Libya'nın Kötü Kaderi ve Türkiye

cumhuriyet.com.tr

Türkiye yanlıştan dönmelidir. Temel hedef Libya’nın toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Türkiye bu hedefe sadık kalmalıdır. NATO müdahalesinin BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun hale getirilmesi ve artık sonlandırılması için Türkiye harekete geçmelidir. Libya’daki taraflarla yeniden ilişki kurularak önce ateşkes, sonra siyasi diyalog süreci tesis edilmelidir. Kardeş Libya halkının tümüne sahip çıkarak Türkiye yeni Libya’nın birlik ve bütünlük içinde oluşmasına yardımcı olmalıdır, bölünmesine değil.

Libya’da uluslararası toplumun gözleri önünde bir trajedi yaşanmaktadır. Ülkede aylardır kardeş kanı dökülmekte, NATO harekâtı amacından saparak Kaddafi’yi devirme operasyonuna dönüşmekte ve daha da kötüsü ülke bölünmeye gitmektedir.

Bu utanç verici gidişata en fazla ve en başta dur demesi gereken Türkiye ise Libya’nın parçalanmasına ve masum bir halkın birbirini kıymasına seyirci kalmaktadır. Hatta kimi adımlarıyla ülkedeki kutuplaşmayı ve bölünme eğilimlerini pekiştirmekte, özgün ve bağımsız bir politikanın en gerektiği Libya konusunda üçüncü ülkelerin taşeronu durumuna düşmektedir. CHP, ortak bir geçmişe sahip olduğumuz kardeş Libya halkına karşı Türkiye’nin bu tutumunu yanlış ve haksız bulmaktadır.

Libya’da neler olmaktadır? Mezhep ve etnik ayrışmanın olmadığı Libya’da neyin kavgası verilmektedir? Halkın özgürlük ve eşitlik taleplerinin yerine getirilmesi neden bir iç savaşı gerektirmektedir? Evet, Kaddafi otoriter ve baskıcı olmuş, özgürlükleri kısıtlamış ve toplumun demokrasi ve insan hakları özlemini görmezlikten gelmiştir. Fakat, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarına eğilerek de halkın günlük yaşamlarında rahat etmelerini sağlamıştır.

Bununla beraber, Libya’da Kaddafi dönemi kapanmakta ve kapanmalıdır. Katılımcı, eşitlikçi ve daha özgür bir Libya kurulmalıdır.

Ancak yeni Libya’ya ulaşmanın yolu bir iç savaş da olmamalıdır. BM Güvenlik Konseyi siviller korunsun derken “ülke içindeki çatışmalara taraf olun” veya “Kaddafi ve ailesini yok edin” dememiştir. NATO sivil halkı koruyamadığı gibi çatışmaların sürüp gitmesine seyirci kalmakta, denizlerde hayatlarını kaybedenlere kayıtsız davranmakta, taraf haline gelerek şiddetlenmesine katkıda bile bulunmaktadır. Barış çok uzak görünmektedir. Türk Hükümeti, NATO müdahalesinin BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun biçimde sürdürülmesini sağlamamakta ve bu yanlışlara ortak olmaktadır.

Taşeron politika

Asıl talihsizlik Türkiye’nin Libya’yı bölme gayretlerine karşı duyarsız kalması, hatta bunu kolaylaştırıcı taşeron politikası izlemesidir. Hükümetimiz, ülkedeki olayların başından beri tutarsız davranmıştır. Önce NATO’nun müdahalesine karşı çıkmış, sonra buna razı olunmuştur. Başbakanımız, “Muhaliflere silah verilmesin” demiştir, hemen sonrasında Kaddafi cephesini tamamen dışlayarak muhalefetle yoğun ilişkiler içine girilmiştir. “Trablus’ta büyükelçiliğimiz, Bingazi’de başkonsolosluğumuz var; Trablus’ta temsilcilikleri kapatan İngiltere ve Avustralya’nın çıkarlarını bile biz koruyoruz” diyerek övünürken kısa bir süre sonra Libya’daki büyükelçiliğimiz kapatılmıştır. Müslümanlara sahip çıkmayı kimseye bırakmayan AKP, bu sefer NATO operasyonlarının ramazan ayı boyunca da sürmesine imza atmıştır!

Ama durum aslında daha da vahimdir. Zira Dışişleri Bakanı Prof. Davutoğlu’nun Libya politikasında iki hatası vardır ki ne anlaşılır, ne affedilir türdendir. İlki Bingazi’ye yaptığı ziyaret sırasında sadece muhalif liderlerle görüşmekle yetinmemiş, ayrıca bir açık hava mitingi düzenleyerek halka Arapça hitap etmiştir.

Bu olaya basınımızda övgü ifadeleriyle yer verilmiştir! Oysa, Türkiye bu adımıyla, Kaddafi’yle ilişkilerini tamamen koparmış, Libya’da doğrudan taraf haline gelmiş ve çatışmaların sürdüğü bağımsız bir ülkenin içişlerine mutlak ve ölçüsüz bir müdahalede bulunmuştur. Böyle bir davranışın uluslararası hukukta yeri yoktur. Bir yabancı bakan gelip ülkemizin duyarlı bir kentinde bir açık hava toplantısı düzenleyecek ve iç meselelerimize dair üstelik yerel dille yanlı bir konuşma yapacak olsa, acaba Sayın Dışişleri Bakanımızın tepkisi ne olur?

İkinci yanlış ise İstanbul’daki Libya Temas Grubu toplantısında alınan ve muhalefeti Libya’nın meşru temsilcisi olarak tanıyan karara Türkiye’nin katılmasıdır. Bu, Libya’yı taksim kararıdır. Kendi halkının rızası olmadan bir ülkeyi bölmeye kimsenin hakkı yoktur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Libya’da başkaları gibi bizim petrol peşinde olmadığımızı vurgulamıştır. Ancak gündemi Libya’nın petrolü olan çevrelere Türkiye karşı çıkmamakta, aksine buna vasıta sayılabilecek bir politika izlemektedir.

Yanlıştan dönülmeli

Türkiye yanlıştan dönmelidir. Temel hedef Libya’nın toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Türkiye bu hedefe sadık kalmalıdır. NATO müdahalesinin BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun hale getirilmesi ve artık sonlandırılması için Türkiye harekete geçmelidir. Libya’daki taraflarla yeniden ilişki kurularak önce ateşkes, sonra siyasi diyalog süreci tesis edilmelidir. Kardeş Libya halkının tümüne sahip çıkarak Türkiye yeni Libya’nın birlik ve bütünlük içinde oluşmasına yardımcı olmalıdır, bölünmesine değil.

Faruk Loğoğlu/ CHP Adana Milletvekili