Merhemi tükenmiş aşklar

Ömer Özgüner, ilk romanı Başkasını Seviyorum'da günümüz orta yaş erkeğinin kadın ve birçok konudaki doyumsuzluğuna parmak basıyor. Aradığı kadını bulduğunu sanıyor ama arayışını bitirmiyor. Arabası oluyor ama daha iyisini istiyor. İşi var ama daha çok para istiyor.

cumhuriyet.com.tr

'Başkasını seviyorum' dedim. Elinde her zaman olduğu gibi, akşam yemeğinden sonra getirdiği tatlı tabağı vardı. Söyler söylemez 'Çok ani oldu' diye düşündüm. Durup dururken ağzımdan çıkan saçma cümlelerden biriydi sanki. Saçma ama gerçek. Bunu yaşayan kime o anda saçma gelmez ki bu cümle. Ama aşk denge gözetmez. Karşısındakini düşünmez. Bencildir aşk. Kendini düşünür sadece. Aşk iki kişiliktir ama tek kişilik düşünür. Çekip gitmeye karar verdiğindeyse hiçbir güç durduramaz. Bir zamanlar yaşadığı tenin, yüreğin çekeceği acılar onu ilgilendirmez. O, kendine açtığı yeni kapıdan içeri girmiştir bir kere. Yeni başlangıçların peşindedir.
 

Ömer Özgüner'in ilk romanı evliyken bir başkasına âşık olan Yavuz'un hikâyesini paylaşır okuyucuyla. Hikâye, Yavuz'un karısı Hande'ye söylediği aynı zaman kitaba adını veren 'Başkasını seviyorum' cümlesiyle başlar. Günlük hayatımızda kullandığımız ve karşımızdakine söylediğimiz, en acıtıcı, en yakıcı, en gerçek ve en zor cümle. Söyleyen bile söyledikten sonra bunu nasıl söyleye bildiğine hayret eder. Çünkü etkisi o kadar ağırdır ki. Başka bir hayatın, zor günlerinin başlangıcının da habercisidir bu cümle. En azından bir taraf için.

Ten merhemi bulunuyordu

'Başkasını seviyorum', Yavuz'un karısına söylediği bu cümle, bir sonu haber verirken aynı zamanda yeni bir aşkın; Aylin Duru'yla başlayan yeni bir aşkın habercidir. Hikâye bu başlangıçtan sonra, Yavuz'un geriye dönüşlerle hatırladığı ilk aşkından başlayarak o güne kadar yaşadıklarını aktarır. İlk aşkı Belgin'dir ve bir ihanetle sona erer. Babasının görevi nedeniyle oturdukları askeri lojmanlarda Belgin'e âşık olur. Bu aşkın sona ermesi kaçınılmazdır çünkü çocuk denecek yaştadırlar. Biter tabii ki. Ama Yavuz'un bu bitişten çok canı yanar. 'Zamanla insan teni kendi merhemini buluyordu, ama ilk yanık çok acıtıyordu' saptamasını da bu aşkını yaşarken yapar. Evet ten merhemini buluyordu ama bir gün geldiğinde merhemi mi tükeniyordu. Aşklar belki de tenin merhemi tükendiğinden hızla değişiyordu. Belki de merhemler çoğalıyordu. Gerekçeler kolaylaşıyordu.

Ortaokul yıllarındaysa Şule vardır onun hayatında. Yavuz ilk öpücüğünü Şule'nin dudağına kondurur. 'Dudağım dudağına değdiğinde kâğıt gibiydi. Akasya tadı vardı. Ayıp bir şey yapmanın verdiği korku hariç hiçbir şey hissetmedim' cümleleriyle aktarılır bu ilk öpücüğün geride bıraktıkları. Kahramanımızın ilk gençlik yıllarında, kolejler yoktur. Cep telefonu, Facebook, arkadaşlık siteleri, hızlı arabalar, pahalı kol saatleri yoktu. Sevgiliyle buluşulacakların gidecekleri tek mekân pastanelerdi. Kızların hepsi gazoz içerlerdi o yıllarda. Parasızlık kadar alınacak şeylerin azlığı da sorundur. Ama bütün bunlar aşkların yaşanmasına engel değildir. Hayatın doğal akışı içinde Şule ile Yavuz'un hikayesi de hüsranla sona erer. Yavuz yine aldatılmıştır.

Çocukluğunun küçük kasabası, Edirne, yalnızlığında sığındığı romanları geride kalır günü geldiğinde. Genç yaşta bir prodüksiyon şirketinde mevki sahibi olur. Önemsediği gibi, marka kol saatleri, ev bark ve 'Bi-em-dabılyu' dediği lüks arabası da. Kadınları sever ama en sonunda bir denge kurabileceğine inandığı Hande'yle evlenir.

