vergi gelirlerine en önemli katkıyı yapmalarını yerinde buluyorum. Zaten ülkemizde toplanan kurumlar vergisinin yüzde 30-35'e yakınını bankalar yapıyor'' dedi.
'Bankaların imajıyla ilgili olumsuzluk görmüyorum'
Özince, bir gazetecinin ''sokakta bankaların imajının çok da iyi olmadığı'' şeklindeki değerlendirmesi üzerine, şöyle konuştu: ''Biz sermayedarlarımızla, müşterilerimizi tatmin ediyoruz. Ayrıca sokakta müşterilerimizle, vatandaşlarımızla konuştuğumuzda bankaların imajıyla ilgili olumsuzluk görmüyorum. Ben, hiçbir itibar problemi hissetmedim. 2001 krizinde de hissetmedim, şimdi de hissetmiyorum. Sokakta da göğsümü gere gere dolaşıyorum. Bu konuda halkımızın yanlış bilgilendirildiğini, istismar edildiğini düşünüyorum. Artık ben bu tür değerlendirmelerden uzak yaşamaya başladım. Böyle yorumların, değerlendirmelerin yer aldığı basın-yayın organlarını izlemiyorum. Kendimi uzak tutuyorum, bu tür şeylerden arındırıyorum. Sizinle bir anımı da paylaşmak istiyorum; ben TBB Başkanı oldum. Hiçbir fikrim yok. 1998 sonu, 1999... Kavga var. Ancak 10 yıl geçmiş hala aynı şeyler konuşuluyor. Bu arada reel sektör temsilcileri ile bankacılar buluşmak istiyor. Bir otelde karşı karşıya geldik. Gayet güzel konuştuk. Bize 'basın mensupları gelmiş, kapıda bekliyor, çıkışta beyanat istiyor' dediler. Birden bire bir kıyamet koptu. Basın kapıda deyince herkes değişti. Bankacılara bağırıyorlar. Yani artık kalan ömrümde lüzumsuz safsatalarla kaybedecek vaktim yok. Eve gittiğimde bile çocuklarım böyle abukluklara gülüyor.''
'Övünülecek birkaç işimizden biri bankacılık'
Ersin Özince, bu gibi konularda veriyle ve rakamlarla konuşmak gerektiğinin altını çizerek, ''Türk bankacılık sektörü dünya çapında böyle bir performans gösterdiği bir dönemde, biz hala böyle söylemlerdeysek vah bize... Şu anda övünülecek birkaç işimizden biri bankacılık... Onu da kötü gösterelim. Bunlar, dış çevrelerde o kadar başarılı oluyor ki, bu tereddütler ülke reytingine kadar kendini gösteriyor. Biz kendi sandalımızı sallayabiliriz. Bu konuda da hiç kimse bizi engelleyemez'' diye konuştu.
Faiz oranlarının düşüşünden bankacılık sektörünün zahiri kazanç elde ettiğini ve bunu da kar yazdığını ifade eden Özince, bankacılık otoritesinin geçen yıl kar dağıtımıyla ilgili bazı önlemler aldığını ve bankaların uzun zamandır Türkiye'de ciddi temettüler dağıtmadığını, bunun da ''ayrı bir vaka'' olduğunu söyledi.
Özince, ''Önümüzdeki dönemlerde bankacılık sektörünün yatırımcıları açısından bazı tereddütlerin artacağını düşünüyorum. Meşhur, yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen bankacılığın büyümesi potansiyeli olan ülkede bankacılığın büyümesi birden bire çok azalacak. Azaldı da... Bir sektörle ilgili yatırımcılar açısından en önemli gösterge, onun ve piyasanın büyümesi... Ben, önümüzdeki yıllarda bankacılık sektörünü neyin büyüteceğini şu anda göremiyorum'' şeklinde konuştu.
Reel faiz oranlarındaki düşüşe de işaret eden Özince, bundan pasiflerin anında etkilendiğini, aktiflerin ise zaman içinde etkilendiğini söyledi. Bankaların, faiz oranının düşürmede son derece agresif ve rekabette ''had safhaya'' varan tavır içinde olduklarına dikkati çeken Özince, ''Bir günlük faizle yönlenen bu piyasada, 10 yıla kadar giden konut kredisi faizinde rekabete başladılar. Kendileri pasifleri refinanse edemezken, aktif ve finansman ürünü çıkardılar. Bu durum eğer değişmezse, Türk gayrimenkul sektörünün gelişimiyle ilgili çok ciddi bir olumsuzluk ve banka sermayedarları açısından da ciddi kaygılar gündeme getirebilir'' görüşünü dile getirdi.
