Marx’ı ‘paradan’ İrfan kurtaracak
Egemenin kâr yasasına karşı çıkmış ustanın mezarı için çabalıyor
Mustafa Kemal / Bi Dünya İnsanLondra’nın kuzeyindeki Highgate semtinin aynı adı taşıyan mezarlığında tam 170 bin kişinin yattığını söylerler. 53 bin mezara ev sahipliği yapan büyük, görkemli bir yerdir burası. Mezarlıkta yatanların en ünlüsü ise hiç kuşku yok büyük Karl Marx elbette. 14 Mart 1883’te bronşitten öldüğünde, eşi Jenny ile birlikte önceleri pek de dikkat çekmeyen bir bölüme defnedilmişti Marx. Böyle olmasında kendisi için bir anıt dikilmemesi isteğinin de etkisi vardı muhtemelen.
İŞÇİ SINIFI ADINA
İlk yirmi yıl boyunca ihmal edilen mezarın hali büyük sosyalist August Bebel’in içine sinmedi. Büyük düşünce adamına bir anıt dikilmesinin işçi sınıfının minnettarlığını göstermesi açısından gerekli olduğunu söyleyen sanırım ilk odur.
Ben de en azından, doğumu ya da ölümüyle ilgisi olmayan, 1 Mayıs’larda ziyaret ederdim büyük ustanın mezarını, mümkün olduğu her yıl. Bunun elbette bir “tapınma”yla ilgisi yoktu, saygı sunmak için iyi bir gerekçe, hepsi bu. 1903’te Londra’daki toplantıları bitince Lenin ile arkadaşları da burayı ziyaret edip saygılarını göstermişlerdi örneğin. Böylesine önemli ziyaretçilerin sizin de yürüdüğünüz yolda yürüdüğünü, anıtın karşısında sizin gibi aynı noktada durduğunu biliyor olmak da bir geleneğin sürdürücüsü olduğunuzu hissettiriyor size, en azından benim açımdan böyle bu, bu da çok hoş.
İngiltere, zaman zaman faşistlerin saldırısına da uğrayan, 1999’da ülkenin en önemli yapıları arasında birinci sıraya alınan Karl Marx’ın mezarının Londra’da olmasından pek memnun tabii. Paris de, komünarların mezarı kadar, Napolyon’un mezarı ile de övünür. New York City’deki Riverside Drive’ın süsü General Grant’ın mezarıdır. Washington, D.C.’de Abraham Lincoln’ün mezarı da bu kent için değerlidir. Yani hayli önem veriliyor bu tür anıtlara. Kentlerin de bir tarihi var, o tarihin en değerli parçaları bu anıtlar, mezarlar.
ÜCRETLİ ZİYARET CAN SIKICI
Canımızı sıkan şuydu: Marx’ın anıtmezarını ancak para verebilerek ziyaret edebiliyorduk. Ödenen miktar elbette çok küçük bir rakamdı ama sorun Marx’ın hayatta en çok karşı olduğu durumun ölümünden sonra kendi başına gelmesi, yani bir metaya dönüştürülmesiydi. Bozulurduk çok. Zorunlu giriş parası yerine, anıttan sorumlu vakıf yararına bağış verilmesi daha çok istediğimiz bir yöntemdi. Söylenir durur ama bunu değiştirmek için bir şey yapmazdık.
Bir şeyler yapan biri varmış meğer; uzun yıllardır Londra’da yaşayan, bir kitabevi/kafe işleten İrfan Şahin, yıllardır, bıkmadan, usanmadan Marx’ın mezarına girişte para ödenmemesi için mücadele ediyor. Bu amaçla çevrimiçi kampanyalar düzenliyor, toplantılar organize ediyor, resmi makamlara sürekli başvuruda bulunuyor.
“Doğru değil yapılan” diyor “Neden bu çaba?” dediğimde. “Neden” sorusunun bende de bir yanıtı var, dolayısıyla ben de İrfan gibi düşünüyorum ama ondan da duymak istiyorum nedenlerini; “Parayla ne işi var Marx’ın? Bir fiyat biçilmesi Marx’a uygun bir yöntem midir? Dileyen girsin ama zorunlu ücret yerine bağış versin istediği kadar. Bunu tarifeye bağlamak büyük ustaya hakarettir” diyor.
YILLARDIR ÇABALIYOR
Dile kolay, 17 yıldan fazla bir süredir bunun kavgasını veriyor İrfan. Kampanyası etkili de olmuş zaman zaman. Bir ara girişe bağış kutuları konmuş ama sonra eskiye dönülmüş yine. O da benim gibi 1 Mayıs’larda ziyaret ediyor anıtmezarı: “Kırmızı gömlek giyerim 1 Mayıs’ta, kırmızı bayrak niyetine. Kırmızı güller alır, işyerimdeki arkadaşlarıma dağıtırım. Sonra Marx’ın mezarına giderim”. Her gidişinde kendi deyimiyle “korsan olarak” girermiş mezarlığa İrfan. En son gittiğinde tırmandığı duvara grass yağı sürülmüş, demirler yükseltilmiş. “Buna rağmen girmeyi başardım. Ellerim, katran işçilerinin elleri gibi oldu, olsun” diye anlatıyor.
İrfan, kültürel faaliyetleri ile de bilinen biri. Sahibi olduğu kitabevinde sürekli toplantıların yapıldığı, panellerin düzenlendiği bir yaşam sürdürüyor. Toplum tarafından da çok tanınan biri oluşundan ötürü bir “ilgi delisi” olarak değerlendirilemez yani. Bu çabası da onda bir “takıntı” değil elbette. “Yıkıp atmaya çalıştığı(mız)” kâr düzeninin en olmadık yerde karşısına çıkıyor olmasına haklı bir itirazdır yaptığı.
Çabalarına hayli destek de var. Çok uzun süredir bunun mücadelesini veriyor oluşu bu desteğin işe yaramadığı anlamına gelse de zaferin hemen gelmeyeceğini biliyor. Buna rağmen içi rahat, yılmıyor. Yılmayacak da.
Bir gün Marx’ın mezarını ücretsiz ziyaret edebileceksek bunu kesinlikle İrfan Şahin’e borçlu olacağız.