Oyuna, doğaya, doğala dönüş
“Şimdinin çocukları 2 dakika yerinde duramıyor.”
cumhuriyet.com.trUzmanlar da bu görüşü destekleyerek; ‘eksik’ yaşanacak çocukluk döneminin ilkokul ve sonrasında bıkkınlık, davranış bozukluğu veya düşük yaşam enerjisi gibi sorunlara dönüşebileceğini vurguluyor. 3-6 yaş döneminin ilkokula hazırlık değil, ilkokul öncesi çocukluğun doya doya yaşanması gereken bir dönem olduğunu ve öğrenmenin en etkili yolunun ‘deneyimleme’den geçtiğini savunan eğitmenler, okul öncesi dönemde ‘doğaya ve doğala dönüşü’ önemsemeye başlıyor.
“Türkiye’de çoğu çocuk gün içinde hiç dışarı çıkmıyor!”
Sosyal ve duygusal açıdan çocuğun kendi hızında, doğayla iç içe ve deneyimleyerek büyümesi çocuğun öğrenme kaygısından uzak olarak ilkokula hazırlanmasına da zemin oluşturuyor. Bir eğitimci olan Küçük Orman Anaokulu’nun kurucusu Filiz Kurtuluş, 6 yıldır 0-6 yaş pedagojisi eğitiminin yanı sıra, yurt dışındaki okul öncesi eğitim metotlarını inceliyor ve ekibiyle birlikte bu metotların bir sentezini uyguluyor. Türkiye’de çoğu çocuğun gün içinde hiç dışarı çıkmadığını belirten Filiz Kurtuluş; “Çocuklar doğadan tamamen uzaklaştı, okula da servisle gittikleri için arabaların ve duvarların içine sıkıştılar ve doğalarında olan hareket ihtiyacını karşılayamaz duruma geldiler. Okullarda da büyük çoğunlukla dört duvar sınıfın içinde gün geçiriyor ve haliyle rahatlayamıyorlar. Bu sebeple günümüzde davranış ve öğrenme problemleri ile sıklıkla karşılaşılıyor. Halbuki çocukların doğaya, açık havada olmaya, hareket etmeye, ihtiyaçları var. Doğala dönmeye adım atan bu model, bahçede veya ormanda, toprak bir alanda, kazma, kürek ve tırmıkla çalışabilecekleri, keşfederek, oyun oynayarak ve deneyimleyerek yaşayabilecekleri bir işleyişi baz alıyor. Çocuklar bu modele doğuştan hazırlar, önemli olan eğitimcilerin ve anne babaların buna uyum sağlaması” diyor.
Doğala dönmeyi hedefleyen bu model sınıf dışı eğitimi destekliyor. Oyun, sanat, masal, müzik açık havada ve doğa içinde çocuklarla buluşuyor. Bahçede bir bahçe öğretmeniyle sebze ekim dikimi öğrenirken, bahçedeki kaplumbağayla, horoz ve tavuklarla birlikte mutlu zamanlar geçirmek, ahşap bahçe mutfağında hayali yemekler hazırlamak, böcek otelinde böcekleri gözlemlemek, kök gözlem ünitesinde havuçların, patateslerin toprakta büyümesini gün gün takip etmek, kelebek adasında baharın gelişiyle coşan çiçeklerin üstüne üşüşen kelebekleri izlemek çocukların motor becerileriyle birlikte bilişsel, sosyal-duygusal gelişimini de destekliyor.
Her hava koşulunda mümkün olabildiği kadar dışarıda vakit geçirebilmek, çocukların serbestçe oyun oynayabilmeleri, zamana sıkıştırılmamış oyun vakitleri, bu modelin en değerli özellikleri. Düzenli olarak ormana gitmek de öyle. Okuma-Yazmaya hazırlık yapmaksa amaç: doğal bir ahşaba ya da kile şekil vermeye çalışırken kullanacakları aletler de, oynadıkları ve kendi elleriyle hazırladıkları oyun hamuru da çocukların parmak kaslarını geliştiriyor ve o parmaklar doğal bir yolla edindikleri bu beceriyi ilkokula gittiklerinde kalem tutmak için kullanabiliyorlar. Bunun için 3 yaşından itibaren kalem tutup sınırlı boya çalışmaları yapmalarına gerek olmuyor. Bu eğitim yaklaşımında ilkokula hazırlık uğruna çocukların ellerinden ve hayatlarından oyun oynayarak, hayal güçlerini coşturarak geçirecekleri o büyülü zamanları almak, onları bütün gün masa başında kağıt kalemle ve oldukça sınırlı alanlarda çalışmaya ve “düzgün” oturmaya mecbur bırakmak çocuklara yapılacak en büyük haksızlık olarak görülüyor.
Filiz Kurtuluş; “Çocuklar zamanı geldiğinde zaten kendiliğinden öğreniyorlar, tıpkı yürümeyi ve konuşmayı öğrendikleri gibi. Biz yetişkinlere düşen onlardaki coşku, merak ve öğrenme isteğini yok etmeden onların bu açlığına cevap olacak güzel ortamlar sunmak.” diyor.