Lizbon Anlaşması Yürürlüğe Girdi...

cumhuriyet.com.tr

2014 yılı Türkiye için neler getirir bilinmez, ancak hemen her yasa değişikliğinin ‘AB’ye uyum’ adı altında yapıldığı ülkemizde, AB normlarındaki temel değişiklikler konusunda bilgi sahibi olmanın, halkımızın hakkı olduğunu düşünmekteyiz.

Avrupa Birliği normlarında önemli değişiklikler getiren Lizbon (reform) Anlaşması’nın yürürlüğe girişi konusuna Türk medyasının fazlaca ilgi göstermemesi, iç sorunlara ağırlık verilmesi, Avrupa Birliği’ne karşı Türk halkında oluşan düş kırıklığı nedeniyle -ya da her ikisi- bir küskünlük dönemi yaşandığı şeklinde yorumlanabilir. Yine de anlaşmalara dayalı hak ve yetkilerimizin bulunduğu, halen aday ülke olarak müzakerelere devam ettiğimiz ve tam üyelik halinde tüm mevzuatına uyum sağlamamız gereken Avrupa Birliği’nin kurucu anlaşmalarında uzun çabalardan sonra gerçekleştirilebilen köklü değişikliklerin bilinmesinde yarar bulunduğu düşünülmektedir.

Halkoylamasında reddedildi

“Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Anlaşma”nın 2005 yılında Fransa’da ve Hollanda’da yapılan halkoylamasında reddinden sonra uğranılan hayal kırıklığı, küreselleşme ve 21. yüzyılın gereksinimlerine uygun bir değişimi öngören Avrupa Birliği’ni yeni çözüm arayışlarına yöneltmiş, Haziran 2007 zirvesinde bir reform anlaşmasının hazırlanması konusunda mutabakata varılmıştır. Anlaşmanın son metni 13 Aralık 2007 tarihinde Lizbon’da imzalanmış ve anlaşma bu şehrin adını almıştır. Anlaşmanın 6. maddesine göre tüm üye devletlerde onaylanması beklenirken bu defa İrlanda’da 12 Haziran 2008 tarihinde yapılan halkoylamasında reddedilmiş ve yürürlüğe girememiştir. Ekim 2009’da İrlanda’da yeniden halka sunulan anlaşma bu kez kabul edilerek 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece 27 Avrupa ülkesinin üye olduğu Birlik, eski “Avrupa Topluluğu’nu Kuran Anlaşma”nın revizyonu sonucu “Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Anlaşma” ile “Avrupa Birliği Anlaşması”nı değiştiren “yeni bir Avrupa Birliği Anlaşması”na kavuşmuştur.

Kurucu anlaşmalarda değişiklikler getiren ve Avrupa Birliği (AB) ile Avrupa Topluluğu’nu (AT) birleştiren bu tadil anlaşmasında bayrak, marş, anayasa, kanun gibi federalizmi çağrıştıran terimlerden özellikle kaçınılmıştır. Anlaşmanın getirdiği değişiklikler ise şunlardır:

Avrupa Parlamentosu’nun yetkileri artmıştır. Avrupa Konseyi ile yasama yetkisi konusunda eşit hale gelmiştir. AP’nin Komisyon Başkanı’nın seçimindeki rolü de güçlenmiştir. Ortak karar usulüyle mevzuat çıkarılacak alanlar artmıştır. İlk defa Avrupa Konseyi Başkanlığı ihdas edilmiş ve süresi 2.5 yıl olarak belirlenmiştir. Avrupa Konseyi’nce seçilen ilk başkan Belçika Başbakanı Herman van Rompuy olmuştur. Bakanlar Konseyi ikiye ayrılmış, genel işler konseyi yanında, dışilişkiler konseyinin birlik yüksek temsilcisi tarafından temsili sağlanmıştır.

Komisyon 2014 yılına değin her üye ülkeden bir komiserle oluşacak, 2014’ten sonra ise rotasyon sistemiyle komiserler belirlenecektir. Komisyonun bir başkan yardımcısı, güvenlik politikası ve dışilişkiler için yüksek temsilci olarak belirlenecektir. Temsilci, komisyon başkanının onayı ile Avrupa Konseyi tarafından nitelikli çoğunlukla belirlenecektir. Birleşik Krallık vatandaşı ve komisyonun ticari işlerden sorumlu komiseri Catherine Ashton yüksek temsilci olarak seçilmiştir.

