Nükleer çöplüğün yeni adresi: Toroslar
Türkiye, nükleer yakıt üreten gelişmiş ülkelerin bakış açısıyla üçüncü dünya ülkesidir. Dolayısıyla Toros Dağları silsilesi, Akkuyu'da kurulacak nükleer çiftliğe yakınlığı nedeniyle nükleer yakıt atıklarının en iyi saklanabileceği yer olarak görülmektedir .
cumhuriyet.com.trFukuşima Daiçi nükleer santralındaki patlamaların nedeninin hidrojen gazı birikimi olduğu bildirildi. Öte yandan 1979’da ABD’de Three Mile Island Adası’nda meydana gelen ve dünyanın en büyük üç nükleer patlamasından biri olan patlamaya da hidrojen gazı birikimi yol açmıştı. Ne var ki ABD’deki patlamanın nedeni deprem değil, soğutma suyundaki arıza idi.
Depremin hemen ardından Fukuşima santralının dört reaktörü durduruldu... Sonuçta reaktörler soğutulamadığı için aşırı ısınma tehlike yarattı. Fukuşima ve Three Mile Island kazalarında olduğu gibi şimdilik en büyük nükleer kaza olarak gözüken Çernobil nükleer santralındaki kazanın da önceden öngörülmesi mümkün değildi.
Yaşanan üç büyük nükleer kazanın teknoloji ile alakası olmadığı ortada. Ve henüz nükleer santralı bulunmamasına rağmen dünyanın 20 büyük nükleer kazasından birinin de Türkiye’de gerçekleştiğini anımsayalım: 1999 yılında hurda diye satın aldıkları konteynerin içinden radyoaktif madde çıkan aynı aileden 13 kişi yoğun radyasyona maruz kalmıştı. Fukuşima’daki nükleer felaketten sonra dünyanın birçok ülkesinde nükleer santrallarının tartışılmaya başlanması gibi süreçlere karşın, Türkiye’nin Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurma ısrarı nereden kaynaklanıyor?
Sınırsız Tüketim Arzusu
Kapitalist sistem her meta gibi enerjinin de sınırsız üretimine dayanır, çünkü enerjinin kullanımı ile hem üretim hem de tüketim yaratacaktır. Uyandırılan taleplerle enerji tüketiminin sürekli kılınıp sistemin kendini yeniden üretmesi sağlanır. Üretim süreçlerinin bütünlüğünden kopartılan bireyler için sunulan kendini var etme yolu tüketimdir. Birer tüketici olarak kendini var eden, tüketiciliği esnasında sosyal ilişkiler kuran birey kendisine yabancılaşmakta, bireylerin temel gereksinimleri dahi sorgulanamaz olmaktadır.
Örneğin Japonya’daki felaketin sorumlusu deprem de tsunami de değil, enerjinin sınırsız üretimine ve tüketimine dayanan kapitalizmin kendisidir. Japonya’nın büyük şehirlerini gereksiz yere aydınlatan reklam panolarını günün 24 saati parlatmak için aşırı enerji üretimine ihtiyaç vardır. Ama aynı Japonya’da yüzde 30’luk bir tasarrufla en az on tane nükleer santral yapılabilir. Bu tür felaketlerden çıkış yolları enerjinin sınırsız tüketiminden değil, insanların gereksinimlerine yönelik enerji politikalarından, başka bir ifadeyle enerjinin değişim değeri olarak değil, kullanım değeri olarak görülmesinden geçer.
Akkuyu’ya kurulması düşünülen nükleer reaktörün yanına, nükleer yakıt fabrikası, nükleer zenginleştirme ve nükleer işleme tesislerinin de kurulacak olması, hatta bu tesislerin nükleer santralın bir parçası gibi görünmesi bizleri yanıltmamalı çünkü uluslararası nükleer lobi, Akkuyu nükleer alanını bir nükleer çiftliğe çevirmeyi düşünmektedir.
Bununla birlikte bir başka büyük tehlike şudur; ABD senatosu tarafından onaylanan Fransa ile yapılan ikili anlaşma, üçüncü ülkelerde nükleer yakıt zenginleştirmesi tesisi kurulmasını amaçlamaktadır. Öte yandan ABD, Nevada eyaletinde Yucca Dağı’nda çok ciddi bir yatırım yaparak nükleer atıkların saklanacağı tesise şimdiye kadar 11 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. ABD’nin yeni başkanı Obama göreve geldiğinde uzmanların hazırladığı rapor ve senatonun kararıyla o yatırımları nükleer atıkların saklanması için güvenli olmadığı nedeniyle durdurulmuştur. Durdurma kararı üçüncü ülke arayışlarını hızlandırmıştır. Söz konusu ülke de bulunmuştur.
Türkiye, nükleer yakıt üreten gelişmiş ülkelerin bakış açısıyla üçüncü dünya ülkesidir. Dolayısıyla Toros Dağları silsilesi, Akkuyu’da kurulacak nükleer çiftliğe yakınlığı nedeniyle nükleer yakıt atıklarının en iyi saklanabileceği yer olarak görülmektedir (ABD’nin Nevada eyaletindeki Yucca Dağı’ndaki iptal edilen sistem Toros Dağlarına taşınacak). Anadolu’nun güneyinde yer alan Akkuyu’nun bağlı olduğu Mersin ilinin deniz suyunun yıl içindeki sıcaklıklarına bakıldığında (Tablo: I) deniz suyu sıcaklıklarının nükleer santralın soğutma sistemini, yüksek deniz suyu sıcaklığı nedeniyle soğutacak nitelikte olmadığı görülür. Sıcak deniz suyunun soğutulması için gerekli tesisin kurulması, santrale büyük bir ek maliyet getirecektir. Bu durumda Akkuyu’nun seçilmesinin başka nedenleri olmalı.
Bugün siyasi iktidarın Akkuyu’da nükleer santral tesisi kurmak istemesinin ve bu yöndeki ısrarlarının nedeninin, uluslararası nükleer lobilerin yaptıkları çalışmalar ve yönlendirmeler olduğu söylenebilir. Oysa nükleer santrallardan elde edilecek enerjinin dört beş katı kadar enerjinin basit bir yatırımla elde edilebililir. Örneğin TEDAŞ rakamlarına gör, elektrikte kayıp, kaçak miktarları Türkiye’de yüzde 15’ler civarında. Bu oran AB ve OECD ülkeleri ortalamalarına çekildiğinde elde edilecek yüzde 7-8’lik tasarruf, nükleer enerjiden sağlanacak elektrik kapasitenin çok üzerinde olacaktır.
Sonuç olarak yapılması gereken oldukça basit. Başta güneş enerjisi teknolojileri olmak üzere tüm yenilenebilir enerji kaynaklarını ve teknolojilerini, kapitalistlerin esasen fosil kaynaklara ve nükleer fisyon teknolojisine dayanan tercihlerine itibar etmeden devreye sokmak olacak.