'Öleceksek adam gibi ölelim'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ey Batı, ey ABD, ey Rusya size sesleniyorum, neredesiniz? Biz Güvenlik Konseyi'ndeki üyelerin ağzına bakarak adım atarsak halimiz perişandır. Öleceksek adam gibi ölelim, bunu başaralım" dedi.
cumhuriyet.com.trAKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Şemdinli'de şehit edilen 5 asker için Allah'tan rahmet, aileleri ve yakınları için sabır diledi. Hicri yıl başının da hayırlara, barış ve huzura vesile olmasını temenni eden Erdoğan, ayrıca Muharrem ayı boyunca yapılacak ibadetlerin, tutulacak oruçların Allah katında kabul görmesini dileyerek, ''Bir Muharrem ayında Kerbela'da şehit edilen Hazreti Hüseyin efendimizi ve ehlibeyti de rahmet ve minnetle yad ediyorum'' dedi.
Hükümet ve AKP adına önemli bir yıl dönümünün ertesinde bulunduklarını belirten Erdoğan, dün itibariyle AKP Hükümeti'nin görevdeki 10. yılını tamamladığını anımsattı. 10 yıl boyunca Hükümet'te görev alan, hizmet üreten herkese teşekkür eden Erdoğan, şunları söyledi: ''İlk Hükümetimizin Başbakanı olan, şu anda Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve kabinesine, sonrasında şahsımın Başbakanlığında teşekkül etmiş 59, 60 ve 61. hükümetlerdeki tüm kabine arkadaşlarıma, milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Elbette ki aziz milletimize, bize olan güvenlerinden, teveccühlerinden, her seçimde artan oy oranıyla bize verdikleri güçlü destekten dolayı ayrıca teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Allah'ın izniyle, milletimizin desteği ile inşallah bu hizmet kervanı daha nice on yıllar, emin adımlarla, kararlılıkla yürümeye devam edecek. İlk etapta hedef 2023. Öncelikle 2023 hedeflerini inşallah tutturacak, milletimize 2023 gururunu inşallah yaşatacak, onunla birlikte de 2071'in zeminini şimdiden hazırlamaya devam edeceğiz. Ben 30 Eylül'deki büyük kongremizde de ifade ettim. Bu dava, geçmişi olmayan, köksüz, temelsiz bir dava değildir. Bu, millete hizmet etme, gönüler kazanma davasıdır. 11 yıl önce yoktan kurulmuş bir partinin, 10 yıl önce iktidar görevini yoktan devralmış bir partinin davası değildir. Medeniyet değerlerimizden ilhamını alarak yükselen bu dava, 1071'de Malazgirt Ovası'nda, 1299'da Sögüt'te, 1923'te Ankara'da sürekli büyüyerek, güçlenerek, toprağa daha güçlü kök salarak, bu günlere erişmiş bir davadır. Bu köklü dava, köklü bir çınarın dalları olarak, inşallah kıyamete kadar da onur, gurur, iftiharla taşınacak bir davadır. Biz bu ulu davanın sancağını Hükümet olarak 19 Kasım 2002'de milletimizden emanet aldık. O sancağı, 10 yıl boyunca çok yüksek burçlara diktik. İnşallah o sancağı namusumuz, şerefimiz, onurumuz gibi muhafaza edecek, yüceltecek ve Allah'ın izni, milletimizin takdiri ile 2023 burçlarına da hep birlikte dikeceğiz.''
'Cumhuriyete slogan atarak sahip çıkanlardan değiliz'
Kızılcahamam İstişare Toplantısı'nda 10 yılın bilançosunu kısmen de olsa paylaştığını belirten Erdoğan, ''10 yılda yaptığımız hizmetler, ülkeye kazandırdığımız eserler ve yatırımlar, gerçekleştirdiğimiz reformlar öyle bir solukta, hatta bir kaç saatte anlatılacak gibi değil. Hamd olsun, 10 yılda onlarca yılın eksiklerini telafi ettik. Yeni ve kalıcı projelerle Türkiye'ye çok farklı istikamet kazandırdık'' dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti: ''Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Eğer 10 yıl önceki Türkiye'nin manzarası, hali, şartları unutulursa, bugün nerede olduğumuz, nereden nereye geldiğimiz iyi anlaşılamaz. Eğer bu ülkeyi nereden aldığımızı, nereye ulaştırdığımızı milletimize her fırsatta anlatmaz, hatırlatmazsak, bugün vardığımız noktadan geriye gitmek mukadder olur. Bu noktada özelikle gençlere büyük görev düşüyor. Gençler de bizim için büyük önem arz ediyor. 2002 yılında 8, 10, 15 yaşında olan çocuklar, bugün 18, 20, 25 yaşında gençler oldu. Bugün 20-25 yaş altındaki gençlerimiz 2002 öncesi Türkiye'de çocuklardı. Bu gençlerimiz o günün siyasi ve ekonomik manzarasını tam olarak hatırlamıyor, bilmiyor olabilirler. 20-25 yaş üzeri vatandaşlarımız, Türkiye'nin nereden nereye geldiğini yaşayarak gördüler. Ama bu yaş altı gençlerimize Türkiye'nin hangi badirelerden, engellerden geçip, hangi zor şartlardan çıkıp bugünlere ulaştığını, bizim her fırsatta anlatmamız gerekiyor. Kıyaslamayı sadece bugün ile 2002 arasında yapmak da yanıltıcı, eksik olacak. Özellikle AK Parti hükümetlerine haksızlık olacaktır. Zira AK Parti hükümetleri, Türkiye'yi sadece 2002'ye nazaran değil, Cumhuriyet tarihimizin, o 79 yılık sürecine nazaran farklı bir konuma yükseltmiş, tarihi nitelikte başarılar elde etmiş, 79 yılda ulaşılamayan seviyelere ulaştırmıştır. Cumhuriyetimizin kurulduğu yıl, 1923'te, Türkiye'nin toplam ihracatı 51 milyon dolardı. 1924'te Türkiye'nin toplam ihracatı 82 milyon dolardı. 79 sene sonra, 2002 yılında Türkiye'nin ihracatı 36 milyar dolar. Bugün, geriye dönük 12 aylık ihracatımız 148 milyar doları aşmış durumda.
