Ölürken bir sana elveda diyeceğim

Andre Aciman'ın romanı Adınla Çağır Beni'nin, zamanın insana has çağlarıyla da katmerlenerek, iç içe geçerek sorgulattığı mesele, aslında kişisel tarihlerin ne kadar 'özel' diye adlandırılsalar da imrenilmesi zorunlu deneyimlerden ve fizyolojik cesaretlerin at koşturduğu 'gizli/tehlikeli iyi şeyler'den çıkartılacak doyurucu sevinçten öteye geçemeyeceği, belki de geçmemesi gerektiği...

cumhuriyet.com.tr

Okuduğunuz bir romanı 'sizin' yazmış olmanızı istediğiniz oldu mu hiç?! Oradaki bir kahramanla benzeşme, örtüşme dileği de değil bu ya da yazarı kadar usta bir kalem dehasının yerine geçme dürtüsü/yok, bu da değil; doğrudan, onu yazmış olmak, yazılanları tek başına kıskançça sahiplenmek arzusu. 'Benim de demeye çalıştığım tam da buydu'nun karşılığı her zaman sahibini bulamıyor ne yazık. Yaşarken, zamanın kontrolünüz altında olduğunu düşünmeden ama öyleymiş gibi davranarak kanat çırpmanız, size uçuyormuşsunuz hissini veren o deneyimsizlik, o hayat amatörlüğü mekânın/tabiatın sonsuz duruşuyla kolayca kırılıyor aslında. Zaman ve mekân/tabiat kalıyor, bir siz gidiyorsunuz; sizin boşalttığınız yere başkaları geliyor. Yaşadığınız eve, kaldığınız otele, uçakta oturduğunuz koltuğa, çalıştığınız masaya hatta gömülüp çürüdüğünüz ve tamamen yok olduğunuz mezara sonraları hep başkaları geliyor; sizin iz bırakarak tamamladığınızı sandığınız her şey bir başkasıyla yeniden başlıyor durmadan. Yüzyıl sonra dünyada şu an dolaşan insanlardan belki de hiçbiri hayatta olmayacak; başkaları yönetiyor, başkaları acı çekiyor, başkaları sevişiyor olacak hep. 'Zaman geçmiyor, çok sıkılıyorum' diyenlere bu yüzden kızmışımdır; oysa ne büyük bir şans o. Zamanı hak ettiği hatıralarla durdurabilme yetisi. Geçmişi hak ettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme eziyeti ve memnuniyeti. Andre Aciman'ın romanı Adınla Çağır Beni'nin, zamanın insana has çağlarıyla da katmerlenerek, iç içe geçerek sorgulattığı mesele, aslında kişisel tarihlerin ne kadar 'özel' diye adlandırılsalar da imrenilmesi zorunlu deneyimlerden ve fizyolojik cesaretlerin at koşturduğu 'gizli/tehlikeli iyi şeyler'den çıkartılacak doyurucu sevinçten öteye geçemeyeceği, belki de geçmemesi gerektiği. Cinselliğin alıngan yüzeyinde hep romantik yakamozlar yakalamalı. Normal ve doğru diye dayatılan, kabullendirilenin pasifize ettiği, daralttığı, körelttiği zekânın patlaması, onun bir ruh şelalesine dönüşebilmesi için biri çıkıp gelmeli. Siz sıradanlığınızın saltanatını sürdürürken biri çıkıp gelmeli. 'Ayaklarımızın uygun adım, solla sol basması ve yere tam aynı anda vurması hoşuma gidiyordu; sahilde ayak izlerimizi, sonradan gelip gizlice ayağımı onunkinden kalanın üzerine koymak istediğim ayak izleri bırakıyorduk.' Ayak izleri, ayaklar. Masa altlarından birbirine gizlice dokunan, sevişen, oynaşan ayaklar. Karşılıklı ayaklar yollarda değil, birbirinin üstünde yürüyebiliyorsa aşktır o. 'Biz tek bir çalgı için yazılmamışız; ne ben ne de sen' diyebilecek kadar Bach'ı Bach'ın bestelediği gibi (bile bile) çalmamak.Gerçek burjuva kültürüyle büyüyen on yedi yaşındaki Elio ile feleğin çemberinden geçen yirmi dört yaşındaki felsefeci Oliver'ın iki akışkan gibi birbirlerinin sularına karıştığı, isimlerinin, cisimlerinin, eşyalarının yer değiştirdiği, erkeğin/kadının tasvirinin dışlanmadan çürütüldüğü ve 'gövdelenme'nin bir kez daha baştan yapılandırıldığı çatışma; 'Onun bedenine yalnızca teslim olmaya değil, o bedenin kalıbına girmeye de hazır olduğumun farkına varmış mıydı?' sorusuyla, aslında hem ergenlikte hem de yetişkinlikte aşkın bir model bulma/yaratma ve önce ona âşık olup sonra reddederek rüştünü ispatlama kimyasından ibaretliğini gözler önüne seren ıstırap. Kim bu acıya orgazm diyebilecek yüreği taşıyor?! 