Orhan Pamuk'tan İstanbul’un turuncu geceleri

Orhan Pamuk, Balkon’da farklı zaman dilimlerinde evinden çektiği İstanbul manzarası fotoğraflarıyla buluşturmuştu okuru. Turuncu’da ise bu kez sokağa iniyor ve İstanbul mahallelerinde deklanşöre basıyor. Turuncu, Pamuk’un, romanlarındaki karakterler gibi sokaklarda dolaşıp renklerin peşine düştüğü bir anlatının fotoğraflanmış hâli. Geleceğe düşülmüş bir not…

Kaan Egemen

Turuncunun hâkim olduğu ya da karenin bir köşesine iliştiği fotoğraflar Orhan Pamuk’un, hem renk değişimlerini fark ettiği hem de hareketi veya durağanlığı ölümsüzleştirdiği anları içeriyor. Yazarın fotoğrafladığı mahalleler ve sokaklar, soğuk beyaz ışık ile nispeten sıcaklık saçan turuncuyu karşılaştırma olanağı veriyor. Değişen, dönüşen ve başkalaşan İstanbul’da, renklerin de yaşam gibi farklılaştığını hisseden Pamuk’un beyaz-turuncu kıyası yansıyor karelere.

Dolaşmayı sevdiklerinin yanı sıra çok da “tekin” olmayan sokaklarda ve muhitlerde dört mevsim boyunca Henri Cartier-Bresson’un ifadesiyle “ava çıkan” Pamuk, karanlığın ortasındaki turuncuyu bulup çıkarıyor.

GECE YÜRÜYÜŞLERİ

Toplumsal dönüşümleri beyaz ve turuncu ışık bağlamında değerlendiren Pamuk, yazdığı önsözde, uzun yürüyüşleri anımsıyor ve anımsatıyor:

“Otuz yıl önce, İstanbul sokaklarında daha çok yürürdüm ama sanki daha az şey görürdüm. Şehir o zamanlar geceleri daha karanlıktı. O zamanlar kimse geceleri reklam olsun diye işyerinin lambasını açık bırakmaz ve evlerde bir odadan çıkarken lambalar mutlaka kapatılırdı. Etrafta daha az dükkân, daha az vitrin ve çok daha az ışıklı reklam vardı.

O zamanlar sabahın üçüne dördüne kadar roman yazdıktan sonra yazıhanemden eve dönerken yolumu uzatır, turuncu ışıklar altındaki cumbalı, harap ve boyasız evlerin, demir parmaklıklı pencerelerin içimde uyandırdığı esrarengiz şiirin tadını çıkararak bacaklarımın beni kendiliğinden götürdüğü yere doğru hiç durmadan yürürdüm.

Uzun yürüyüşlerde gelip geçene hırlayarak sokakları kesen, çöp tenekelerini vahşice karıştıran köpek çeteleri mutlaka yoluma çıkardı. Bazen bir bekçinin bir binanın kapısının içinden beni seyrettiğini görür; kepengini indirip evine dönen dükkân sahipleriyle, sarhoşlarla ve bozacılarla karşılaşırdım.

O yürüyüşlerde sonsuzluğa doğru uzanan karanlık bir sokağın ucunda beyaz bir ışık görürsem yolumu değiştirirdim.”

BİRAZ GEÇMİŞ, BİRAZ BUGÜN

Pamuk’un turuncu ağırlıklı fotoğrafları, kâh romanları için çıktığı yürüyüşlerden kâh uzun çalışma saatlerinin ardından adımladığı sokaklardan süzülüp geliyor.

Siyasetin, sosyal hayatın, ekonomik ve kentsel dönüşümlerin bir aradalığını yansıtan kareler, hem yazarın bireysel merakını ve ilgisini hem de toplumsal dokuyu ortaya koyarken eski ile yeni arasındaki geçişleri ya da geçişkenliği ve kültürel buluşmaları görmemizi sağlıyor.

Başka bir deyişle bilindik İstanbul silüetinin ardındaki rengi anlatıyor ayrıntılar: Gün boyu oradan oraya sürüklenen kalabalıktan âzâde sokaklardan sızan turuncunun çekimine kapılıyor Orhan Pamuk.

Turuncu, bir yanıyla foto-roman, diğer yanıyla ise anları ölümsüzleştiren, kaybolmaya yüz tutmuş renklerin, aralarda sıkışıp kalmış insan ve sokakların görüntülendiği bir albüm, tarihî bir kayıt. Bir tarafıyla hayatın içinde, öbür tarafıyla hayatın çeperinde…

Diğer bir deyişle Pamuk’un, romanlarındaki kahramanlar ve karakterler gibi sokaklarda dolaşıp renklerin peşine düştüğü bir anlatının fotoğraflanmış hâli. İçinde biraz geçmiş, biraz bugün bulunan karelerin yer aldığı, geleceğe düşülmüş bir not…

Turuncu / Orhan Pamuk / Yapı Kredi Yayınları / 190 s.