1924 yılında, 1 yılda gerçekleştirdiğimiz ihracatı, şu anda biz 5 saatte gerçekleştiriyoruz. Biz Cumhuriyete slogan atarak sahip çıkanlardan değiliz. Biz milliyetçiliğe hamaset yaparak sahip çıkanlardan değiliz. Biz Cumhuriyete de milliyetçiliğe de işte bir tek rakam üzerinde örnek veriyorum; 1 yılda yapılan ihracatı, 5 saatte yapma başarısını göstererek sahip çıkıyoruz. 'Biz Cumhuriyet tarihinin rekorlarını elde ettik' deyince CHP'si, MHP'si hop oturup, hop kalkıyor. Neden rahatsız oluyorsunuz? Neden mutlu olmuyorsunuz, iftihar etmiyorsunuz? Biz, bu Cumhuriyete neler kattığımızı anlatıyoruz. Biz şehitlerimizin bize emanet ettiği bu ülkeye neler kazandırdığımızı anlatıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'ni hangi seviyeden aldığımızı, bugün hangi seviyeye taşıdığımızı örneklerle, somut eserle, hizmetlerle, kıyaslarla açık ve net şekilde ortaya koyuyoruz.''
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemindeki şartlarını ve imkanlarını çok iyi bildiklerini ifade eden Erdoğan, ''Mesele, onlarca yıldır diğer partilerin, iktidarların başaramadığını AK Parti'nin başarmış olmasıdır. Yoksa kıyasımız, kuruluş aşamasındaki Cumhuriyet iktidarının performansını değerlendirmek değil. Mesele, özelikle çok partili hayata geçtiğimiz dönemden bu yana iktidara gelen partilerin bir çoğundan daha fazla hizmet ederek, yatırım yaparak, reformlar gerçekleştirerek, Türkiye Cumhuriyeti'ni nasıl daha ilerilere taşıdığımızdır. Bunu söylemeyelim mi? Bunu, Cumhuriyetle bir hesaplaşma olarak görmek, böyle lanse etmek, bu şekilde istismara dönüştürmek, kifayetsiz muhterislikten başka hiçbir şey değildir'' diye konuştu.
Savunma sanayindeki gelişmeler
Erdoğan, savunma sanayindeki gelişmelere değindi. Erdoğan, sadece bir sektör üzerinden Cumhuriyet'in nereden nereye, hangi seviyeye geldiğini paylaşmak istediğini belirtti. Osmanlı Devleti'nin 20. yüzyılın başlarında, hemen her yönden çok şiddetli saldırılara maruz kaldığını, Birinci Dünya Savaşı'nda ağır yenilgiler alarak dağıldığını anımsatan Erdoğan, Kurtuluş Savaşı'nı aynı şekilde çok büyük yokluk, yoksulluk, mahrumiyet içinde verdiklerini anlattı. Erdoğan, Trablus, Filistin, Çanakkale, Sarıkamış, Bingazi'de askerler için soğan ekmeğin, emsali olmayan lüks gıda anlamına geldiğini belirtti. Sarıkamış'ta günlerce ağzına bir lokma almayan, düşmana, soğuğa ek olarak açlıkla da savaşan bir Mehmetçiğin bulunduğunu ifade eden Erdoğan, peksimet, buğday tanelerinden yapılan kavurganın, cephelerde askerin günlerce yediği değişmez besin kaynağı olduğunu kaydetti.
Erdoğan, Yemen'de ise bunu bile bulamayan, çölde nadiren rastladığı otu kaynatarak karnını doyurmaya çalışan, düşman ve açlığa ek olarak sıtmaya karşı savaş veren askerlerin bulunduğunu belirtti. Erdoğan, Medine'de kuşatma altındaki askerlerin, çekirge yiyerek ayakta kaldığını vurguladı. Erdoğan, Fevzi Çakmak'ın, Birinci Dünya Savaşı'nda ordunun durumuyla ilgili, ''Üçüncü Ordu'da nakliye araçlarının büyük bölümünü kağnıların oluşturduğu, bir merminin İstanbul'dan yola çıkıp cepheye gelmesi üzerinden 2-3 ay geçtiği, Sivas ile Bayburt arasındaki yolun yaklaşık 300 kilometre olduğu, kağnılarla 15 günde alınabildiği'' bilgisini verdiğini belirtti.
