Nihilizmin Sefaleti...
cumhuriyet.com.tr
Tarihi günümüzün görme üstünlüğüne sığınıp üstünkörü değerlendirmeye kalkışma, kimi gelgeç değer yargılarıyla geçmişe şaşı bakma, Türkiye tarihini sadece Cumhuriyet sonrasıyla kısıtlama, Cumhuriyetin kuruluş yıllarını demokratik olmamakla küçümseme, her türlü etnik saplantı, toplumun ileri götürücü, devrimci güçlerini salt Spartaküs ve Celali isyanları ile, Şeyh Bedrettin ile sınırlama, Shakespeare’i Yahudi düşmanlığıyla, feminizm karşıtlığıyla suçlamaya yeltenme, hep bu tarihsel bağlamdan uzak, postmodernist, anarko-nihilist, sınıf ekseninden kaymış hastalıklı bakış açısının ürünleridir.
Sosyal normların patlatılması insan ‘bilincini genişletir’miş. Patlatılması gereken kurallar arasında ‘önüne gelenle seks yapmak’ da varmış. Böyle diyor medyatik yazarlarımızdan biri...
Bir başkası ‘Erdem, korkan adamın mazeretidir’ buyuruyor.
Öfkesine gem vuramayıp dışkısını bir kovaya doldurduktan sonra eşinin başından aşağı boca edenini de okumuştuk bir ara...
Gazete yöneticiliği ile pavyon sahipliğini birbirine karıştıranı da gördük. Aralarına yeni katılan kalem arkadaşlarını pavyona düşmüş namuslu kadınlara benzetecek kadar ölçüyü kaçırmıştı.
Ne oluyor? Toplumca bir çılgınlık nöbeti mi geçiriyoruz diye düşünürken şu satırlar ilişti gözüme:
“Bu mutlu 29 Ekim’i niye atladık? Nihilist olduğumuz için mi? Yerleşik her şeye karşı nefretle dolu olduğumuz için mi?”
“Ona ne şüphe? Ha şunu bileydin!” diye geçirdim içimden.
Umutsuzluğun ideolojisi
Nihilizm konusunda ciltler dolusu kitap yazılmıştır. Yerimizin elverdiği ölçüde bazı yönlerine değinelim:
Nihilizm ‘hiç’ ya da ‘hiçlik’ kökünden gelir. Alman filozof Heidegger, nihilizmi ‘insanın normal hali’ sayar. Heidegger’e göre, varlığın bir anlamı olmadığı, hiçlikten gelen insan dünyaya rasgele ‘fırlatılmış’ olduğu için yaşam bir anlam taşımaz.
Nihilizm bir dünya görüşünden çok bir yaşam tarzı ve ruh halidir. Sonu belirlenemez bir karmaşa ve kargaşa olan yaşam karşısında olumsuz bir tavır takınma durumudur.
Yaşam sonu belirsiz bir kargaşa olunca, tünelin ucunda herhangi bir ışık belirtisi gözükmeyince insan umutsuzluğa kapılır. Umutsuzluğa kapılan insan, kendi zihnindeki karanlığı sanki bütün toplum yaşıyormuş gibi çevresine karamsarlık saçar.
Nihilizm otorite tanımama konusunda anarşizm ile örtüşür. Her iki eğilim de otoriteyi birer kelepçe ve tasma olarak görür. Nihilizm daha çok umutsuz bir ruh hali ise, anarşizm bu umutsuzluğun üzerine dünya görüşü diye geçirilmiş eğreti bir kılıftır.
Nihilist yurtsuzdur. Kendini yurdunda saymadığı, çevresine yabancılaştığı için yurtseverlik gibi bir kaygısı yoktur. Kozmopolitliği enternasyonalizm sanır.
Dışa ve içe dönük yıkıcılık
Çevredekilere duyulan tiksinti anarşizm şeklinde dışa yönelik yıkıcılığa dönüşür. Anarşizm, başkalarına acı vermekten duyulan bir zevk, bir tür sadizmdir. Nihilizm ise daha çok içe dönük bir yok ediş, kendine verdiği acıdan zevk alış, bir çeşit mazoşizmdir.
Anarşizm aktif bir yıkıcılık, nihilizm ise alt benlikte yatan saldırı içgüdüsünü bastırma yöntemi, edilgin (pasif) bir yok oluştur diyebiliriz. Dışa dönük yıkıcılık, ortak değerleri yadsıma, ulus, devlet, parti gibi her türlü örgütlü yaşamı ret, genellikle şiddete götürür; oradan da terorizme kapıyı aralayabilir.
Yaşamın anlamsızlığı, içe dönük nefret ise çoğu kez deliliğe, oradan da intihara yol açar. Acı çekmekten zevk alan Nietzsche, “Öldüremeyen yara beni güçlendirir” der. Albert Camus ise intiharı yüceltir; “Şu anlamsız dünyada yapılacak en anlamlı iş çekip gitmektir!’ der. Nihilistlerin bir bölümü dünya nimetlerinden el ayak çekmeyi savunan mistik Budistlere yakındır.
