Müziğin istenmeyen çocukları
Onların derdi ne piyasaya yönelik besteler yapıp para kazanmak, ne de rock dünyasının yakışıklı simaları olarak bilinmek. Sadece sesli düşünmek, şarkı söylemek, hissetmek istiyorlar. Hidayet Can Özcan (vokal), Caner Öner (bas gitar), Caner Akova (gitarlar) ve Kuzey Ekrem (davul)'den oluşan 80Kalibre inatla kendi sesini duyurmaya devam ediyor.
cumhuriyet.com.trOnların müzik yapma nedeni, ne para ne de şöhret. Sadece sesli düşünüyor ve isyanlarını dillendiriyorlar. İşte karşınızda 80Kalibre...
Grup nasıl kuruldu?
Hidayet Can Özkan: İlk önce Caner’le beraber Dergidene adlı grupta çalmaya başladık. Dergidene grubunun vokali Damla Cankurtaran sesimi denememi önerdi. Ümit Yüceltaş’la (davul) beraber bir deneyelim dedik. Sonra Andaç Karabulut’la karşılaştık, tarzını sevdik. Biz de zaten 80’ler kafasındaydık. Ümit, Andaç, ben, Caner birlikte grubu kurduk. Okulda bir sürü projede birlikte çalıştığım Alp Soğancı’yı da aldık, çalışmalara başladık ama grup üyeleri sürekli değişti. Sonra Caner Akova geldi (gitar). Özellikle davulcumuz çok değişti. Hem teknik açıdan hem de disiplin açısından bize yeterli gelecek birisini aradık. En sonunda Kuzey‘i bulduk .
Yaptığınız müziği “heavy metalin yurdumuz örf ve âdetleriyle harmanlanmış biçimi” olarak tanımlıyorsunuz.
H. Özkan: Türkiye’de küçük heavy metal, trash grupların hepsi alkol, seks, uyuşturucu gibi bize uymayan şeylerle anılıyorlar. Böyle şeylerle işimiz yok ve bu kültür Avrupa’dan geliyor.
Caner Akova: Örf, âdet derken büyüklere saygı, küçüklere sevgiden bahsetmiyoruz. Örf, âdet yerine kültür kelimesini kullanmak daha doğru. Kültürümüzün yaptığımız müzik üzerinde etkisi çok fazla.
H. Özkan: Biz tamamen heavy metal yapamayız, çünkü Avrupa’da doğmadık. Toplumda deneyimlediklerimizi kullanarak müzik yapabiliriz.
C. Akova: Yaptığımız müziği aslında myspace ve diğer sitelerde Türkçe Metal olarak adlandırıyoruz.
H. Özkan: Böyle tanımlamalar yapınca da faşist falan diyenler var, ama alakası yok..
Müzikal açıdan Pentagram ile çok fazla benzetiliyorsunuz.
H. Özkan: Tek benzerliğimiz onlar gibi oryantal gamları kullanmamız. Türkiye’de bu müziği ilk onlar yaptığı için benzetilecektir. Biz yepyeni bir müzik tarzı yaratmadık. Ağır eleştirilere maruz kalmamak için çıkartacağımız demoda bu tarz şarkılar olmayacak.
C. Öner: Öyle bir duruma geldi ki eleştiriler… Sanki Pentagram‘ın müziklerini alıp üzerine başka sözler yazıyormuşuz gibi…
C. Akova: İnsanlar çok büyük emekler, büyük paralar harcayıp beste yapıyorlar ama o besteler birkaç forumdaki ağır eleştiriler arasında eriyip gidiyor. İlk parçalarımızdaki Doğu-Batı sentezi bilinçli olarak yapıldı. Türk insanına en çok hitap edecek şey Doğu müziğidir, biz de sempatik görünmek istedik.
Konserlerinizde cover çalmamanızın belirli bir sebebi var mı?
H. Özkan: Çok fazla bestemiz olduğu için covera zaman kalmıyor, aslında.
C. Akova: Türkiye’de amatör bir grupsanız, tanınmanın en iyi yolu cover çalmaktır. İyi eleştiri alma ya da değerlendirme ölçünüz coverdır ama bu, grubun sounduna ne kadar katkı yapar ki? Biz insanlara kendi yaptığımız müziği tanıtmaya çalışıyoruz. Önemli olan Metallica’nın, Dream Theatre’ın şarkılarını ne kadar iyi çaldığımız değil. Cover çalmadığımız için tepki çektiğimiz de oldu ama insanlar bizi kabul edene kadar kendi bestelerimizi çalmaya devam edeceğiz.
H. Özkan: Cover yaparak bir yerlere gelen gruplar var ama bizim gelmek istediğimiz nokta orası değil. Barlarda çalmama sebeplerimizden biri de bu. Sahnede kendi bestemizi çalarken arkadan birisi “Slayer” diye bağırıyor. Bu çok sinir bozucu.
Neredeyse tüm şarkı sözlerinizde güçlü bir isyan var.Sanki kafese kapatılmışsınız ve oradan çıkmanızı engelleyen şeyler var. Bu çaresizlik nereden kaynaklanıyor?
H. Özkan: Sözleri yazarken hep birlikte düşünüyoruz. Ben önce bir taslak hazırlıyorum. Benim yaşadıklarımı kısmen arkadaşlarım da yaşadığı için beni anlayabiliyorlar. Çaresizliğimiz gerek ailevi, gerek yaşadığımız ilişkilere dair. Türkiye’de inatla müzik yapmaya çalıştığımız için zaten çıkmazın içindeyiz.
C. Akova: “Kurtul Zindanından” gibi kimi şarkılarımız doğrudan müzik piyasasına ve dinleyicilere yazılmış. Şarkı saçma sapan müzik yapanlara karşı isyanımızı gösteriyor.
Bu isyanın politik bir yanı yok mu?
H. Özkan: Politikayla işimiz yok, bu sanatçının görevi değil. Bunu misyon edinmek bunu kullanmaktır. Zaten hiçbirimiz siyasetin içinde değiliz.
C. Akova: Herkes bir görüşe sahiptir ama bunu sahnede haykırmak doğru gelmiyor bana. Bunu dinleyicilere empoze etmeye çalışmanın anlamı yok. Müziğin işi de bu değil.
On sene sonra grup olarak kendinizi nerede görüyorsunuz?
H. Özkan: Radyoda 80Kalibre’nin şarkıları çalarken, çocuğuma dinletmek istiyorum.
C. Akova: Sonuçta bu bireysel bir tatmin. Birşeyi sunduktan sonra yaptığınız şey artık tamamen sizin değildir. Ürettiğinizin insanlar tarafından beğenilmesini beklersiniz. Bu işin sonunda iki yol var, ya insanların konserlerde merakla beklediği bir grup olacaksınız ya da arada “Hadi abi bir stüdyoya girelim” deyip müziği hobi gibi yapacaksınız.