'Kıskançlık nedeniyle büyük planlar sümenaltı edildi'
Bu millet ve bu askerin, böyle çok zor şartlar altında, insan üstü gayret göstererek vatanını savunduğunu dile getiren Erdoğan, ''Bütün bu yaşananlar hiç unutamayacağımız dersler verdi bize. Yolu, treni, gemisi, uçağı olmayan bir ülkenin refahını da güvenliğini de sağlaması mümkün olmaz. Askerini giydiremeyen, doyuramayan bir milletin bağımsızlığından söz edilemez. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları, bu gerçeği bildiği, bizzat yaşadıkları için Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra özellikle savunma sanayinde, büyük yatırımların fikri altyapısını oluşturdular. Ne yazık ki özellikle Gazi'nin vefatından sonra sadece ve sadece kıskançlık, çekememezlik nedeniyle Türkiye'de büyük projeler akamete uğratılmış, büyük fikir ve planlar sümenaltı edilmiştir'' diye konuştu.
AKP Sivas Milletvekili Nursuna Memecan'ın dedesi Nuri Demirağ'ın, ulaştırma, özellikle havacılık alanında, döneminin de ilerisinde projelerinin Gazi Mustafa Kemal'in talimatına rağmen dönemin öngörüsüz, kifayetsiz, muhterisleri tarafından engellendiğini belirten Erdoğan, bu nedenle çok büyük proje ve yatırımların önünün kesildiğini, yurt dışından uçak siparişleri alındığını ve bunların engellendiğini anlattı.
'Savunma ve havacılık sanayi sektörünün cirosu 4 kat arttı'
Erdoğan, AKP Hükümetleri olarak bu tabloyu, son 10 yılda tamamen tersine çevirdiklerini ifade ederek, son 10 yıllık dönemde savunma sistemleri ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranını 2 kat artırarak, yüzde 54'e ulaştırdıklarını bildirdi. Erdoğan, geriye kalan yüzde 46'sının da Türkiye'den ve ülke sanayinden, özel sektörden tedarik edilmesi için teşviklerini sürdürdüklerini söyledi.
Aynı dönem içinde savunma ve havacılık sanayi sektörünün cirosunun 4 kat, savunma sanayi ürünlerinin ihracatının 4,5 kat, savunma sanayinde yıllık araştırma, geliştirme harcamalarının ise 14 kat kat arttığını belirten Erdoğan, dönemlerinde ASELSAN ve TUSAŞ'ın, dünyada en büyük 100 savunma sanayi şirketi arasında giren iki Türk şirketi olma başarısını gösterdiğini anımsattı.
Erdoğan, şu anda Türkiye'nin savunma sanayi şirketlerinin, yurt dışına zırhı araç, hava savunma sistemleri, roket sistemleri, simülatörler, sahil güvenlik gemileri, askeri haberleşme sistemleri, komuta kontrol sistemleri ve yazılımları ihraç etmeye başladığını anlattı.
'2013'te seri üretime başlıyoruz'
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Silahlı Kuvvetleri'nin bütün modern silah ve teçhizat ihtiyaçlarının öncelikli olarak kendi savunma sanayimiz tarafından üretilmesi yönünde çok önemli adımlar attık, büyük mesafeler katettik. Tabii atacağımız daha çok önemli adımlar var. Ülkemizde milli sermayemizin ürettiği, mini insansız hava aracı sistemlerinin seri üretimi süratle devam ediyor. Bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hizmetine 164 insansız uçak ve 4 insansız helikopter sunuldu. ANKA adını verdiğimiz insansız hava aracımızın tasarım ve prototip imalatını tamamladık. 100 saatin üzerinde testleri başarıyla gerçekleştirdi. Geliştirme programının başarıyla tamamlanmasıyla bu kategoride, insansız hava aracı geliştirebilen dünyadaki bir kaç ülke arasında yer alacağız. Fırtına ve Panter obüsleri, uzun menzilli roketler artık ülkemizde üretilebiliyor. Türkiye'nin ilk milli korvet savaş gemisi olan ve tamamen ülkemizde tasarlanarak inşa edilen MİLGEM savaş gemisini, 2008'de denize indirdik. Artık Deniz Kuvvetleri'nin ihtiyacı olan bütün gemiler, ülkemizde özel sektör tersanelerinde inşa edilebiliyor. Bu kapsamda yeni tip karakol botları, sahil güvenlik arama, kurtarma gemisi ve tank çıkarma gemileri de denize indirilerek, göreve başladı. Ülkemizde tasarlanan ATAK helikopteri de artık Türkiye'de üretiliyor. 2013'te seri üretime başlıyoruz. Helikopterlerin uçuş testlerini 2011'de başlandı, yerinde izledim, o büyük başarıyı görmenin mutluluğunu yaşadım. 2013 içinde bu helikopterlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslimatına başlamayı planladık. Bu arada Göktürk 2 uydumuzun üretimini tamamladık. Yıl sonunda bu uydumuzu Çin'den uzaya fırlatacağız. Geçtiğimiz dönemlerde yurtdışında yaptırılan uçak modernizasyonları da artık ülkemizde yapılır hale geldi. Başta F-16'lar olmak üzere, F-4, C-130, T-38 uçaklarımız ile Skorzy helikopterlerimiz artık ülkemiz sanayisi tarafından modernize edilebiliyor. Geçtiğimiz dönemlerde yurt dışı firmalar eliyle yaptırılan tank modernizasyonları da milli firmalarımız tarafından üstleniyor. Biz gelmeden önce tanklar İsrail'de modernize ediliyordu ama artık Türkiye'de...''
