Öfke ve Sağduyu...
cumhuriyet.com.trBazı çevreler ve kişiler “Tabuları kıracağız” derlerken kendi tabularını (siyasal, sosyal, sözde fikirsel ve de hurafeci, fanatik, dinsel tutumlarını) göz ardı ediyorlar.
‘Hiç bir şey öfke kadar insan düşüncesini saptırmaz’ der Montaigne (Denemeler, s. 262). Dilimizde de öfke baldan tatlıdır denir. Öfke bir beyinsel/duygusal tepkidir, hepimizin de başına gelir. Olgunlaşma ile azalır veya düzelir. Bugünlerde Türk ordusunun alışılagelmiş ve bazılarınca tabu gibi görülen; yeri, yapısı ve rolüne yönelik sözde tenkit ve saldırılar bazı çevreler, kişiler, medya ve de bazı siyasetçilerin kaleminde ve dilinde.
Üslup farklılıkları olsa da öfkeli duygular, bazen fikir kılıfına sarılarak ortamı kaplamış durumda.
Toplumun sağduyulu büyük kesimi bundan rahatsız. Esasen ordunun en üst düzeydeki görevlisi: “Bize karşı asimetrik savaş var” diyebiliyor ve rahatsızlığı ifade ediyor. Bu ölçüsüz ve olabildiğince öfkeli yaklaşım, dayanakları ne olursa olsun, hem yanlış hem çarpık ve hem de sakıncalı ve de sağduyudan da yoksun gözüküyor. Kim kimden intikam alıyor, böyle garabet olur mu? Çağdaş laik demokratik bir ülkede, ne ordu ne de diğer kurum ve kuruluşlar, hatta devlet tabu değildir. Bazı yönleriyle dinsel alan da buna dahildir.
Kuşku-karmaşa ortamı
Bizim kuşağımız 1960’tan beri olup biten askeri girişimleri ve sonuçlarını gördü, başkalarından öğrenmedi. Keşke ne bu girişimler (müdahaleler) ve ne de onlara yol açan nedenler olmasaydı.
Çağdaş demokratik ülkelerde ordularda da tenkit edilebilecek yönler, kusurlar hatta suç işleyenler de her kurum gibi olabilir; bu doğaldır.
Ancak yanlışları, olumsuzlukları nezaket ve nezahet, mantık ve hukuk içerisinde ele almak başka, topyekûn karalama ise başkadır ve sadece yakışıksız değil ilkeldir. Böylece yaratılmaya çalışılan kuşku/karmaşa ortamı demagoglar için de çok iyi bir zemin oluşturur.
Aslında bu türde öfkeli tepkiler son yıllarda sadece orduya yönelik de değil. Çağdaşlaşmayı benimsemiş, özümsemiş ve de hedeflemiş değişik kurum, grup ve kişiler çeşitli nedenler icat edilerek hedef tahtası yapılmışlardır.
Nitekim bunlar bazen özgür çağdaş yapılı bir kısım yükseköğretim kurumlarına, çağdaş yargı organlarına, bu düzeydeki idari zihniyet ve uygulamalara, siyasal kurumlara, siyasetçilere, derneklere, toplumsal kuruluşlara ve de nihayet çağdaş yaşam tarzına yönelebiliyor.
Öfkeli yaklaşımlar
Bazı çevreler ve kişiler “Tabuları kıracağız” derlerken kendi tabularını (siyasal, sosyal, sözde fikirsel ve de hurafeci, fanatik, dinsel tutumlarını) göz ardı ediyorlar.
Devrim girişimleri Cumhuriyetin başından beri zaman zaman direnç, öfke ve hatta başkaldırılar ile karşılanmıştır bu ve benzer çevrelerce.
Çünkü çağdaş düzeni kabul edemiyorlar, içlerine sindiremiyorlardı. Bu direnç, düşünce ve öfkeli yaklaşımlar hep sürdü ve sürdürüldü yıllardır. “Din elden gidiyor”, “Geleneklerimiz kayboluyor” gibi feryat ve sloganlar tahrip ve tahrik yöntemi olarak kullanılageldi genç cumhuriyette. Halbuki 80 yılı aşkın bu dönemde ne din elden gitti ve ne de zaman ve akılla örtüşen gelenekler büyük toplum kitlesi için.
Hurafeci, fanatik ve aşırı tutucu çevreler ve bunlara destek olanlar hariç.
Elbette pek çok devrim gibi Türk devrimi de halka sorularak, oylama ile ya da ulemadan icazet alınarak yapılmış değildir. Bu esasen devrimlerin doğasına uymaz. Çünkü onların daima zorlayıcı, mevcut düzeni bozucu içerikleri, yolları, yöntemleri olmuştur her zaman, her yerde.
Bir ölçüde tepeden inmedir ve bir azınlığın işidir devrimler. Bizde de böyle olmuştur. Fakat dirençler içerse de bir bakıma meclis iradesi belirmiştir.
Her devrim gibi Türk devriminin de arkasında ve yanında etken bir güç olması doğaldır. Nitekim ulusal, demokratik hedefli devletin oluşmasında bir yandan ulusal meclis diğer yandan bizzat devlet ve onların ulusal kurtuluş savaşı içinde yeniden gelişmiş, oluşmuş, şekillenmiş ve yeni düzene, devrimlere inançlı ve destek olan ordusu yer ve rol alageldi. Buna vesayet denemez, sadece tarihsel bilinç ve rolü ile ilişkili tutumu ve anlayışı denilebilir.
Tutucu ve eski düzen özlemcileri için Türk Silahlı Kuvvetleri hep hedef olagelmişti. Ancak son yıllarda bu eskilere, liberal-aydın, ikinci cumhuriyetçi, bölücü odaklar, vb. sağdan soldan, aşağıdan yukarıdan özlem ve hedefleri muğlak, karışık ve bazen de gizli; yazar çizer takımı, siyasetçi, akademisyen sıfatlılar, düşünürlükleri kendilerinden menkul birtakım kişiler de eklendi. Tüm bunlara karşın laik, cumhuriyete bağlı o çok sağlam kurum elbette bu saldırıları yanıtlayacak güçtedir. Fakat gene de onun hakkını vermek, değerini belirtmek bir vatandaşlık görevidir ve de en başta devlet ve hükümetin görevidir. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri devletin bir rüknüdür.
İster kişiler ister başka kurumlar bu gö-revi yapsın ya da yapmasın Türk ulusu büyük çoğunluğu ve ordu/millet bütünlüğü içinde onun değerini, yerini, önemini bilir ve de en sarsılmaz dayanağıdır.