Turgenyev’in “Babalar ve Oğullar” (1862) romanının kahramanı nihilist Bazarov, otorite ve ilke tanımaz; her şeyi yadsır. Oscar Wilde’ın “Nihilistler” (1880) adlı oyunundaki kahramanı Vera “Her şeyi yok etme ve öç alma zamanı geldi” der.
Nihilizm yerleşik düzene karşı savaş açar görünür. Ama bozuk düzene karşı mücadele eden gerçek devrimcilerin ayağına çelme takma işlevi görür. Marx ve Engels, Rusya’da nihilist Neçayev’in, anarşist Bakunin’in tutumunu Rus devrimcilerinin güvenliğini tehlikeye attıkları için şiddetle eleştirir.
Günümüzde anarşizmin de, nihilizmin de toplumsal bilimlerdeki yansıması, sosyalizmin geçici gerilemesiyle gemi azıya alan postmodernizmdir. Postmodernizm artık büyük doğruların, kapsamlı anlatımların değil, tekil öykülerin geçerli olduğunu öne sürer. Nesnel bütünsel bir gerçek olmadığını, herkesin kendi doğrusu olduğunu vurgular.
Aydınlanma ülküsünü, insanlığın büyük özverilerle elde ettiği kazanımları yadsır. Evrensel değerler olmadığını, bilimin abartılmaması gerektiğini savlar.
Yapısökümcülük ise postmodern yaklaşımın sözüm ona eleştirel gözle tarihsel metinlere uygulanması, tarihin didiklenmesidir. Göz boyayıcı bu eşelemeden ne yazık ki çalışanlar değil, hep egemen sınıflar yarar sağlar.
Tarihe şaşı bakmak
‘Siyaseten doğruculuk’ (political correctness) ise postmodernizmin uygulamadaki tutum ve eylemidir. Bütüncül nesnel bir gerçek olmadığına, herkesin gerçeği ayrı ayrı olduğuna göre, evrensel değerler yok, değişik kültürler, farklı etnik kümeler vardır.
Tarihi günümüzün görme üstünlüğüne sığınıp üstünkörü değerlendirmeye kalkışma, kimi gelgeç değer yargılarıyla geçmişe şaşı bakma, Türkiye tarihini sadece Cumhuriyet sonrasıyla kısıtlama, Cumhuriyetin kuruluş yıllarını demokratik olmamakla küçümseme, her türlü etnik saplantı, toplumun ileri götürücü, devrimci güçlerini salt Spartaküs ve Celali isyanları ile, Şeyh Bedrettin ile sınırlama, Shakespeare’i Yahudi düşmanlığıyla, feminizm karşıtlığıyla suçlamaya yeltenme, hep bu tarihsel bağlamdan uzak, postmodernist, anarko-nihilist, sınıf ekseninden kaymış hastalıklı bakış açısının ürünleridir.
Örneğin nihilist Max Stirner, “Erkek de, kadın da benim hazzımın nesnesidir” der. Nihilistin hayatta kendi egosundan başka kutsal bir değer yoktur.
Tanınmış bir sanatçıyı dağa kaçırıp seks kölesi yapmaktan söz eden medyatik yazarın hayal gücünün genişliği de ancak böylesine marazi bir hazla sınırlı olsa gerektir. Bencil tutkular, dizginlerinden boşanmış hastalıklı fantezilerin gerçekleştirilmesi umudu aklın yerini alınca ahlak da, özdenetim de defterden silinir; ‘erdem mazeret olmaktan çıkar’. Utanma duygusu yok olduğu için artık her şeye izin vardır.
Çocukluğu aile sevgisinden yoksun geçmiş, örneğin gözde bir yatılı okula ‘fırlatılıp atılmış’ şımarık zengin çocuklarında hayata karşı bu tür hastalıklı, huysuz, hırçın, serkeş ve çıkıntı tavırlar çokça görülür.
Anarko-nihilizmin sanattaki izdüşümü ise dadaizm, fütürizm, sürrealizm gibi akımlar, ‘dekadans’ diye bilinen yozlaşmış bir bohem yaşamıdır.
Uyuşturucu tutkunluğu, alkolizm, her çeşit cinsel sapkınlık, mazoşist ‘fantezi’ler en dibe vuran bir yozlaşmanın günlük yaşamdaki iç öğürtücü kokularıdır.
Yazarın patlatılacak normlar arasında saydığı ‘önüne gelenle seks yapma’ özlemi, işte bu kokuşmuş yaşam tarzının en bayağıca dışavurumudur. Şaşacak bir şey yok. Çünkü anarko-nihilist kafa, bir kadın budu ya da dilber dudağı için vatanını satmaya hazır olduğunu zaten ta baştan ilan etmiştir.
O artık ‘yerleşik her şeye karşı nefretle dolu’ umutsuz bir vak’adır.
Cavlı ÇULFAZ Siyaset Bilimci