'İnandık, başardık'
Erdoğan, özellikle Leopar tanklarının modernizasyonlarının, Türkiye'de gerçekleştirilen atış kontrol sistemleriyle, Türkiye'de yapıldığını anlattı. Erdoğan, son yıllarda önemi artan mayın ve el yapımı patlayıcılara karşı korumalı araç ihtiyacı kapsamında Türkiye'de geliştiren kirpi aracının, Kara Kuvvetleri'nde kullanılmaya başlandığını söyledi. Başbakan Erdoğan, radar teknolojilerine dayalı bir gözlem uydusunun, milli teknolojilerle geliştirilmesi için çalışmalara başladıklarını belirtti. Sakarya'da geçen hafta gerçekleştirdikleri bir törenle savunma sanayinde bir ilki daha başardıklarını dile getiren Erdoğan, Türkiye'nin ilk milli ana muharebe tankının tasarım ve prototip üretimini tamamladıklarını söyledi.
Erdoğan, 29 Temmuz 2008'de Altay Projesi'nin imza törenini gerçekleştirdiklerini, savunma sanayi için tarihi bir adım attıklarını ifade ederek, geçen hafta Sakarya'da attıkları imzanın, verdikleri kararın adeta ete kemiğe bürünerek, sahneye çıkışına sahneye çıkışına şahit olduklarını, milletçe bunun gururunu yaşadıklarını kaydetti. Türkiye'nin, Altay Projesi ile son derece yüksek teknolojileri bünyesinde barındıran, ana muharebe tanklarını tasarlayıp, üretebilen sınırlı sayıdaki ülkeler arasına girdiğini belirten Erdoğan, Altay tankının ilk prototipleri üzerinde 2013 yılı boyunca testlerin yapılacağını dile getirdi.
Erdoğan, detaylı, zorlu test süreçlerinin başarıyla tamamlanması sonrasında seri üretim faaliyetlerinin, zaman kaybetmeksizin 2013 sonu itibariyle başlatılacağını bildirerek, projeyi başarıyla ilerleten özel sektör, kamu kuruluşlara, savunma sanayinin tüm taraflarına, mühendis, teknisyen ve işçilere şükranlarını sundu.
Erdoğan, ''Bu millet inandı mı mı başarır. İnandık ve başardık. İnşallah bu tankları kullanma ihtiyacı hissetmeyiz. İnşallah savunma sanayimiz sayesinde ürettiğimiz tüm o silahları kullanma gereği ortaya çıkmaz. Ancak sulh içinde yaşamak, özgürlük ve bağımsızlık içinde yaşamak için her ihtimale karşı, biz ordumuzu, savunma sanayimizi geliştirmeye, güçlendirmeye, sulhu devam ettirmek için en güçlü şekilde harbe hazır olmaya da devam edeceğiz'' dedi.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları
Erdoğan, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına değindi. Erdoğan, ''Aynısını bize de yapmadılar mı? Sadece Türkiye'den değil, dünyanın bir çok ülkesinden yardım gönüllülerini taşıyan, Gazzeli çocuklara mama, oyuncak götürün Mavi Marmara, tam de bir korsan devlete, bir terör devletine yakışır şekilde Akdeniz'de, uluslararası sularda saldırılara uğramadı mı, 9 yavrumuz şehit olmadı mı? 19 yaşındaki Furkan'ın adli tıp raporunu gördüğüm zaman çıldırmamak mümkün değildi. Yakından 5 mermi vücuduna isabet etmişti, biri ise iki kaşının arasına...İsrail bu ya, bu...Ben bunu Sayın Obama'ya gösterdiğimiz zaman görmemezlikten geldi ve sonra bizden dosyaları istedi ama hiçbir netice ortada yok'' diye konuştu.
