'Özerklikten dönüş yok'
Özerkliğin zamanlamasını eleştiren bazı milletvekillerinin de 'ikna' edildiği toplantılarda, vekiller 'özerklik konusunda basın önünde tartışmamaları' konusunda uyarıldı. Demirtaş: Bu bir ayrılık demek değil. Tehlikeli olan herkesin aynı konuda aynı düşünmesidir, çünkü bu faşizmdir. Bir AKP'li 'Başbakan'a dokunmak ibadet gibidir' dedi. Ben şükrediyorum ki partimizde böyle milletvekilleri yok.
cumhuriyet.com.trBDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, Van kampında demokratik özerklik tartışmaları ve bundan sonra izleyecekleri stratejiye ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Demokratik özerkliğin ilan edilmesi ne anlama geliyor? İlan kararı alınırken ne hedeflendi?
- Kürtler 2005’ten beri demokratik özerklik taleplerini ortaya koydu. Meclis’te, kamuoyunda, medyada tartışmak istiyorlar, ama sorun sürüncemede bırakılıyor. Dolayısıyla Kürtler bu konuda şöyle bir kararlaşma içine girdi: Bu iş artık Kürtler açısından tartışma sürecini geçmiştir, Türkiye belki bunu az tartışmış olabilir, tartışmaya değer bulmayabilir ama Kürtler bunu çok tartıştı. Bu saatten sonra Kürtler açısından tartışma aşaması geçilmiştir, bütün dünyaya, Türkiye kamuoyuna ilan etme karar almıştır. Yani bu siyasi çözümü hayata geçirme konusunda siyasi kararlılık mesajını vermek açısından ilan etmiştir. Bu saatten sonra Kürtlerin siyasi statü talebi bundan aşağı olamaz artık. Dolayısıyla bu bir dayatma değildir, tam tersi Kürtlere yapılmış tekçi dayatmaya karşı alternatif bir çözümün ilanıdır.
‘Birlikte yaşama modeli’
- Özerklik konusunda kuşkular, tepkiler var. Öneriniz, Meclis’te kabul görmezse ne yapacaksınız?
- Siyasi olarak da şunu hep birlikte tartışmalıyız, bu modeli biz nasıl uygulayacağız? Devlet bunu tartışmaktan da kaçarsa, Kürtler sosyal ekonomik kültürel alanda alternatiflerini yaratarak “özyönetim” dediğimiz, her şeyi devletten beklemeyen yönetim modelini hayata geçirecektir. Bu bir devlete karşı bir bölünme planı değildir. Tam tersine birlikte yaşamaya kesin olarak karar verdik ama model önerimiz de budur şeklinde bir karardır. Bir de bu bir savaş, çatışma ilanı değil, barış ilanıdır. Yani Kürtler hem kendi kamuoyuna karşı bir taahhütte bulunuyorlar, hem de Türkiye toplumuna karşı da bir taahhütte bulunuyorlar: Biz artık bölünme gibi bir tartışmayı yürütmek istemiyoruz, birlikte yaşamanın modeli olarak bunu istiyoruz diyorlar.
PKK orduyu yenemedi ama...
- PKK ateşkes ortamına karşın 13 askeri şehit etti. Böyle bir ortamda nasıl silahlar susacak?
- Karşılıklı pişmanlığımızın az olması için bugünleri iyi değerlendirmeliyiz. Barış inanın birkaç günlük iştir. Şimdi Abdullah Öcalan çağrı yapıyor, “Başbakan barışçıl çerçevede anayasal çerçevede çözeceğini ilan etsin, bu sorunu 1 haftada çözeriz” diyor. Devletin görüştüğü bir muhatap bunu söylüyorsa, Başbakan bunu niye değerlendirmiyor. Askeri operasyonlar yapılmamalıdır. Başbakan çıkıp “PKK saldırı yapmadığı sürece biz askeri operasyon yapmayacağız” derse silahlar susar. O saatten sonra PKK’nin yapacağı herhangi bir eylem PKK’yi bitirir. Biz “PKK ile oturulsun ateşkes imzalansın, ordu silah bıraksın” da demiyoruz. Sadece “operasyonlar dursun” diyoruz. Evet PKK orduyu yenememiştir, ama ordu da PKK’yi yenememiştir. O zaman Türkiye’ye zarar vermeyecek çözümü üretmek zorundalar.
- Özerklik ilanının ‘zamanlaması’na dönük partiniz içinde de eleştiriler var. Bu tartışmaların Meclis zemininde yürütülmesi gerektiğini savunanlar var.
