'Osmanlı Meclisi daha iyiydi' sözlerine ödül

Bu yıl TBMM Onur Ödülü verilmesi beklenen Prof.Dr. İlber Ortaylı'yı "kara listeye" alan AKP'nin, TBMM tarihini aşağılayan yazıları internet sitesine koyan Türkiye Yazarlar Birliği'ne üstün hizmet madalyası verilmesine itiraz etmediği ortaya çıktı.

cumhuriyet.com.tr

Prof.Dr.İlber Ortaylı, askeri darbeye ilişkin sözleri dolayısıyla AKP tarafından "kara listeye" alındı, ancak Meclis'in geçen Haziran ayında "Üstün Hizmet Madalyası" verdiği Türkiye Yazarlar Birliği'nin internet sitesinde şu ifade yer almıştı: "Hukukun üstünlüğü açısından bakılacak olursa, 1908 yılında ilân edilen Meşruti Yönetim, halk irâdesini, 1923 sonrasına nispetle daha çok yansıtmaktaydı."

Prof.Dr.İlber Ortaylı, MHP parti okulunda "sivil siyasetin kendini geliştirmediği yerde askeri darbe kaçınılmazdır" sözlerinden sonra başta AKP Milletvekili Zeynep Dağı ve partili çevreler tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti.

TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, "Bu sözlere hukukçu olarak katılmam mümkün değil. Darbelere kimi zaman haklı bir zemin, bir meşruluk kazandırmak mümkün değildir. Demokrasi ile darbeler birbirinden tamamen zıt kavramlar. Hakkıdır dediğiniz zaman bu haklılığı da askeri kesim kendisi belirlediğine göre, ne zaman nasıl olduğunu 'şartlar gerçekleşmiştir geliyoruz' diyecektir. Böyle bir şey olabilir mi? Dünyada hiçbir örneği de yok" derken, en sert tepkiyi ise AKP'li Zeynep Dağı şu ifadelerle ortaya koymuştu:
"Türkiye'nin demokratikleşmesine kendine aydın diyen insanların özellikle sahip çıkması gerekirken, İlber Ortaylı gibi birinin, Meclis ve halkın iradesini yok sayan açıklamasını esefle karşıladım. Kendisine 'TBMM Onur Ödülü' verilecek olmasına kendi şerhimi koyacağım ve ödül verilmesine de karşıyım. Aslolan TBMM'nin açık olmasıdır, halkın iradesinin temsildir. Dolayısı ile bu tür çıkışlar aslında bir sulanmayı da beraberinde getiriyor. Demokrasi evet zahmetli bir iştir. Aydınların öncelikle bu zahmete katlanması lazım... Yoksa konjonktürel olarak dalgalanan ve sürekli farklı konjonktürlerde ve farklı ifadelerde bulunan insanların bu ülkeye faydasından çok zararı olduğunu düşünüyorum. Böyle bir ödülü de şimdiden kınıyorum. İlber Ortaylı'nın bu çıkışı beni şaşırtmadı. Türkiye'deki aydınlar demokrasi bilinci açısında ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Aydın profilinde hep sıkıntılar ola gelmiştir. İlber Ortaylı da bunun en somut örneklerinden biridir."
 

Osmanlı meclisi daha iyiydi

TBMM'nin 2009 üstün hizmet madalyası verdiği kuruluşlardan biri ise Türkiye Yazarlar Birliği olmuştu. Ancak Yazarlar Birliği'nin internet sitesinde TBMM tarihinin aşağılandığı yazılar bulunduğu ortaya çıkarılmıştı. Birliğin internet sitesinde Osmanlı Meclisi'nin TBMM'den daha iyi olduğunu savunan M.Çetin Baydar adlı yazar, makalesinde şöyle diyordu:
"'Diktatörlük, bir devrimi korumak için kurulmaz; bir diktatörlük kurmak için devrim yapılır' George Orwell . Hukukun üstünlüğü açısından bakılacak olursa, 1908 yılında ilân edilen Meşruti Yönetim, halk irâdesini, 1923 sonrasına nispetle daha çok yansıtmaktaydı. Halkoyu ile seçilmiş bir meclis, bu mecliste temsil edilen farklı siyasi görüşler ve bu görüşleri çatısı altında barındıran partiler, Osmanlı Meclis-i Meb'usânı'ndaki çok sesliliği besliyordu. Osmanlı Padişahları, Kanun-i Esâsi gereği meşrûtî birer hükümdardı. Yasama, yürütme ve yargı konusundaki Padişah Yetkileri, bugünkü Cumhurbaşkanlığı yetkileri kadar bile değildi. 1923 Cumhuriyeti'nin, hangi ölçüde 'Cumhurun Sesi' olduğu, bu yönetim tarzında, tepe noktaya kimlerin tırmanabildiği keyfiyetinde aranabilir. 'SEÇ! SENİ SEÇECEK OLANI' İŞTE SANA 'CUMHURUN SESİ!' Mustafa Kemal'in bu formülü Cumhuriyeti ilan edecek meclisi oluşturacaktı. Formül ancak tek bir fire vererek başarıya ulaşacaktır . Fire: KADİRBEYOĞLU ZEKİ BEY'DİR."