Erdoğan, şu anda yine İsrail'deki seçimler öncesinde Gazze'nin bir kez daha hedef haline getirildiğini, sudan bahanelerle Gazze'de bir kez daha masum çocukların ve insanların alçakça katledildiğini belirterek, şöyle konuştu: ''Bu, tamamen keyfi, gayrimeşru ve hukuksuz saldırıları, meşru savunma olarak nitelendirmek, İsrail'i katliamlarında yüreklendirmekten başka hiçbir amaca hizmet etmez. Batılı devletler ve batılı uluslararası kuruluşlar, özellikle de BM, ne yazık ki 1948'den beri işte tam da bunu yapıyor. 64 yıl....İsrail'in her türlü hukuk tanımazlığı, her türlü hukuk ve insanlık dışı saldırısı görmezden geliniyor. İsrail'in işgalleri, hukuksuz yerleşimleri, Filistin'e karşı uyguladığı göç ettirme, yıldırma, sindirme politikası, adeta terörle mücadele gibi lanse edilip meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Yaptığı her hukuksuzluk karşısında ödüllendirilen İsrail, her defasında daha kanlı, daha insafsız, daha vicdansız saldırılara girişiyor. Bu vurdum duymazlık, bu çifte standarttır. ''
'Suç duyurusunda bulunuyorum...'
Erdoğan, Ariel Şaron'un oğlunun bir köşe yazısında, Filistin ve Gazze'nin aynen Hiroşima ve Nagazaki'ye çevrilmesi ve yerle bir edilmesi gerektiğini yazdığını hatırlatarak, şöyle devam etti: ''Baban da zaten bana aynı şeyi söylemişti ama farklı söylemişti. Ben buradan insanlığa sesleniyorum, Türk medyası de bunu iyi bilsin. İsrail'i ziyaretimde Şaron Başbakan'dı. Bana bir ifade kullandı; dedi ki 'Dünyada en zevk aldığım an, Filistin'de tankların üzerinde olduğum andır.' Dedim ki 'Bu ayıp olmuyor mu, bunu nasıl şu anda aynı inancı paylaşan ülkenin liderine söylüyorsun? Bunu basın toplantısında da açıklayın' dedim. Ama basın toplantısında bunu söyleyemedi. Buyurun şimdi kaç yıldır, makineye bağlı yaşıyor. Ehud Barak buraya geldiğinde, 'Ariel Şaron'u ziyaret ettin mi, görüyor musun' dedim. 'Görüştürmüyorlar bizi' dedi. Niye görüştürmüyorlar, 'bilemiyorum' dedi. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Bir defa böyle bir yazıyı yazmak, insanlık suçudur, bir büyük hukuksuzluktur. Ne diyor, 'Aynen Hiroşima, Nagazaki gibi olsun, bunu yapalım, böyle vuralım' diyor. Nerede uluslararası hukuk? Ben de buradan suç duyurusu yapıyorum; ülkemdeki avukatları, hukukçuları, İnsan Hakları Mahkemesi mi dersiniz, nereye derseniz, sizler benden daha iyi bilirsiniz, bu yazı üzerinden müracaatı yapmak lazım. Bu adam bir savaş suçlusudur diye ilan ediyorum. Yaptıkları iş bu...''
'Bölge halkı unutmaz, bir yere de not eder'
Erdoğan, İsrail'i şımartanların, İsrail'in katliamlarını maruz görenlerin, İsrail'in hukuksuzluklarına alkış tutanlar, yaşanan tüm olumsuzluklara ortak olacağını vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Bölge halk, bu samimiyetsizliği, bu keyfiliği, bu bencilliği asla ama asla unutmaz, bir yere de not eder. İnsan hakları diyenler, insan hakları örgütleri; Gazze'dekiler insan değil m? Onların hakları yok mu? İsrail'in bölgede varolma hakkını güçlü şekilde savunanlar, Filistinlilerin de insan olduğunu, onların o coğrafyada varolma hakkı olduğunu ne zaman savunacaklar? İsrail, İsrail'in arkasındaki o uluslararası çevreler de bu insanlık dışı uygulamaların ilelebet devam etmeyeceğini artık görmeli ve anlamalıdır. Şunun da artık çok iyi anlaşılması lazım; mızrak artık çuvala sığmıyor. İsrail'in kanlı politikaları, vicdansız operasyonları, sorumsuz tavırları bırakın savunmayı, tevil edilecek hali çoktan aşmıştır. Bölge ülkelerinin, Ortadoğu halkalarının, bütün o baktığımız yerden görünün tablosu budur. Mısır, Ürdün Lübnan, Türkiye, Libya, Irak, İran, Katar, Suudi Arabistan halkının hissiyatını dikkate almayanlar, kendi ezberini dünyaya dikte etmeye çalışanlar beyhude uğraşıyorlar. Orta yerde duran gerçeği çok açık net değiştirmeye ne uluslararası medyanın, ne kamu diplomasinin, ne propaganda şirketlerinin gücü yeter. İsrail'in zulümlerine ses çıkarmayan işbirlikçi yönetimler bile bölge halkının gücüne, iradesine direnemedi. Onlar bile güneş gibi olan hakikati gizlemeyi başaramadı. Bugün nasıl bölge ülkelerinde halkın sesine kulak veren, onun hissiyatını yansıtan yönetimler iş başına geliyorsa, uluslararası toplum da artık bölge ülkelerin sesine kulak vermeli. Mısır'da da ifade ettim; BM ve BM Güvenlik Konseyi, Arap Ligi, İslam Konferansı Teşkilatı, bağlantısızlar gibi bütün kuruluşlar, bu sürecin, bu öldürme döngüsünün böyle sürüp gitmeyeceğini anlamalı ve derhal harekete geçmeli.
