Laik İtiraf!
cumhuriyet.com.trTürkiye bugün yangın yerine dönmüştür. Rakamsal göstergelerle yaşamsal göstergeler taban tabana zıttır. Toplum topyekûn cinnet getirmektedir. Toplu cinayetler, intiharlar kol gezmekte, sapıklık ve sapkınlıklar şiddetle birleşerek her yaştan, her meslekten insanı etkisi altına almaktadır.
Psikanalizin temel kavramlarından biri, “laik itiraf” (katharsis) kavramıdır. Laik itiraf, bilinçaltına bastırılmış duyguları açığa vurmaya bağlı boşalmanın sağladığı bir arınmadır. Kavram Aristo’dan alınmıştır. Türkiye şimdi siyasal bir katharsisi yaşamaktadır. Cumhuriyete, kurucularına, kuruluş felsefesine karşı olup koşullar elvermediği için dışavurulamamış, bilinçaltına bastırılmış ne kadar duygu, düşünce varsa bir bir açığa vurulmakta, siyasal iktidarın “bilinçaltı” ve “bilinç dışı” alanları yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaktadır.
Ulusal devletin 1923’te atılmış temellerini “siyasal İslam” anlayışı ile yeniden şekillendirmek isteyen bir iktidar, koşulların olgunlaştığı kanısına varmış olmalı ki, tarihin çok gerilerinden beslenip gelen bir “kin”le, Cumhuriyete, kurucularına, kuruluş felsefesine saldırmakta, psişizminin görünmeyen derinliklerinde yüzen “niyet” ve “hedef”lerinin ipuçlarını vermektedir. “Siyaset adamı” değil “devlet adamı” olan, “tarihi yazan (!)” değil, “bizzat yapan” İsmet İnönü, Cumhuriyete daha başından itirazı olan hilafet artıklarının boş durmayacağını, fırsatını bulur bulmaz “din”leşmiş “kin”lerini kusacaklarını önceden gören dehası ile “devrim daha oturmamıştır, çok partili sisteme geçmeyelim” diyenlere, “alaşağı edilmeye karşın geçeceğim. Elli yıl sonra bile geçsek, erken denilecektir. İyisi mi, gelecekteki bozgun ve inkârlar devri üzerimde yaşansın” diyerek kendini çarmıha germiş, Atatürk’e sorulamayıp kendisinden istenen hesabı, onurla vermiştir.
Ancak şurası kesindir ki, koşulların biraz daha olgunlaştığı, kurumların ve toplumun biraz daha sindiği görülür görülmez iktidardan yayılan bu “laik itiraf” dalgası Atatürk’e karşı beslenen fakat şimdilik bilinçaltı çöplüğünün kuytu köşelerinde buruşmuş halde duran duygulara da ulaşacak, Meclis’te mareşal üniformalı Atatürk resmine bile katlanamadığını söyleyenler, hiç merak etmesinler, bu duyguları açığa vurmaya bağlı bir “boşalma”nın hazzını yaşayacaklardır. Bunun da ipucu verilmiştir.
Bilinen davanın iddianamesinde, “Atatürk’ün dahi Ergenekon’un tarikatvari yapısı içinde olduğu, ancak henüz açıklamanın zamanı gelmediği” savlarına yer verilmesi, Cumhuriyetin bir numaralı “bani”si fakat yakında bir numaralı sanığı haline getirilirse kimsenin şaşmaması gereken halk önderine yönelik “inkâr” ve “bozgun”un ayak sesleridir.
Amaç gündemi değiştirmek
Türkiye’nin bugünkü sorunu ne İnönü, ne onun bıyıkları ne de 40’lı yılların “ekmek vesikaları”dır. O karneler, nasıl “yok”tan var olduğumuzun, aç kalıp onursuz bırakılmadığımızın ibret belgesi olarak tarihe “tespit” ve “tescil” edilmiş, ulusun “ibret belleği”ndeki yerini almıştır. Sömürge zengini Çörçil’in bile ulusuna “kan” ve “gözyaşı”ndan başka bir şey vaat edemediği o savaş yıllarında, 4 şeker fabrikası 3 çimento fabrikasından başka varlığı olmayan bir ülkede ulusa vaat edilecek olan herhalde iki anahtar (ev ve otomobil) değil, ancak gerçeklere yaldızsız, hayalsiz bakabilen, tumturaklı sözlerle ulusunu kandırmayan bir “devlet adamı”nın ulusuna yazabileceği acı reçete ölçüsünde “dipsiz kile boş ambar” olacaktır.
Savaş yıllarında belki Türkiye aç kalmış, fakat oğullar babasız, babalar oğulsuz kalmamıştır. Bunu bilmek için okumuş olmaya gerek yoktur. Ancak amaç başkadır. Amaç, gündemi saptırmak, yurttaşların çığlığını bastırmaktır.
Yangın yeri
Türkiye bugün yangın yerine dönmüştür. Rakamsal göstergelerle yaşamsal göstergeler taban tabana zıttır.
Toplum topyekûn cinnet getirmektedir.
Toplu cinayetler, intiharlar kol gezmekte, sapıklık ve sapkınlıklar şiddetle birleşerek her yaştan, her meslekten insanı etkisi altına almaktadır.
Nedeni ne İnönü ne de onun bıyıklarıdır. Nedeni, işsizlik, geçim sıkıntısı, yoksulluktur. CHP’nin ekonomi kurmayı Sayın İlhan Kesici’nin 27.3.2010’da yaptığı ve Cumhuriyet gazetesinde de yer alan değerlendirmeye göre, “Türkiye’de 7 milyon işsiz var, kapanan fabrikalar var, organize sanayi bölgelerinin ve küçük sanayi sitelerinin hemen hemen tamamı, en çok yüzde 30’la çalışıyor, geri kalanı iflas ediyor. Türkiye borç batağına batmış, kamunun 295 milyar dolar, özelin 177 milyar dolar borcu var. Kişilerin kredi kartı ve tüketici kredisi borcu 80 milyar dolara ulaşmış, herkes borç batağına batmış. Ama ‘balyoz’ dediler 3-5 ay bu konuşuldu, ‘imza’ dediler, kurusu 6 ay, ıslağı 6 ay konuşuldu, Bülent Arınç’a ‘suikast’ dediler, 3-5 ay bu konuşuldu. Bütün bunlar ekonominin tartışılmasını engellemek için yapılmıştır.” İşte ülkenin gerçek görüntüsü, işte “memleketimden insan manzaraları” budur. Gerisi “lafügüzaf”tır. Çekiver kuyruğunu gitsin!
İbrahim Türkeş Hukukçu, Felsefeci