- Zamanlamanın yanlış olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ne zaman gündeme taşıdıysak, hep “zamansız” dediler, başka zaman tartışalım dediler, fakat bunu söyleyenler ne zaman tartışmak istediklerini söylemediler, dolayısıyla tarihi konjonktür açısından, eğer yeni anayasa yapılacaksa Kürtlerin bu taleplerini artık dikkate alan bir tartışma yürütmekte fayda var. Doğru bir zamanlamadır, doğru bir tarihsel süreçtedir. Ama ilan edildiği gün itibarıyla Silvan’daki olayla denk gelmesinden gerçekten ben de çok üzgünüm. Zamanlamayı yapan biz değiliz, bu operasyonu yapanlar. Ben illa da bir kasıt aramıyorum, illa o saate denk getirildi demiyorum. Ama biz o saatte ne operasyon yapıldığını, ne de böylesi bir acı sonucun ortaya çıktığını biliyorduk. Buna rağmen aynı dakikalarda gerçekleşmiş olması, inanılmaz bir tesadüf, neredeyse aynı saatler içerisinde olan iki olaydır. Tabii ki keşke öyle acı bir güne denk gelmeseydi. Keşke özerklik ilanı öylesine bir acı olayla anılıyor olmasaydı.
- Özerklik ‘bölünme değil’ dediniz. Özerklik modelinde ‘öz savunma gücü’nden, bölgesel yönetim bayrağından söz ediliyor.
- Bayrak meselesi çokça tartışılıyor. Yanlış tartışılıyor, Türkiye’nin bayrağı bir tanedir. Şu anda Türkiye’nin bayrağı bizim de bayrağımızdır, devletin sembolüdür, elbette saygı duyarız, bu devletin vatandaşlarıyız biz de. Ama şu an Türkiye’nin bayrağı, bir etnik kimliğin bayrağı olarak tanıtılmak isteniyor, neredeyse bir milliyetçi partinin sembolüymüş gibi tanıtılmak, dayatılmak isteniyor. Bayrak, Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamını temsil eder. Türkiye’nin bayrağı demokratik özerklik olsa da olmasa da hepimizin bayrağıdır. Bizim ortaya koyduğumuz çözüm önerilerinde bayrak hiçbir zaman tartışma konusu değildir. Şimdi deniyor ki Türkiye’nin bayrağı yerine başka bayrak çekecekler. Bu bölgede Türk bayrağını çekmiş değilsiniz ki daha. Hakkâri’ye, Van’a, Diyarbakır’a gidin bakın, devlet kurumları dışında hiçbir yerde bayrak göremezsiniz. Halk o bayrağı benimsememiş. Çünkü siz ırkçı bir yaklaşımla bayrağı dayatmışsınız. Biz diyoruz ki, gönüllü birliktelikle, zaten Kürtler de bayrağa tepki duymuyorlar. Ortaya koyduğumuz çözüm, Türkiye’nin bayrağını benimsetecek çözümdür. Bizim bayrakla, sınırlarla hiçbir zaman tartışmamız olmadı. İşi milliyetçiliğe dökerek, çözüm aramak, çözümsüzlüğün kendisidir.
Kürtlere katliam mesajı
- Türkiye Türk-Kürt çatışmasına mı sürükleniyor?
- Seçimlerde bölge düzeyinde bariz bir zaferimiz var. İşte bu zafer bütün devlet imkânlarına karşı cebindeki harçlığıyla seçim çalışması yürüten halkın zaferidir. Şimdi seçim sonrasında karşılaştığımız durum, bütün bunlara hakaret eden bir tutum oldu. Hatip Dicle meselesi, tutuklu milletvekilleri meselesi tam da böyle oldu, hayal kırıklığı yarattı. Halkın iradesine saygı duyması gerekirken, tutup diyorsun ki, ‘Efendim aday göstermeseydin’. Fakat Türk’e karşı bir öfke yok, AKP’nin bu politikasına öfke var. Bu öfke kabarmasına karşı Türk milliyetçiliği kabartılıp, başka bir öfkeye dönüştürülünce ortaya çıkan son derece gereksiz, zararlı bir etnik çatışma gündeme getiriliyor. Kürtler ve Türkler birbirini boğazlasa bundan zarar görecek olan sadece Türkler ve Kürtler olur. Biz halkımıza provokasyona gelmeyin diyoruz, çünkü Kürtlerin Türklerle bir sorunu yok. Türklerin de Kürtlerin de rejimle sorunu yok mudur? Bugün Zeytinburnu’nda Kürtlerin işyerlerini yağmalayanların çoğu işsizdir. Bunların rejimle problemi yok mu? Açlardır, işsizlerdir. Sistemin mağdurları birbirini ezmeye çalışmamalıdır. O nedenle toplumdaki öfke kabarması kim yapıyorsa doğru yapmıyor, çoğu polis denetimindedir, AKP’nin denetimindedir. Kürtlere “daha fazla hak talep ederseniz, sizi katliamla tehdit ediyorum, sizi Türklerle karşı karşıya getirmeye çalışıyorum” mesajı veriliyor.