Herkes bilsin ki ne bu bölgede ne de tüm dünyada devlet düzeyinde uygulanan terör yüzünden barış, huzur ve istikrar asla ve asla tesis edilemez. Filistin sorunu çözülmedikçe, Filistinli'lere insanca yaşam hakları teslim edilmedikçe, bu bölgede ve dünyada kan ve gözyaşı maalesef eksik olmayacaktır. İsrail'in, İsrail'i yüreklendiren devletlerin de bölge ve dünya barışı adına, insanlığın mutluluğu adına Filistin meselesinde hakkın ve haklının yanında durması ertelenemez bir gerekliliktir. Burada tekrar söylüyorum; herkes sırtını dönse de biz Filistin'e sırtımızı dönmeyeceğiz. Herkes yüzünü çevirse de biz Filistinli kardeşlerimize yüzümüzü çevirmeyeceğiz. Herkes yalnız bıraksa da biz Filistin'i, Gazze'yi yalnız bırakmayacak, kendi kaderine terketmeyeceğiz. Mısır'da, Katar'da bu iradeyi görmekten çok büyük memnuniyet duydum. İnşallah elbirliğiyle bu kanlı eylemlere, İsrail'in keyfi ve hukuksuz eylemlerine en güçlü şekilde dur diyeceğiz. Filistin'in haklarını savunmaya karalılıkla devam edeceğiz.''
Erdoğan, Arap Ligi Dışişleri bakanlarının bir kısmının bugün Gazze'ye gittiklerini, Gazze'yi yerinde inceleyerek raporlarını hazırlayacaklarını belirterek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da heyetin içinde olduğunu söyledi. Erdoğan, ''İsrail da er ya da geç, o 9 aylık, 4 yaşındaki çocuk, 81 yaşındaki ninenin, bugüne kadar şehit edilmiş mazlumların hesabını verecektir'' dedi.
Mısır'a yaptığı ziyaret
Erdoğan, Mısır'a yaptığı ziyaretle ilgili bilgi verdi. Erdoğan, hafta sonunda, beraberinde 10 bakan, 350 kadar işadamıyla Mısır'ın Başkenti Kahire'ye tarihi bir resmi ziyaret gerçekleştirdiğini hatırlatarak, ''Gerçekleştirdiğimiz bu ziyaretle birlikte tabi yaşananlar çok çok anlamlıydı'' diye konuştu. Özellikle de halk devrimi sonrasında hızla toparlanan, yeni bir döneme hazırlanan Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Başbakan Hişam Kandil ile görüşmeler yaptığını belirten Erdoğan, yapılan müzakereler neticesinde iki ülke arasında 27 farklı anlaşmayı imzaladıklarını anlattı. Erdoğan, ulaştırmadan tarıma, sağlıktan kültüre kadar Türkiye ve Mısır arasında her alanda işbirliğini, dayanışmayı, ticareti daha da artırmayı hedeflediklerini söyledi.
Türkiye'den 300 girişimcinin Mısır'da yatırımları bulunduğunu ifade eden Erdoğan, Türk işadamlarının 53 bin kadar Mısırlı'yı da istihdam ettiğini vurguladı. Erdoğan, ''Bu süreç içerisinde bizim Mısır'ı yalnız bırakmamamız gerekiyor. Onun için yeni girişimcilerimizle birlikte Mısır'da olalım. Mısır'ın işadamlarını gerekiyorsa ülkemize çekelim, gerekiyorsa dayanışma içerisinde üçüncü ülkelerle yatırımlara girelim'' şeklinde konuştu.
Kahire'de 400 bin öğrencisi, 12 bin akademisyeni olan Kahire Üniversitesi'nde düzenlenen konferansta farklı bir heyecan olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ''Bu üniversitede Mısırlı gençlere, Türkiye-Mısır İş Forumu'nda da işadamlarına hitap etme fırsatımız oldu. Gerçekten üniversitedeki heyecan görmeye değerdi. Bizi de hem geçmişe götürdü, hem de geleceğimizin hangi coşku, hangi heyecan üzerine bina edilmesinin gereğini de ortaya koydu. Bu tür gençlere sahip olursanız, o zaman Tahrir'den baharın o yeşillikleri açar, o güller açar. Temennimiz odur ki inşallah Mısır'da kardeşlerimiz hep ilkbaharı yaşasınlar, sonbahar yaşamasınlar'' dedi.
Kahire'de Arap Ligi Genel Sekreteri, Hamas lideri Halid Meşal, Katar Emiri Şeyh Hamad ve Katar Başbakanı ile görüşmeler yaptığını dile getiren Erdoğan, ayrı ayrı istişarelerde bulunduklarını anlattı. Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı'na, Başbakanı'na ve Mısır halkına, Mısırlı gençlere, kendisi ve heyetine gösterdikleri yoğun ilgi ve muhabbet dolayısıyla teşekkür etti.
