Ölümünün 1. Yılında Turhan Selçuk
cumhuriyet.com.tr“Söz Çizginin” evrensel ustası Turhan Selçuk, bir yıl önce aramızdan ayrılmıştı. Selçuk, 1922 yılında Milas’ta doğmuş, 11 Mart 2010 günü de bizlere veda etmişti. Ülkemizin ve Babıâli’nin büyük ustalarındandı.
Yalın Çizgi, onun yürek vuruşlarıydı. Çizgiyle düşünceyi, yergiyle mizahı bir arada yaşatan bir bilgeydi. Bir ömür boyu, 68 yıl boyunca hem çizdi, hem de düşündürdü. O, çizginin felsefesini ve geometrisini, çarpıcılığını yakalamıştı. Sanatsal yaşamında, kendine özgü dünya görüşünü; o yalın çizgileriyle; o eleştirel/ironi vurgularıyla ortaya koymuştu. Sanatçımız, Turhan ‘62 (1959), Hiyeroglif (1965), Söz Çizginin (1979), Önce Çizgi Vardı (2003), Grafik Mizah (1998) ve en önemlisi Abdülcanbaz serileri; bu özgün yapıtlarıyla ülke ve dünya düzeyine ses getirmişti. Yusuf Ziya Ortaç, “Turhan Selçuk uluslararası çapta grafik mizah ustası” diye yorumda bulunurken; Yaşar Kemal’in yargısı da şöyledir: “İnsan karikatürde de bir Çehov, bir Sait Faik, bir Mansfield olabilir...” Evet, onun yapıtlarında Yunus’un soluğu, Nesimi’nin ezgisi, Nâzım’ın türküsü vardı.
Bir zamanlar “Putlar” kırılıyordu. Karikatürde de bu macera yaşanmış oldu. Bundan elli ya da altmış yıl önce, tutucu çevreler, onun bu çizim tarzını gördüklerinde, “Böyle karikatür ve böyle acayip şey olmaz!” demişlerdi. “Bu genç ne yapmak istiyor?” Onu son derece yadırgamışlardı; çünkü Turhan Selçuk, karikatürde “resim” çiziminin dışına çıkmıştı. “Karikatür, resim olmamalıydı” diyordu o; bir savaş veriyordu aslında. Yalın bir çizimi yeğliyordu hep. Tutucu çevreler böyle konuşmuşlardı ama sanatçımız da, uluslararsı boyutlarda yapıtlar vermeye başlamıştı.
Atlas’ta (Amerika), Le Monde gazetesinde, Il Travaso’da, Sovyetler’de Inostrannaya Literatura’da, New York Herald Tribune’de, Pardon’da çizmiş; Dünya Karikatürcüler Antolojisi’nde ve Enciclopedia dell’umorismo’da yer almıştı. Bu uğraşları sürerken de, “Altın Palmiye” (Bordighera / İtalya,1956) ödülünün de sahibi olmuştu. Bu çok önemli bir ödüldü Türk karikatür dünyası için. Çünkü sanatçımız, “Yıldızın Parladığı Anlar”ı yaklamıştı artık.
‘Ben ki Abdülcanbazım...’
Abdülcanbaz, Türk “Söz Çizginin” tarihinde bir olaydır aslında. Bir geçmişin panoramasını yansıtmış oluyorlardı bu tipler ve onların maceraları. O çizgiler ve anlatılar, hikâyeler: Abdülcanbaz, Karanfil Hoca, Tarzan, Fettah, Evliya Çelebi, Fayrabi, Gözlüklü Sami, Sürmegöz, Cihan Yandı Saliha... Bunları izleyen gözler, bizleri dünün ya da günümüzün o büyük entrikalarıyla baş başa bırakırken; ülkemizin sosyal ve siyasal yaşamımızı, çelişkilerimizi de izlemiş, algılamış, yargılamış; değerlendirmiş oluyordu.
Yorulmak bilmeyen adam
Turhan Selçuk, 68 yıldır çizginin o gizemli dünyasında soluk alıp vermişti. Bu geçen yılların esintilerinde ve içeriğinde neler yoktur ki? Onun anılar ve yaşamsal yumağı nelerle dolup taşımıyordu ki hayatının o geçmişinde? Bu, 68 yıllık bir büyük “macera” sayılırdı; Babıâli macerası... Çizerimiz, üç büyük darbeye tanık oldu.
12 Mart faşizminde tutuklandı; hatta öldürülmek bile istendi ve akıl dışı saldırılara da uğradı. Ama o, “şer” güçlere karşı dik durdu. O mevcut dünya görüşünden; o Kuvayı Milliyeci yapısından, Atatürkçü ve devrimci kimliğinden asla ödün vermedi. Bildiği ve inandığı yolda hep yürüdü.
Yurtiçinde ve yurtdışında birçok sergiler açtı ve Türk karikatür sanatını dış ülkelerde tanıttı. 1989 yılında TÜYAP’ın onur konuğu oldu. Almanya’da, Fransa’da ve Avrupa’nın büyük kentlerinde sergiler açtı; Türk çizgisinin o çarpıcı ve gizemli dünyasını yansıtmış bulundu.
Yaşamının ve sanatının doruğunda olduğu halde, o “ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” dizesini anımsatırcasına; 88. yaşının o yoğunlaşan ve titreşen yorgunluklarında bulunmuş olsa bile, Turhan Selçuk bu uğraşını ve savaşını hep sürdürüyordu. “Söz Çizginin” diyordu, Cumhuriyet gazetesinde ve o kendi mütevazı, sakin konutunda ve yurtluğunda ömür sürerken.
O denli hasret gitmek
Şu acayip yazgıya bakın ki, aydınlanmacı yazar İlhan Selçuk hastane odalarında o önemli rahatsızlığını sürdürürken, sağlığına kavuşmak için savaş verirken; Turhan Selçuk’u bir iki gün içinde yitirmemiz bu iki can kardeş; ne denli hasret dolu bir ayrılışın acı ve hazin tablosunu oluşturmuş oldular.
Gayet ilginçtir ki, Turhan Selçuk’un o en son çıkan karikatürü (8 Mart 2010 günü), acaba bu “ölüm” duygusunun, bir hissediş olayının, bir ayrılışın, kopuşun, veda edişin dışavurumu muydu? Bu karikatürde dört kişi bir tabutu taşıyordu; evet “Ezaevi” idi bu karikatürün altyazısı.
“Söz Çizginin” bilgesi ve efsanesi Turhan Selçuk’u, ölümünün 1. yılında özlemle, içtenlikli bir arayış duyguları içinde arıyoruz ve anıyoruz.