Söz konusu derneğe madalya takılması sürecinde AKP'nin basına yansıyan bir itirazı kayda geçmemişti.
 

'Öğrenci andı' sökülüp atılması gereken ayrık otu

TYB sitesindeki yazılardan biri de okullarda sabahları öğrenciler tarafından okunan "Öğrenci Andı"na değiniyor. Ahmet Fidan adlı bir kişi, "Türküm, doğruyum, çalışkanım, İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!" şeklindeki Öğrenci Andı için "Öğrenci andı, eğitimin içinde mini bir teferruattır. Ayıklanması gereken ayrık otudur" değerlendirmesini yapıyor.

Gösterdiği "özverili, başarılı ve yararlı çalışmalarıyla" Türkiye'ye önemli katkılarda bulunduğu için TBMM Başkanlık Divanı'nın madalya verdiği Türkiye Yazarlar Birliği'nin www.tyb.org.tr adresindeki internet sitesinde, derneğe üye olan ve ideolojik yönleriyle bilinen kimi yazarların çeşitli vesilelerle kaleme aldıkları kültür ve siyaset hayatına ilişkin makalelerden seçmeler yayınlanıyor. Yazarların farklı makalelerinin başlıkları ve görüşlerinden bir bölümü şöyle:
 

"Kadınlar çalışmasın"

-Çıplaklık İlericilik mi İlkellik mi?: Yaz geldi. Çıplaklık sokakta başladı, plajlarda sürecek. Olaylara şaşı bakılması artık vakayı adiyeden sayılıyor. Çıplaklık medenilik, ilericilik; giyinmek, örtünmek gericilik, çağ dışılık olarak niteleniyor. Dansöz oynatmak veya çıplaklık ilericiliğin, çağdaşlığın, hatta Atatürkçülüğün simgelerinden biri haline geldi. Çıplaklık veya dansöz oynatmak, kadının aşağılandığı bir davranış biçimidir. Ha çölde bedevi çadırında ha tv ekranında aralarında asla seviye farkı bulunmamaktadır. Son derece iğrenç bir sapıklık türüdür.

- Ankara'da Hayat: Çalışan erkeklere göre çalışan hanımlar iki katı yıpranmakta ve yorulmaktadırlar. İşyerinde amirlerinin, evde beylerinin baskısı ve büyütmek istedikleri çocuklarının eğitimi ile bizzat yakından ilgilenme duygusu zayıf ve nahif hanımlarımızı hem ruhen hem fiziki olarak yıpratmaktadır. Hanımların çalışma hayatında yer alması bu şartlarda kendileri için bir itibardan ziyade bir bakıma zillettir.

- Seçimleri Doğru Okumak: Bugünlerde Merhum Ali Ulvi Kurucu'nun hatıralarını okuyorum. O hatıralar aynı zamanda CHP nin bu ülkede sergilediği zulmün, dayatmanın belgesi niteliğindedir. A. Ulvi Kurucu Bey'in amcası meşhur veli Hacıveyiszade CHP zulmü karşısında şu bedduayı yapmıştır: "Yarab! Bu zalim chp'nin burnunu yerde süründür. İki yakasını bir araya getirme. Asla abad etme." Bir velinin bedduasını alan bir zihniyetin iktidar olmasını nasıl beklenir?

