Oğluna 31 yıl sonra sarılmış gibi
12 Eylül'ün mahkum edildiği duruşmanın ardından 1983 yılında doğum günü olan 23 Ocak gecesi idam edilen Ali Aktaş'ın anne ve babasına yazdığı mektubun orijinali annesi Ganime Aktaş'a teslim edildi. Aktaş'ın o gece ailesine yazdığı mektubun varlığı Genelkurmay tarafından yıllarca reddedilmiş; Cumhuriyet 2008'de mektubu ortaya çıkarmıştı.
Cumhuriyet/Yurt Haberler ServisiTKP/ML üyesi olan Ali Aktaş, 12 Eylül askeri darbesinin ardından tutuklandı. Aktaş, 23 Ocak 1983’te 27. doğum gününde Adana Cezaevi’nde idam edildi. Aktaş’ın yazdığı son mektup sıkıyönetim komutanlığı tarafından “Sakıncalı” bulunarak ailesine teslim edilmedi. Cumhuriyet Gazetesi'nin İskenderun muhabiri Akın Bodur, 12 Eylül döneminde Adana ve Gaziantep bölgesindeki idamların anlatıldığı “4 İdam 1 Tanık” kitabını hazırlarken dönemin sıkıyönetim mahkemeleri görevlileriyle yaptığı görüşmeler neticesinde Aktaş’ın son mektubuna ulaştı.
Mektubun bir kopyasını alan Bodur, mektubu 25 yıl 7 ay sonra Aktaş’ın İskenderun’da yaşayan ailesine 2008 yılının Eylül ayında teslim etti. Oğlunun son mektubuna 25 yıl 7 ay sonra kavuşan 72 yaşındaki anne Ganime Aktaş, “Bu mektupla yüreğime bir yumruk saplanmış gibi oldu” derken gözyaşlarını engelleyemedi. Anne Aktaş, oğlu Ali Aktaş’ın yazdığı mektubun, infaz sonrası kendilerine verilmediğini, ama Adana 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görevli bir hâkimin, mektubun bir bölümünü, yaşamını yitiren eşi Abbas ve kendisine okuduğunu söyledi.
İŞTE O MEKTUP
Sevgili anacığım, sevgili babacığım bu satırlarımı yazıp bitirdikten sonra hayata veda etmiş olacağım ve belki bu mektubu yazıp bitirdikten sonra sizlere ya ulaşır ya ulaşmaz bu hususta da pek bir güvencim de yoktur. Çünkü yazıp da size yollayacağım bu veda mektubunun içeriği çok geniş veya kendilerince yasak olacaktır. Ulaşırsa dahi yine kendilerince politika icabı olacaktır.
Sevgili babacığım ve anacığım ben bir inanç uğrunda gidiyorum. Evet doğruluğuna inandığım bir inanç uğruna fakat bu inancım mevcut düzene karşı olmak, sömürü soygun düzenine karşı olmaktır. Ben bir davadan yakalanmış ve yargılanmış isem de bu işin yalnızca formalitesidir. Çünkü benim asılmam için koyulması gereken hukuken bir delil olması gerekir ki durum delil yetersizliğiyle de açık olmasına rağmen ve karar kanaat üzerine olmasına rağmen ben idama götürülüyorum. Evet ben söz konusu adam öldürdüğüm için değil emperyalizme, faşizme, sosyal-emperyalizme, sosyal-faşizme karşı yılmaz, usanmaz ve tavizsiz mücadelemden dolayı asılmaktayım. Evet onlar bizim nefes alışımızdan dahi korkmaktadırlar. Oysa ki ben maddi olarak yok olsam da manevi olarak yok olmayacağımı da biliyorlar. Evet ben ve benim gibiler inandıkları davaları uğrunda madden ölsek de, manen yaşarız, yaşayacağız, buna inancım tamdır. Ben ölüme gideceğimi delil etersizliği olmasa da dahi baştan beri biliyordum. Çünkü onlar kendilerinin yoka, mahfa götürecekleri halka ve devrime ihanet etmeyenlerin yüreklerinde derin bir korkudur. Ben yok olabilirim ama halkımın mücadelesi hiçbir zaman ölmez, öldürülemez. Halk bağrında nice tohumu tohumları türetmiş ve türetecektir. Evet ben ölüme giderken hayata erken veda etmekte olmama yanmaktayım, yoksa öleceğime değil. Her an her zaman ölümden korkmadım. Korkmayacağım da, çünkü ben anamdan babamdan, ben halkımdan korkusuzluğu acı içinde ızdırap içinde yokluk ve kıtlık içinde sabrı, sabretmeyi inançlarınla düşmana ahd yaşamayı, hem de başı dik ve gururluca yaşamayı ama bir saat daha, bir saniye daha.
Size çok şey yazmak istiyordum zaman zaman ama yazamadım. Nice yazacaklarımdan, nice söyleyeceklerimden ancak söyleyebilip yazabileceklerimden başka bir şey ne söyleyebildim ne de yazabildimse de bunu anlarsınız inancındayım.