Nara benzerdi, çoktu...
Kendi hayatını da bir sanat yapıtına dönüştürebilen şair Oktay Rifat 100 yaşında.
Turgay Fişekçi100 yıl önce bugün, çağdaş şiirimizin doruklarından Oktay Rifat, Trabzon’da doğdu. Ankara Erkek Lisesi’nde okurken tanıştığı Orhan Veli ve Melih Cevdet’le birlikte kurdukları “Garip” akımıyla şiirimizdeki en büyük yenilik hareketlerinden birini gerçekleştirdi.
Garip sonrasında da “Perçemli Sokak” ve “Âşık Merdiveni” kitaplarıyla İkinci Yeni akımına koşut, “gerçeğin gündelik düzenini değiştirmek” olarak adlandırdığı yenilikçiliğini sürdürdü.
1966’da yayımlanan “Elleri Var Özgürlüğün” kitabıyla, geçirdiği bütün yenilik arayışlarının ardından gelen “başyapıtlar dönemi” diyebileceğimiz büyük yaratıcılık yılları geldi. “Şiirler”, “Yeni Şiirler”, “Çobanıl Şiirler” gibi yapıtlarında, Türkçenin ses zenginliği, sınırsız imge zenginliği bir aradaydı.
Yaşadığı yıllarda şiir tartışmaları içinde de yer almış, toplum, birey ve şiir üstüne en çok düşünmüş, şiir uğraşının toplumsal yararını da gözetmiş ozanlardandı. “Şiir, sosyalizm ve yalandan sakınma bana kişiliğimin temel direkleri gibi görünür” demişti bir konuşmasında.
“İyi”nin ve “güzel”in ardında, kendini ve şiirini yenileye yenileye büyük bir şair hayatı yaşadı Oktay Rifat. “Her şey insan içindir” diyordu, “Bilgi de, sanat da insan için. İnsanın, tabiatın ve toplumun yıkıcı kuvvetlerini yenerek daha rahat, daha kolay, daha insanca yaşaması için. Bu ana kuralın tersine kürek çekmek şairliğe sığmaz gibi geliyor bana.”
Şiir üstüne yapılmış belki de en güzel tanımlardan birini de, Metin Eloğlu’nun bir sorusuna verdiği yanıtta söyledikleriyle ona borçluyuz: “Şiir olmasaydı, yaşama dediğimiz oluşun çarklarından biri eksilirdi. Belki kıyamet kopmazdı ama insanlar sevişemez, öpüşemez, beğenemez, yarınların yeni düzenine şiirli dünyanın hızıyla kavuşamazdı.”
Oktay Rifat, 18 Nisan 1988’de öldüğünde Türk şiiri, doruklara ulaşmış bir ozanını yitirmişti. On altı şiir kitabı, üç romanı, Fransızcadan çevirileri yayımlanmış, çeşitli sahnelerde oyunları oynanmıştı.
Bir şiirinin adı gibi, “Nara Benzer”di, çoktu. Çokluğu, yalnızca yetenekli bir sanatçı olması değil, bu yeteneğini, insanlık kültürünün, bilgi ve deneyiminin bütün unsurlarıyla, kısacası insan olmanın o yüce değerleriyle buluşturup, kendi hayatını ve kişiliğini de bir sanat yapıtına dönüştürebilmiş olmasındaydı.
Bu yüzden Oktay Rifat, yalnızca birbirinden güzel şiirlerin değil, aynı zamanda örnek, güzel bir hayatın da simgesi oldu.
AĞZIMIN TADI
Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum.
SON SÖZ
Boğazından lıkır lıkır geçen
Şu suyun kıymetini bil
Nedir ki bu mavilik deme
Pencereden görebildiğin kadar
Göğün kıymetini bil
Kıymetini bil çiçek açmış bademin
Güneşli odanın çamurlu sokağın
Beyazın siyahın yeşilin
Pembenin kıymetini bil
Dirilik öyle bir şey yürekte
Sevinçle çırpınır
Kavak yelleri eser insanın başında
İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
Halk için girişilen savaşta
O korkulu sevincin
Öfkenin kıymetini bil
Bil ki bu
Budur işte
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil.