Örnek: Bilirkişi raporları çelişkili

Balyoz Harekat Planı davasında tutuklu sanık eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, suçlamalara dayanak olan 19 CD'ye ilişkin 2 TÜBİTAK ve 2 Emniyet raporunun incelediği dosya sayısının birbirleriyle çeliştiğine dikkat çekti.

cumhuriyet.com.tr

Silivri Cezaevi yerleşkesi bitiğişinde görülen davanın 42. oturumunu açan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ömer Diken, taleplerinin alınacağını açıkladı. Sanık avukatlarından Celal Ülgen, kalan 28 sanığın da savunmalarını yapabilmeleri için avukat ve sanıkların taleplerini kısa tutacaklarını söyledi. Söz alan tüm sanık ve avukatlar “İddiaları kabul etmiyorum, tahliyemi talep ediyorum” diye konuştu.

Halkın güveni

MHP İstanbul Milletvekil Engin Alan’ın avukatı Ayhan Nacak şunları söyledi: “Müvekkilim milletvekilidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre müvekkilim seçmenin güvenini almıştır. Bu durum gözardı edilemez. Bu nedenlerle tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum.”

İmajları vermeyeceğiz

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli orgeneral Özden Örnek ise mahkemenin dosyadaki CD’ler üzerinde yeniden bilirkişi incilemesi yapılması taleplerini reddettiğini anımsatarak “Ben mahkemenin cevabından şunu anlıyorum: Yapılacak her şey yapılmıştı ve elinizin altındadır. Onun için sizlere imajları vermeyeceğiz” diye konuştu. Örnek, savcılığa teslim edilen 19 CD’nin imajlarının alınması 1,5 saatte tamamlanmasına rağmen imaj işleminin ertesi gün bitirildiğini,  CD’lerin seri no’larının karşılarına hash değerlerinin de yazılmadığını belirti.

287 dosya mı 297 dosya mı?

İddianamede suçlamalara dayanak olan 11 No’lu CD’nin içerisinde 287 dosya olduğunu yazıldığına dikkat çeken Örnek, “Emniyet analizinde 286 dosya, TÜBİTAK ise 297 dosya analiz etmişlerdir. Aradaki farklar hakkında raporlarında bir kelime yer almamaktadır. TÜBİTAK’ın 22 dosyayı iki kez analiz ettiğini, dolayısıyla gerçekte 275 farklı dosyayı incelediğini görüyoruz. 287’ye karşı 297 ve 275. Aradaki fark nereden kaynaklanıyor, bilinmiyor” diye konuştu.

TÜBİTAK’a ikinci kez analiz yaptırıldığını anımsatan Örnek “İkinci analizinde TÜBİTAK 282 dosya için rapor veriyor. 287’ye karşı 282. Yine bu raporda bu fark için bir kelime yer almıyor” dedi.

Askeri bilirkişiler

Askeri bilirkişilerin incelemeleri 3 DVD ve 1 CD üzerinde yaptığının anlaşıldığını belirten Örnek şöyle devam etti:
“Onlara 19 CD’nin imajı verilmiyor. Aradaki fark şudur. Asker bilirkişiler üstveri analizlerini yapamazlar. Zira DVD’lerde PDF formları var. İki TÜBİTAK ve iki emniyet raporu sadece gördüklerini rapor ediyorlar. Halbuki savcıların istediği bazı diğer cevaplar da var. Dosyaların yazıldığı işletim istemi ve word'’n sürüm numarası gibi. Bu dava belgeler savaşı değil, bu dava üstveriler savaşıdır. Ama hiçbir bilirkişi sahtekarlık belirtisi olabilecek üstveri uyumsuzluğuna bakmıyor. TÜBİTAK ve Emniyet raporlarında bunlardan tek kelime bahsedilmiyor. Ama üstverilerde ‘CD yazılma tarihi ile uyum içindedir’ diyor. Halbuki bu incelemeler sahtekarlıkları ortaya koyacak en geçerli ve değerli analizlerdir.”
Örnek, “Bilirkişilerin yaptıklarını 14 yaşındaki bir çocuğun yapabileceğini mütevazi bilgilerim çerçevesinde açıklamaya çalıştım. Kim bilir benim bilmediğim daha ne kadar bilgi bu CD’lerden üretilebilir” diye konuştu.

100 bin kişi fişlendi mi?

Tutuklu sanık Jandarma Kurbay Albay Hanifi Yıldırım savunmasında kendisinin suçlanmasına neden olan yaklaşık 100 bin kişinin fişlendiği listelerin bulunduğu 11 No’lu CD’nin “şer odakları, satılmış iftiracılar” tarafından hazırlandığını anlattı. Yıldırım “Türk Subayına Nasıl Komplo kuruldu” başlığı altında iddianamede en az 100 zaman ve mekan çelişkisi olduğunu söyledi. Yıldırım’a çapraz sorguda emekli Korgeneral Ayhan Taş, “Eski İstanbul Valisi Muammer Güler’i valilik sandalyesine oturmadan önce tanıyor muydunuz” diye sordu.