Bütün bunlar 1980 darbesinden sonraki yıllara denk gelir. Bu yanıyla Yavuz, iki arada bir derede kalmış kuşağın da temsilcisidir. Roman kahramanının çocukluğu ülkenin dünyaya kapalı olduğu, ahlaki değerlerin henüz tümden yitip gitmediği, mütevazı yaşam koşullarının hüküm sürdüğü bir dönemde geçmiştir. Gençliğine denk gelen yıllardaysa, bir zamanlar dünyaya kapalı diye eleştirilen ülke dışa kapılarını açmıştır artık. Yoksunluk yerini birileri için bolluğa bırakmıştır. Ama, artan bir tempoyla büyüyen bir tüketim toplumunun tam ortasında bulmuştur kendini Yavuz. Üstelik yoksuldur.'Satın alınacak şeylerin azlığını' sorun eden bir kuşağın bireyi olarak Yavuz, çeşitli işlerde çalışıp şansını denedikten sonra bir reklam ajansında başarıyı yakalar. Çok para kazanır ve dilediği her şeye sahip olur. Son model arabaya, bir eve, bir tekneye. İstiridyenin içine tek taş yüzük koyarak evlenme teklif ettiği, çikolata fıskıyelerinin aktığı son moda bir kır düğünüyle evlenir Hande'yle.

'Bütün kadınlarda annemizi arıyorduk'

Hande çok uzun yılların ardından aradığı kadındır. Onunla evliliğini değerlendirirken şu toplumsal saptamaları da yapar Yavuz; 'Çünkü biraz okumuş yazmış, iyi bir gelir sayesinde paraya alışmışların ortak bir arayışı vardı: Hepimiz tanıdığımız, kuvvetli kadın haklarının bilincinde yumurta bile pişirmekten aciz, kariyer hırsıyla yanıp tutuşan kadınlarla yaşamıştık. Yıllarca. Yaptığı vasat yemeğin ardından erkeği, 'Hadi bulaşığı da sen yıka' eşitliğine çağıran kadınlardan sıdkımız sıyrılmıştı. Bütün yalanlarımıza rağmen aslında annemizi arıyorduk kadınlarda. Bereketli yemekleriyle, eskileri yenilemeleriyle, kıt kanaat geçinmeyi beceren o muhteşem anneleri. Beyhude bir arayıştı. Aldatıldığı halde medenice ayrılan yemeği yedikten sonra bulaşığı yıkayan, eve misafirliğe gelen ailesinin çarşaflarını sermekle mükellef kılınan erkeklerdendik.' Hande'yle dengeler üzerine kurmuştur evliliğini. Ancak yapımcısı olduğu popüler dizinin güzel yıldızı Aylin Duru'yla yakınlaşması, bu dengeyi altüst eder. Bir yandan da kendini ve geçmişini sorgular. Artık Yavuz'u zor günler beklemektedir.

Dizi oyuncusudur Aylin. Çok güzeldir. Bu vasıflarıyla Yavuz'un dikkatini çekmesi normaldir. Aylin'e âşık olur Yavuz. Bu da tam da günümüz erkeğinin peşinde olduğu bir durumdur. Hangi yaşta olursa olsun, genç güzel kadın arzular. Hikâye, günümüz popüler kültürünün, geçen zaman, yıpranan ilişkiler, dinmeyen arzular ve her şeye rağmen neden ve nasıl devam ettiğimize dair bir ipucu peşindedir.

Günümüz insanının yaşamı çoğunlukla başarı hırsının peşinde geçer. Bu hırs, mutlulukları tümüyle tüketmeye endeksli bir hayat sürdüren ve bugün orta yaşını süren bir kuşakla başladı. Kime ne getirdiği, eğrisi doğrusu tartışılabilir. Sahip olduklarıyla yetinmeyen, sürekli bir arayış içinde olan, ne istediğini bilmeyen ya da ulaşamayacağı şeylerin peşinde koşan, geçmişe göre belleği zayıf, değerleri zayıf bir toplum olmamız tesadüfi değildir. Taner gibilerin varlığı başladı ve onlarla da devam edecek.

Ömer Özgüner, romanında özellikle günümüz erkeğinin kadın ve birçok konudaki doyumsuzluğuna parmak basıyor. Aradığı kadını bulduğunu sanıyor ama arayışını bitirmiyor. Arabası oluyor ama daha iyisini istiyor. İşi var ama daha çok para istiyor. Başkasını Seviyorum günümüzdeki bu doyumsuzluğu konu edinmesi bakımından önemlidir. Sosyoloji okuyup yıllarca gazetecilik yapmış bir yazarın kaleminden, gözleme dayalı akıcı diliyle de kolay okunan bir hikâye.

Başkasını Seviyorum/ Ömer Özgüner/ Doğan Kitap/ 238 s.