- Bir Taş, Beş Kuş: Davos bir kez daha tarihe ev sahipliği yaptı. Olayın aktörü değil, kahramanı şimdiden belli olmuştur. Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan. Panel'de Yahudi Cumhurbaşkanı Perez, hiç ummadığı kadar okkalı bir tokat yedi. Sersemledi. Sendeledi. Tayip Erdoğan, Davos'ta bir taşla belki daha fazla ama beş kuş vurdu. Konuya dair yapılan değerlendirmelerde, özellikle yerli basında çıkan aleyhteki haber ve yorumlar Yahudi Perez'e moral sağlamaya yönelik. O bakımdan doğru ve isabetli olma ihtimali binde bir bile değil. Panel Yönetici Ermeni asıllı gazeteciye anlayacağı dilden harika bir ders vermiştir. Aynı zamanda panelle Türkiye üzerinde kurulmak istenen Ermeni-Yahudi oyununu bozmuştur.

- Başörtüsü Düşmanlığı mı: Beni Kaynuka Savaşı sonrasında Yahudiler Medine'den çıkarılarak kuzeye sürülmüşlerdir. Türkiye'de halen sürmekte olan başörtüsü mücadelesinde taraf olanların kin, husumet ve dayatmalarının temelinde Beni Kaynuka'nın intikamı yahut rövanşı mı yatıyor? Soru nasıl cevaplandırılırsa cevaplandırılsın bugünkü olayların temelinde Beni Kaynuka'nın rövanşı yatmaktadır.

-Şaşar Kemal Yeni Feylozofumuz: Teşekkür faslından sonra çok büyük şeyler söyleyecekmiş edasıyla yumurtladığı hikmetler salonda başlangıçta hâkim olan "Yazar Kemal" imajını "Şaşar Kemal"e dönüşmüştür! Yaşar (pardon Şaşar) Kemal, hazuruna yazarlık ötesi feylesofane fikrlerini kağıttan okuyarak savurturmaya başlamıştır. Bu atış sırasında bütün dünyanın eğitim sisteminin kötülüğü öncülünün arkasından köy enstitülerinin harikalığını ilân etmiştir!.. Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülünü alan "Şaşar Kemal", bunca kitap yazmışlığın belirtilerini üstünde taşıyan bir şehirli kimliği ortaya koyamadı, ne yazık ki.

- 19 Mayıs'ın "millî bayram", bilhassa "gençlik bayramı" olması için ikna edici dayanaklar olmadığını daha önce yazmıştık. Çünkü bu gün, kutlanması gereken bir zaferin, büyük bir başarının yıldönümü değildir. Bir harekatın başlaması söz konusuysa, neden başlangıç 19 Mayıs olsun? Mustafa Kemal Paşa kendi başına, hiç bir emir ve buyruk tanımadan Samsun'a çıkmış olsaydı, 19 Mayıs'ı bayram ilân etmek kendi mantığı içinde doğru bulunabilirdi. Eğer Millî Mücadele'ye başlangıç için Mustafa Kemal Paşa eksenli bir tarih belirlemek gerekiyorsa, bu 30 Nisan olabilir. Çünkü o gün Sultan Vahidetdin'in Fahrî Yaveri Mustafa Kemal Paşa'yı 9. Ordu müfettişliğine tayin ettiğine dair iradesi çıkmıştır. 29 Mayıs Gençlik Bayramı kutlu olsun!

-Manzara, evveliyatını ve zamirini araştırmayanlar için yürek yakıcı idi. Yaşlı ve hasta bir kadının evini polisler didik didik ediyordu. Gazeteler, hayatını eğitime ve bilhassa genç kızların eğitimine adamış hasta ve yaşlı bir kadının böyle bir muameleye tâbi tutulmasına sütunlarında geniş geniş yer verdiler. O an sandım ki, Vatikan, bu hasta ve yaşlı hanımı azize ilân etmemek için kendini zor tutuyor. "Azize Türkan/Sent Turkan" kulağa âhenkli gelmiyor mu? Soyadını da eklerseniz daha da âhenkli oluyor sanki! Üsküp'te doğmuş Rahibe Teraza'dan sonra, İstanbul'da tevellüd etmiş Türkan kadın...