Maradona'dan Özer Hurmacı'ya

10 numaralar hep sevilmiştir. Oyun onlarla güzelleşir, asilleşir. Baudelaire’dir iki kişinin arasından pası atan, Tarkovsky’dir topu kalecinin yanından atmaktansa üzerinden aşıran. Oyunun sanatçılarına dair…

cumhuriyet.com.tr

80’ler Platini’yle başlamış, seyredemedim. Ama onu hatırlıyorum. Sanki en güzel golü Shilton’a değil de Margaret Thatcher’a atmıştı, Pinochet ve Reagan’ın dostu olan Thatcher’a... Sol ayağında mıknatıs vardı. Kollarını açıp top sürerken enginlerde süzülen bir kartala benziyordu. Güneyli İtalyan kenti sevdalanıp Napoli’deki maçta kendi milli takımına değil, ona ilan-ı aşk ediyordu. O gelmiş geçmiş en büyüktü. Sonra Baggio, Rivaldo ve Zidane sahne aldı. Üçü de parlak yıldızlardı ama... Sadece top kendisine gelince koşan ve ceza yayının önünde etkili olan oyuncu tipi kayboluyordu. Baggio’dan Zidane’a gelirken 10 numaralar artık topsuz koşulara, kayarak top almasa da rakip hücum ederken alan kapamaya başlamıştı. Futbolda ciddi bir değişim başlamıştı, hatta Erikson gibi futbol sıkıcıları “Euro-2000’in yıldızı Zidane değil, Edgar Davids’tir” deme cüretini kendinde bulabiliyordu. Zidane yanıtını Şampiyonlar Ligi finalinde Leverkusen’e attığı voleyle mi yoksa Materazzi çirkinine attığı kafayla mı veriyordu, bilinmez.

Bu arada bir gerçeği gözardı etmemek lazım; forvet arkasının etkili olması için oyunun karşı alanda oynanması, rakibe ceza alanının hemen önünde baskı kurulması gerekmekte. Baggio, Rui Costa gibi topsuz oyunda yer almayan yüksek teknikler, arkasındakilerin çok daha fazla enerji harcamasını zorunlu kılıyor. Bu da hücum oynamak için 10 numaralara görev veren takımların daha az hücum etmesi gibi tuhaf bir durum yaratıyordu.

Bugünse ‘neo 10 numaralar’ işbaşında.Yine yüksek teknik ve inanılmaz paslar artı fizik güç, çalım yeteneği. Artık ceza yayında top beklemiyor, kanatlardan meşin yuvarlağı alıp ok gibi ceza alanına yönelip verkaça girip şut çekiyorlar veya pas veriyorlar. Messi, Gattuso kadar ikili mücadeleye girmekte, Ribery adam kovalarken solbeke gelmekte. Eski usülden büyük takımlarda oynayabilen bir tek Kaka kalmış durumda. Messi’nin azalmayan fizik gücü, arkasındaki Xavi ve Iniesta gibi iki yönlü oyuncularla birleşince son yılların en görkemli hücum oyununu izlemekteyiz.

Ülkemizdeyse kutsal formayı Oğuz mu giysin Tanju mu polemiğiyle başlayan 90’lara damgayı ‘Karpatların Maradona’sı Hagi’ vuruyordu. 5 yılda kazanılan 4 şampiyonluk, UEFA ve Süper Kupa başarısındaki rolüyle Terim’in İtalya’da iş bulmasının, Hakan Şükür’ün golcü olmasının yolunu açıyordu. Bir de her daim ‘yarım saat koşsa kazanırız’ Sergen’imiz vardı 12 Eylül sonrası toplumdaki ahlaki çöküntüden ve fırsatçılıktan fazlasıyla payını almış. Yeni bir yıldız zamanı çoktan gelmişti. Delgado ve Lincoln bu heyecanın adamları olmadığını çabuk ispatladı. Alex etkili olsa da tarzının modası geçeli çok oluyor. Benim adayım ligimizin asist kralı Özer Hurmacı. Çalımlarıyla Ribery’yi, topla dönüşleri ve koşuları Zidane’ı hatırlatıyor. Aykut Kocaman’ın topu şişirmeyen pas oyunuyla buluşmasıysa en büyük şansı. Bir de yerli Figo’muz Aydın Yılmaz var ama sakatlıkları ve Kewell saplantısı olanları ne ölçüde aşabilir... Bekleyip, görelim.