'Gençlerin utanması yoktur, utanma yaşla gelir.'Şiir açıklanmaz; kimi şiirler açıklanırsa roman olur. Adınla Çağır Beni bu yanıl(t)ma payını taşıyan bir yapıt. 'Hiç denememektense, deneyip de yapamamak': İşte insanları ikiye ayıran özellik; denemeyenler ve deneyip de yapamayanlar. 'Eski insanlar haklıydı belki de: Ara sıra kan akmasından hiçbir zarar gelmez.' Bedel daima dışarı yönlenmez çünkü; bedel bazen iç akıntı ya da iç çalkantıdır. Rimbaud Sendromu kafası çalışan bütün delikanlıları on yedi yaşında yakalar; aslolan onu anlayacak, onu anladıkça kızıştıracak Verlaine'ini bulabilmesidir. Yoksa Oscar Wilde da bas bas bağırdı mahkeme salonlarında: 'Bu güzel bir sevgidir, hoştur, en asil sevgi biçimidir. Bunda doğaya aykırı hiçbir şey yoktur. Entelektüel bir sevgidir. Ve sürekli olarak, daha büyük ile daha genç bir erkek arasında gelişir. Büyük erkeğin entelekti vardır; genç erkeğin de önünde, yaşamın tüm neşesi, umudu ve görkemi vardır.' Siz kendi zavallı ve fakir aşklarınızı hayatta tutabilmek için bizlerin baştan aşağı onur ve erdem olan, bilgiyle, tabiatla kuşatılmış, ışıklı aşklarımızı ezip geçtiniz.'Uykusunda bile yüreği parçalanan' Elio, arzu ve utanç arasında bırakılmışlığıyla aşkının kaynağını açıklar: 'Ona bir şey vermeyi delice istiyordum. Tersine, almak çok kişiliksiz, çok kolay, çok mekanik geliyordu.'Dışarıdan durumsa şu iki yaralayıcı cümleyle özetleniyor: 'Durursan öldürürsün beni' / 'Durursam öldür beni.'Güçlü olmayı sağlayan nedir böyle bir sevginin içinde: 'Kederi etkisiz kılmak için kederi tahmin etmek'' ya da 'Acı gelmeden acıyı düşünmek'. Ayrılığa hazırlıktan ötededir bu algı; kötü günler için bugün mutluluktan tasarruf etmek anlamındadır. Salt çiftleşmeyi hedeflemeyen aşklar toplamında en tanrısal aşktır homoerotik olanı; çünkü üremeyi reddetmiş ve toplumsal, kurumsal tüm yasaların dışında bağımsız bir duygu limitine dayanmıştır. Ahlak yavaş yavaş oluşturulurken bu insanlardan fikir alınmamışsa şimdi ahlaksızlıkla suçlanmaları ne kadar akılcıdır, ki Adınla Çağır Beni toptan yok sayıyor böyle bir mekanizmanın varlığını ve hiç yokmuşçasına akıyor. 'Önemli olan biziz'in, önemli ve biz olanını ayrı ayrı irdeliyor; önemli olan, bilerek özlemek'ken biz olan ise bir sanat yapıtına dönüşebilme evresidir. Evet, özlem ve evre; aşkın koordinatları bunlar zaten. Ya, karşı cin(s)le aşk? Elio, açıklıyor: 'Fırıncılarla kasaplar birbirleriyle rekabet etmez.' Elio, durumundan da çok memnun, 'Roma'nın her tarafında Eros'la karşılaşıyorduk, çünkü biz onun kanatlarından birini kesmiştik ve daireler çizerek uçmak zorundaydı.' Romanın her tarafında Eros'la karşılaşmak da biz okurların payına düşüyor. 'Kitap okuyanlar gizlenen insanlardır. Kim olduklarını gizlerler. Gizlenen insanlar kim olduklarından her zaman hoşlanmazlar.' Peki, böylesi sert virajları olan ilişkilerde ruhla beden nerede buluşur? Elio, bu noktanın epifiz olduğunu iddia eden kişiyi salak ilan edip çarpıcı gerçeği açıklıyor. Bu gerçek noktayı öğrenmek ve onunla yüz yüze gelmek ise homofobisini yenmeye kararlı okurların bu kitabı okumasına kalıyor ne yazık ki. Okur dediğin bazen soyunmasını da bilmeli.Dip Not: Çevirmen Süha Sertabiboğlu'na ve kitabın Türkçe yayımlanmasında katkısı bulunan Selçuk Altun'a teşekkürler. Bir gün Pasquino heykelinin altına birlikte kusmak umuduyla. Adınla Çağır Beni/ Andre Aciman/ Sel Yayıncılık, Haziran 2009/ Roman/ 245 s.