Geçen yıl yaptığı ziyaret gibi bu yıl da Kahire sokaklarının iki ülke halkının kardeşliğini, dayanışmasını sergileyen bir atmosferi yaşattığını kaydeden Erdoğan, ''Bölgenin iki güçlü ülkesi olarak Türkiye ve Mısır, devrim sürecindeki dayanışmayı inşallah çok daha daha ileri seviyelere taşıyacak, bölgenin refahı, huzuru ve istikrarı için birlikte çalışmaya devam edeceklerdir'' dedi.
'İsrail bir halka karşı etnik temizlik uyguluyor'
Mısır ziyaretinin, İsrail'in Gazze'ye yönelik kanlı saldırılarını sürdürdüğü bir dönemde gerçekleştiğini ifade eden Erdoğan, bu yüzden Mısır temaslarının ayrıca önem kazandığını söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: ''Burada AK Parti grubunda bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Bir kere bütün dünyanın anlaması, görmesi, bütün dünya halklarının, ülke liderlerinin, uluslararası kuruluşların ellerini vicdanlarına koyarak bunun üzerinde düşünmesi gerekiyor. İsrail bu bölgede barışı hiçe sayarak, temel insan haklarını hiçe sayarak, uluslararası hukuku her fırsatta ayaklarının altına alarak, millete, bir halka karşı etnik temizlik uyguluyor. Filistin topraklarını adım adım işgal ediyor. Özgürlüğü, bağımsızlığı, en temel insan hakları elinden alınan Filistinliler ise son derece haklı bir biçimde bu işgale karşı, bu etnik temizlik girişimlerine karşı, bakın altını çizerek söylüyorum, meşru savunma hakkını, meşru direniş hakkını kullanıyor. Buradan tüm Batı'ya sesleniyorum; kimse, 'İsrail savunma hakkını kullanıyor' diyemez.''
'BM'nin adaletine inanmıyorum'
Erdoğan, İsrail'in şu anda Ortadoğu'da terör estirdiğini belirterek, şöyle devam etti: ''Birleşmiş Milletler, BM Güvenlik Konseyi; bunca kararlar almıştır İsrail hakkında, ama hiç biriyle ilgili bir yaptırım uygulamayamamıştır. İşte onun için diyorum ben Birleşmiş Milletler'in adaletine inanmıyorum. İşte BM Güvenlik Konseyi, 5 tane daimi üye, Suriye konusunda bakıyorsunuz iki üye olumsuz yaklaşıyor, İsrail'le ilgili de bakıyorsunuz yine bir iki tane farklı üye bu defa olumsuz yaklaşıyor. Bu ne menem iştir. Nerede sizin adaletiniz? Birbirinizle, al birini vur öbürüne, durumunuz bu. İşte bu sabah Gazze'deki son durum; Gazze'deki kardeşlerimizden 115 ölü var. Çocuk, kadın, yaşlı. Yaralıya bakıyorsunuz 900'ü aşmış durumda. 2008'de 1500 ölü vardı, 15 günün faturasıydı. Şimdi 7 gün oldu. Hala herkes avucunu bakıyorsunuz ovuşturup duruyor. Egemen güçler, nerede sizin adaletiniz? Ülkemde de bakıyorsunuz bazı köşe yazarları, şunlar bunlar çıkıyor, 'AK Parti dış politikaya da çok ağrılık veriyor, dış politikada başarılı bir şey çiziyor ama acaba bu Türkiye'nin başına ileride farklı şeyler getirebilir mi?' Biz bir şeye inanıyoruz; Hakka ve halkımıza güveniyoruz. Biz bir şey yaparken bir diğerini de ihmal etmiyoruz. Ama Hakkın yardımının da yakın olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte bu süreci bu şekilde sürdürüyoruz. Biz bu noktada, 'birileri bunu böyle yapıyor' diye tribünden izleyecek miyiz? Sessiz mi kalacağız? Burada bizim için üç yol var. Ya elimizle müdahale edeceğiz ya dilimizle müdahale edeceğiz ya da kalbimizden buğz edeceğiz. Bunu yapmak durumundayız. Hiç birini yapma, yan gel yat. Bizim değerler silsilemiz içinde böyle bir şey yok. Biz bu adımları atmaya mecburuz. Başta Amerika olmak üzere tüm Batı, hep şunu söylüyorum; iki devletli çözüm. Nerede iki devletli çözüm? Şu anda tamamıyla Filistin'i kendilerine göre boşaltıp adeta İsrail'e bunu teslim etmenin hesabı içindeler. Onun için biz diyoruz ki Türkiye, Mısır, başta Körfez ülkeleri içinde Katar olmak üzere, Suudi Arabistan hep birlikte ele ele vermeye mecburuz. Biz Güvenlik Konseyi'ndeki daimi üyelerin ağzına bakarak adım atacak olursak, bizim halimiz perişandır. Bugün onlara yarın bize, bunu böyle bilin. Öleceksek adam gibi ölelim. Bunu da bilin.'' Erdoğan'ın bu sözleri üzerine, salonda bulunanlar, ''Türkiye seninle gurur duyuyor'' şeklinde slogan attı.