'Bu ülkenin sermaye piyasası nerde?'
Özince, bankaların tefeci olmadığını, kaynak aktarmaya yaradığını, bunun anlaşılmaması durumunda ise İstanbul'un finans merkezi olmasının zorlaşacağını ve serbest piyasa ekonomisinin istenilen düzeyde gelişemeyeceğini ifade etti.
Türkiye'de bankacılık sektörünün çok fazla önemsenecek kadar büyük olmadığını, asıl mali sektörün önemsenmesi gerektiğini belirten Özince, şöyle devam etti: ''Bu ülkenin sermaye piyasası nerede? Reel sektör, neden sermaye piyasası için mücadele vermiyor? Nerede tahvil piyasası? Nerede tahvil çıkaran şirketlerimiz? Lütfen şu oyuna gelmeyin; 'reel sektör bankacılık sektörünü finanse etmiyor'... Reel sektörü uluslararası bankacılık finanse ediyor. Biz, bu işin erbabı olanlar kamuoyu önüne gerçeği koyalım. Türk bankacılık sektörünün yaşadığı konsolidasyonu, reel sektörün yaşama ihtimali var mı? Yok diyen var mı? Yok... Yaşanan son olaylar, bu süreci hızlandırdı. Ben şahsen Türk reel sektörünün, bankacılık sektöründe yaşadığımız gibi, bundan seçilerek, ama güçlenerek çıkacağını düşünüyorum. Bundan 10 sene önce karşınızda 80 banka vardı. Ama şimdi o zamankinden çok daha güçlü ve doğru düzgün iş yapıyoruz.'' Özince, bankaların aleyhine konuşanların hiçbirinin, yüz yüze geldiklerinde aleyhlerine konuşmadığını, çok farklı konuştuklarını söyledi.
'Bunlar, sektörümüzün büyümesine düşman'
Ersin Özince, bazı işyerlerinde ''fiktif satış, modern tefecilik'' olarak değerlendirilebilecek işlemler yapıldığına yönelik bir soru üzerine, şöyle konuştu: ''Eğer saptansın istiyorsanız suçunuzu kredi kartıyla işleyin. İster adi suç, ister mali suç olsun kredi kartıyla iz bulmak çok kolay. Ancak 35 yıla yakın bankacılık mesleğim sırasında ben, ne bankacıların ne de ekonomi yazarlarının şu ülkedeki tefecilik konusunda ciddi inceleme yaptığına şahit oldum. Tefecilik ülkemizde sadece finansal parametrelerle yapılmaz. Tefecilik malla, kıymetli madenle de, yabancı parayla da yapılır. Tefecilik yalnızca borç vererek yapılmaz. Tefeci, mevduat da topluyor. Ancak gönül isterdi ki, zaten kayıt içinin GSMH'ye oranı bu kadar küçük olan ülkede aydın insanlar öncelikle kayıt dışılıkla uğraşsın. Kayıt dışılık en büyük düşmanımız. Kayıt dışılık, kalp yetmezliği gibi bizi devamlı yoracak olan birşey... Kredi kartıyla yapılanların bir şekilde yakalanmasına vesile oluruz. Bizde bu konuda tolerans yok. Bunlar, bizim ekmeğimize, sektörümüzün büyümesine düşman... Aynı yasaya mükellefiz. Biz bunlara yataklık yapmaktan da iki defa rahatsız oluruz. Çünkü Bankalar Kanunu'nun muhatabı biziz.''
'Sendikasyon ve dış borçlanma piyasaları kördüğüm gibi'
Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Özince, sendikasyon piyasalarına ilişkin bir soru üzerine de, sendikasyon ve dış borçlanma piyasalarının ''kördüğüm şarkısı'' gibi çözdükçe dolaştığını ifade ederek, ''Bilhassa ana kreditörlerimiz olan Avrupa ülkelerinin bankalarında sermaye sorunları tekrar tekrar gündeme geliyor. Çoğu devlet yardımı almış Avrupa bankalarının ya yeni sermaye kaynağı bulmaları ya da aktifleri küçültmeleri ihtimali var. Bu da, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin finansman koşullarını olumsuz etkileyebilir'' şeklinde konuştu.