Çifte çoğunluk aranacak

Lizbon Anlaşması ile ulusal parlamentolara Avrupa’nın oluşumunda önemli roller verilmiştir. Hazırlanan mevzuat 8 hafta içinde ulusal parlamentolara sunularak görüşleri alınacaktır. Böylece üye devletlerin meclisleri yasama sürecine katılacaktır. Paylaşılan ve yarışan yetkinin olduğu alanlarda, ikincillik ve oranlılık ilkesi gereği yetkiyi, AB kurumları ve üye devletler birlikte kullanmaktadırlar. Ancak ulusa, parlamentolara komisyona ikincillik ilkesine uyulmadığı yönünde bir itirazda bulunma yetkisi bu anlaşmayla tanınmıştır. Ulusal parlamentoların üyelerinin salt çoğunluğunun görüşü olumsuz ise tasarı yeniden incelenmelidir. 1 Kasım 2014’ten sonra yasama yetkisi için çifte çoğunluk aranacaktır. Kararlar üye devletlerin en az yüzde 55’inin ve AB nüfusunun en az yüzde 65’inin kabulüyle alınabilecektir. Büyük birkaç devletin bloke etmesini önlemek için en az ülke sayıları belirlenerek önlem alınmıştır (15 devlet gibi). Ayrıca mevzuat, yasama niteliğindeki işlemler ve bunları tamamlayan işlemler olarak ikiye ayrılmıştır. Anayasa taslağındakinin aksine, yasa yerine eski mevzuat türleri tüzük, direktif, karar adı altında sayılmıştır.

Yetkisi sınırlı

Özgürlük, güvenlik ve adalet alanında ilerlemeler sağlanmıştır. İngiltere ve İrlanda dışındaki ülkeler için geçerli olan Schengen Protokolü ile dış sınırlardan geçiş, Danimarka’nın dışında kaldığı göç ve sığınma politikaları belirlenmiştir. Adı Avrupa Birliği Adalet Divanı olarak değişen divanın bu konularda yetkisi sınırlıdır. Ayrıca savunma konusunda dayanışma ve ilk olarak Avrupa-Atlantik dayanışması dışında üye devletler için askeri dayanışma öngörülmüştür (AB.31/1.f). AB anlaşması 42. madde ve bu maddeye ilişkin protokol sürekli bir Avrupa savunma sistemini öngörmekte, 3. fıkrada Avrupa savunma ajansının operasyonel gereksinimleri karşılamak üzere askeri kapasitede gelişmeler sağlayacağından söz edilmektedir.

En önemli değişiklikler ise Avrupa Birliği Anlaşması ile Birliğin tüzelkişiliğinin kabulü (47. md.) ve AİHS’ye taraf olabilmeyi (6/2.f) öngörmesidir. Ayrıca 7 Aralık 2000 tarihinde imzalanan, 12 Aralık 2007’de kabul edilen, ancak bağlayıcılığı olmayan, anayasa taslağında metnin içine yerleştirilen, Lizbon Anlaşması’yla ayrı bir protokolle kabul edilen “Temel Haklar Şartı”nın, anlaşma ile aynı hukuki değere sahip olduğu belirtilerek (6/1.f), AB vatandaşlarının temel hakları güvence altına alınmıştır. Daha önce öngörülmeyen üye devletlerin Birlik’ten çekilmesi olanağı tanınmıştır (50. md).

Fransız yazar Sauron’a göre, bugüne kadar Avrupa’nın sorunları içseldi. Lizbon Anlaşması Avrupa politikasının belirlenmesi için bir şans vermektedir. Bu şekilde üye devletlerin Avrupa politikasının belirlenmesindeki kaçınılmaz katkıları bir devrim niteliğinde olacaktır.”Geleneksel Avrupa” yerini “Devletler-Milletler Avrupası”na bırakacaktır. Yeni küresel Avrupa ile yeni ulusal Avrupa devletleri, farklı işlevleri daha iyiye ulaşmak için paylaşacaklardır. Bu kurumsal devrim, Avrupa normlarının gücünün, dünyanın diğer ülkelerindeki gereksinimleri karşılaması açısından önemlidir. Kuşkusuz bu gelişmeler, 20. yüzyıldaki savaşların sona erdirilmesi ve ekonomik gelişme için gösterilen çabalar olmadan gerçekleşemezdi. 21. yüzyılda bir kıtasal güç olarak Avrupa, insan haklarının korunması ve refahın arttırılması için küresel rolünü oynamayı sürdürecektir.

2014 yılı Türkiye için neler getirir bilinmez, ancak hemen her yasa değişikliğinin ‘AB’ya uyum’ adı altında yapıldığı ülkemizde, AB normlarındaki temel değişiklikler konusunda bilgi sahibi olmanın, halkımızın hakkı olduğunu düşünmekteyiz.