'9 aylık çocuk niye gündeminize girmiyor?'
''Böyle adalet, böyle hakkaniyet olmaz'' diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: ''Bir yandan 'bölgesel barış, hak, hukuk, insanlık onuru' diyeceksiniz, öbür yandan insanlık vicdanını yaralayan her türlü hakkı, hukuku ayaklar altına alan bu insanlık dışı saldırılara destek vereceksiniz. Ben şimdi buradan dünyadaki bu barış örgütlerine sesleniyorum. Hani 'insan hakları' diyenler var ya o derneklere, o kuruluşlara sesleniyorum. Sizin insan hakları dediğiniz zaman aklınıza ateistler, veyahut da farklı inanç grubunda olanlar mı geliyor? Gazze'de İsmail Haniye kardeşimin kucağındaki 9 aylık çocuk niye sizin gündeminize girmiyor? Şurada 900 yaralı var, 115 ölü var. Hani sesiniz nerede, niye çıkmıyorsunuz ortaya, niye konuşmuyorsunuz? Türkiye'de PKK'yı takip ediyorsunuz, onlar için buraya gelip gidiyorsunuz, Gazze'de niye yoksunuz? Bunu sorgulamaya mecburuz ve bunun da sonuna kadar takipçisi olacağız. Böyle vicdan, böyle insaf olmaz.''
Bu sabah Gazze üzerinde İsrail savaş uçaklarının ardı ardına 100'ün üzerinde sorti yaptığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Nereye, o ufacık Gazze'ye. İsrail savaş uçaklarından atılan bir füze orada Başbakanlık binasını yerle bir etti. Bugün yine iki katlı bir binayı enkaza çevirdi. Enkazın altında bir aileden 15 kişi kaldı. Bunlardan biri 4 yaşında bir çocuk ve diğeri de 81 yaşında bir anne. Yine 4 yaşındaki çocuğu katletmek, meşru savunma hakkını kullanmak mıdır? Ey Batı, ey Amerika, ey Rusya, ey Çin, Fransa, İngiltere sizlere sesleniyorum; 81 yaşındaki yaşlı nineyi katletmek meşru savunma hakkını kullanmak mıdır? En ağrı silahlarla, en modern ölüm makineleriyle bir şehre, bir halkın üzerine çocuk, yaşlı, kadın demeden topyekun ölüm yağdırmak, nasıl meşru savunma hakkını kullanmak olabilir. Neredesiniz? Onun için BM'nin, Güvenlik Konseyi'nin yeniden reforma ihtiyacı vardır. Biz ne Almanya ne Japonya gibi kendimize daimi üyelik istemiyoruz. Biz Güvenlik Konseyi'nin tamamının reforme edilmesinin gereğini ifade ediyoruz. Okullar vuruluyor, hastaneler vuruluyor, yetimhaneler vuruluyor, sivil yerleşim yerlerini, hatta ambulansları hedef almak, nasıl oluyor da meşru savunma hakkı oluyor? 2008'de İsrail'deki seçimler öncesinde İsrail, Gazze'yi hedef tahtasına çevirdi. O zaman, birçok kardeşlerimizi zar zor buraya aldık, burada tedavisini de yaptırmıştık. 2008'den itibaren Gazze şeridi tamamen ablukaya alındı. Her türlü giriş çıkış yasaklandı. En temel, en insani ihtiyaçların bile karşılanması engellendi. Bir açık hava hapishanesi. Hep söylüyorum, belki bilmeyenleriniz vardır. Bir Tel Aviv ziyaretinde, Başbakanlığımın ilk zamanlarıydı, İsrail'e bir ziyaretimiz olsun dedik, gittik. Oradan da Filistin'e geçeceğim. Filistin'e geçerken yarım saat araba içerisinde bekledik. Neymiş, güvenliğimizmiş. Ne güvenliği, ben Filistin'e gidiyorum, kardeşlerimin yanına gidiyorum. Ben bu noktada sizden bir şey istemiyorum dememe rağmen yarım saat... Tabi bunu daha sonra uluslararası bütün toplantılarda gündeme getirdim. Siz busunuz; siz bir ülkenin Başbakanını sınır kapısında yarım saat beklettiğinize göre, kim bilir o Filistinlilere siz ne çileler çektiriyorsunuz. İşte Filistin'de seçimleri Hamas kazandığı zaman bildiğiniz gibi, seçimin arkasından bütün verilmekte olan paraları kestiler, Batı. Arkasından 35 tane üst lider kadrolarını İsrail hücrelerine tıktılar. Hala İsrail'de hücrelerde yatıyorlar. Bunların içerisinde Parlamento Başkanı var, bunların içerisinde bakanlar var, milletvekilleri var. Hala bunlar orada yatıyor. Ama unutturdular, unutturmaya çalışıyorlar.''