Türk bankacılık sisteminin, uluslararası finansörlerin sıkıntılarına rağmen şu ana kadar ''muhteşem bir performans'' gösterdiğini vurgulayan Özince, ''Bu performansı, dış borca muhtaç olmadığımızı, bunu en akılcı şekilde kullanabileceğimizi ama bunu gerektiğinde ödeyebileceğimizi göstererek de kanıtladık'' dedi. Bu süreçte içerde mevduat konusunda ''hücum'' yaşamadıklarını ifade eden Özince, ''Bizim pazarlık gücümüz yüksek. Sendikasyon fiyatları yavaş yavaş gerilemeye başlayacak. Ama bu gerileme, kriz öncesi seviyelere gelecek şekilde olmayacak. Esas borçlanmada, bizim uzun vadeli kaynak bulmamız lazım'' görüşünü dile getirdi.
Bankacılık sektörünün 20 üyesinin, Kredi Garanti Fonu'na hiçbir kar amacı gütmeden 80 milyon lira sermaye taahhüdüne girmek suretiyle paydaş olarak iştirak etme kararı aldığını hatırlatan Özince, Hazine'nin hissedar değil garantör olarak yer aldığı Kredi Garanti Fonu'na katılım ile, bankacılık sektörünün kredi kullananlara garantör olacak bir oluşuma devlet ve iş adamı örgütüyle beraber ve kar elde edilmeyecek bir işe sermaye koyduğunu söyledi.
'Bankacılık kar etti diye üzülen başka ülke var mı?'
Denizbank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş de, bankacılık sektörünün karlılığı ve imajına ilişkin sorular üzerine şu görüşleri dile getirdi: ''Bankacılık kar etti diye üzülen başka bir ülke var mıdır? Ben bilmiyorum. Bankacılık sistemi, hiçbir destek almayan üç ülkeden biri Türkiye, diğerleri Kanada ve Avustralya... İzlanda 'biz battık' diyor, ama onun reytingi bizden daha yüksek. Türkiye'nin derecesini ise üç kez daha iyileştirecekler ki, yatırım yapılabilsin. Halka gidiyoruz, kredi kartında yapılandırma yapıyoruz, yetmiyor gönüllü olarak süreyi uzatıyoruz. Gelen giden yok, kapımızı çalan yok. Hani nerede kaldı? Yaygaranın sebebi nedir bunu anlamak mümkün değil. Bankalar her şeyde yaklaşımcı, uzlaşmacı olacak. Fakat bizim imajımız hala kötü olacak."
'Karlılığın önümüzdeki dönemde düşeceği tahmin ediliyor'
Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin de, uluslararası gelişmeler, Türkiye ekonomisine ve bankacılık sektörüne yansımaları konusunda yaptığı sunumda, bankacılık sektöründe kredi arzını ve talebini etkileyen faktörlere işaret ederken, reel sektörde firmaların birbirlerine olan kredisinin azaldığını, Ocak-Ağustos döneminde çek tutarı yüzde 13 azalırken, karşılıksız çek miktarının yüzde 50 oranında arttığını, karşılıksız çek tutarının toplam içindeki payının yüzde 4'ten 7'ye yükseldiğini ve protestolu senet miktarının Ocak-Temmuz döneminde tutar olarak yüzde 29 arttığını ifade etti.
Ekrem Keskin, bankaların özel sektöre krediyi azaltmadan kamuya da ilave kaynak sağladığını ve menkul kıymetler ile krediler toplamının Ağustos 2009'da 585 milyar lira olduğunu anlatarak, güçlü öz kaynaklar ve düşen faizlerin son dönemde kar hacmini olumlu etkileyen faktörler olduğunu söyledi.
Bankaların hem Hazine'yi hem özel sektörü fonlamaya devam ettiğini, üstlendikleri riskin tamamına yakınının Türkiye riski olduğunu, ''zehirli varlık'' olmadığını vurgulayan Keskin, değişen kurallar ve faaliyet ortamı nedeniyle bankaların risk alırken daha ihtiyatlı davrandığına, bankaların öz kaynaklarını küçültecek her davranışın ekonomiye zarar vereceğine dikkati çekti.
Sektörde beklentilere de işaret eden Keskin, daralan faaliyet hacmine, düşen marjlara ve artan risklere bağlı olarak karlılığın önümüzdeki dönemde düşeceğinin tahmin edildiğini, uluslararası bankacılıktaki iyileşmelerden Türkiye'deki bankaların hızlı ve olumlu etkileneceğini söyledi.