Muammer Güler’in valililiği

Yıldırım’ın “tanımıyordum” şeklindeki yanıtı üzerine Ayhan Taş “Yıldırım’ın hazırladığı iddia edilen ‘görevlendirilecek kamu personeli’ listesinde Muammer Güler İstanbul Valisi olarak kayıtlı. Kayıt tarihine bakıldığında evrak Muammer Güler, daha valilik görevine başlamadan valilik sandalyesine oturtulmuş” diye açıklamada bulundu.

Ali Bardakoğlu’nun oğlu

İzmir’de 10. Jandarma Alay Komutanlığı’nda görev yaptığı sırada dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun alayda kısa dönem askerlik yapan oğlunun yemin törenine katıldığını anlattı. Yıldırım şöyle devam etti:

“Alayın yanındaki sanayi mahallesi esnafı cami yaptırmış ama diyanete kayıtlı olmadığı için cami faal değil. Esnaf benden bu konuda Ali Bardakoğlu ile görüşebilmeleri için yardım istedi. Ben de esnafı Ali Bardakoğlu ile görüştürdüm. Yani esnafa cami için yardım ettim. Bir caminin yapımına yardımcı olan bir kişi içinde cami bombalama gibi eylemleri olan bir plan ile nasıl suçlanabilir?”

İmam Hatip Lisesi müdürü

Savcı Savaş Kırbaş çapraz sorgusunda Yıldırım’a “Cami yapımına nasıl yardım ettiğinizi anlattınız. Madem böyle düşüncede bir insansınız, ‘imam hatip lisesi müdürünün, belediye başkanının’ tutuklanmasının konuşulduğu bir seminerde ‘bu nasıl şey’ diye sormadınız mı” diye soru yöneltti.

Uyuyor muydunuz?

Yıldırım’ın hatırlamadığını söylemesi üzerine Savcı Kırbaş “Oradasınız, uyuyor muydunuz” diye soruyu yineledi. Yıldırım ise “Cevabım net, hatırlamıyorum” dedi. Savcı Kırbaş, bu konudaki soruyu ısrarla sorması üzerine salondan tepki sesleri yükselince “Hassas bir konu olduğu için soruyorum. Cevaptan tatmin olmadım. Ona göre mütalaa yazarım” diye açıklama yaptı.

Yıldırım’ın avukatı Ramazan Bulut, semimerlerin sıkıcı olduğu, askerlerin zorunlu olarak katıldığını anlatarak “Gerçekten uyurlar. Hanifi Yıldırım o dönemde Kurmay Binbaşı, konusu değil” diye konuştu.

En tehlikeli senaryo

Sanık avukatlarından Celal Ülgen ise “Seminerde görüşülen ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’dur. Savcı ise gerçek gibi soru soruyor” dedi. Davanın 1 No’lu sanığı, eski İstanbul 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan ise şu açıklamaları yaptı:
“Savcının Hanefi Yıldırım’a hatırlatmaya çalışması enteresan bir şey. Seminerin ses kayıtları var. Seminerde jenerik senaryo görüşüldü. Kayıtlar ortadayken İmam Hatip Lisesi Müdürü’nün gözaltına alınıp alınmamasını darbe planına bağlayacak kadar sakat bir düşünce olabileceğini düşünmüyorum.”

Konjonktür öyleydi

Emekli Tümgeneral Behzat Balta da söz alarak, 1959 döneminde 12 yaşında askeri okula girdiğini, yabancı dil eğitiminde Rusçayı tercih ettiğini anlattı. O dönemde Beyoğlu’ndu Rusya Konsolosluğu önüne asılan Pravda Gazetesi’ni okuyan Rusça sınıfından bir öğrencinin MİT tarafından fotoğrafının çekildiğini ve okul ile ilişiğinin kesildiğini anlatan Balta şöyle devam etti:

“Bize verilen Rusça sözcüklerde ‘Yüksek Sovyet’ kavramından ‘yüksek’ bölümü sansür edilmişti. Yani konjonktür öyleydi. Bundan on sene önce de içinde bulunduğumuz yasal ortam, MGK kararları, 28 Şubat süreci böyleydi. ‘İrtica görüşüldü mü’ sorularına kaçamak verilen cevapların nedeni budur. O yıllarda bazı tereddütler vardı. Bazı talimatlara uymak zorundaydık. Bazı şeylere öcü gibi bakılıyordu. Sonra zaman değişti, kararlar, yasalar değişti. O günkü şartlarda yasal çerçevede yapılan işlemlerin yargılanması durumu ortaya çıktı. O tarihlerde konjonktür öyleydi.”