Kürtleri Batı Anadolu'ya önce Sultan Reşad sürmüş
ABD'nin ünlü Syracuse Üniversitesi tarafından yayınlanan bir kitapta Birinci Dünya Savaşı sırasında Sultan Reşad (Padişah V. Mehmed)'ın 700 bin Kürdü batı Anadolu illerine sürdüğü, bu kişilerin çoğunun açlık, soğuk ve hastalık nedeniyle yeni yerlerine varmadan önce öldüğü belirtildi.
cumhuriyet.com.trKürtlerin batı Anadolu'ya "sürülmesi" planlarının Osmanlı İmparatorluğu'na kadar dayandığı ortaya konuldu.
ABD'deki Syracuse Üniversitesi tarafından 2006 yılında yayınlanan bir kitapta, Sultan Reşad (Padişah V. Mehmed)'ın "Kürtlerin nüfusun yüzde 5'ini geçmeyecek şekilde batı Anadolu'nun Türkçe konuşulan vilayetlerine yerleştirilmesi" planı yaptığı ancak 700 bin Kürtten çoğunun yeni yerleşim yerlerine ulaşamadan yaşamlarını yitirdiği belirtiliyor.
Irak'ın kuzeyindeki gelişmeler ve Türkiye'de terör olaylarının artışı, Kürt tarihi ve siyasetine ilişkin kitapların son dönemlerde sıkça yayınlanmasına yolaçtı. ABD'nin ünlü Syracuse Üniversitesi tarafından yayınlanan, yazar Wadie Jwadieh'in "Kurdish National Movement, Its Origins and Development" (Kürt Ulusal Hareketi, Kökenleri ve Gelişimi) adlı kitap da bunlardan biri oldu. 421 sayfalık kitapta Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında Doğu Anadolu'da yaşanan gelişmeler, uluslararası ve yerel belgelere dayalı olarak anlatıldı.
Padişah 700 bin Kürt'ü Batı Anadolu'ya sürmüş
Kitabın "Kürtler ve Birinci Dünya Savaşı" başlıklı bölümünde şu satırlar yer aldı:
"Savaş sırasında Kürtlerin sürülmesi olayları önemli boyutta yaşandı. Rus ordularının Türk Kürdistanı'ndaki topraklarından sürülen Kürtlere müdahalesine ek olarak, yerinden edilme olaylarının büyük çapta Osmanlı yetkilileri tarafından organize edildiği görülüyor. Sultan Mehmet V (Sultan Reşad) tarafından imzalanan bir imparatorluk fermanı, Kürtlerin sürülmeleri ve yeniden yerleştirilmeleri planının ana hattını oluşturdu.
Bu plana göre Kürtler küçük gruplara dağıtılıyor ve batı Anadolu'nun Türkçe konuşulan vilayetlerinde, sayıları toplam nüfusun yüzde 5'ini aşmayacağı özel bölgelere yerleştiriliyorlardı. Kürt ileri gelenleri ve reisleri şehir ve kasabalara konuluyor ve taraftarlarıyla tüm bağlantıları sıkı şekilde yasaklanıyordu. Bleç Şerko'ya göre, Türk göçmen idaresinin kayıtları 700 bin Kürdün evlerini bırakmaya zorlandığını gösteriyor. Kürt kaynakları bu kişilerden çoğunun açlık, soğuk ve hastalıktan dolayı hedeflerine ulaşmadan önce öldüğünü belirtiyor."
Sultan Reşad
Osmanlı'nın son yıllarında II. Abdülhamit'in yerine tahta çıkan kardeşi Sultan Reşad imparatorluğun 35'nci padişahı oldu. Saltanatı 9 yıl süren, Birinci Dünya Savaşı'nın tüm sıkıntılarını yaşayan Sultan Reşad, 1918'de doğal nedenlerle vefat etti. Paragrafta sözü edilen Kürt yazar Bleç Şerko'nun ise Kürt milliyetçisi Süreyya Bedirhan'ın takma adı olduğu sanılıyor. Şerko 1930 yılında Kürt milliyetçiliği yanlısı eseriyle tanınıyor.
"Kürt milliyetçiliğinin gücünü ortaya koydu"
Kitapta Birinci Dünya Savaşı'nda Kürtçülüğün durumu, uluslararası güçlerle ilişkisine ilişkin şu veriler ortaya konuluyor:
"-Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi Jöntürkler'in baskıcı önlemlerinden çok Kürt milliyetçiliğinin gücünü ortaya koydu. Türkiye'deki Kürt milliyetçi hareketi, daha önce dahil olduğu, enerjisini ve kaynaklarını ağır biçimde talep eden büyük savaşın arka planında söndü. Bununla birlikte sürgünde yaşayan Kürt milliyetçiler grubu bağımsız bir Kürdistan için çalışmaya devam etti. Bir bölümü İngiltere'ye diğerleri Rusya'ya döndü, Osmanlı İmparatorluğu ile büyük bir savaşa tutuşan iki ülkeye.
-Aralık 1914'te General Muhammed Şerif Paşa (Kürt Teavin ve Terakki Cemiyeti Kurucularından, Barış Konferansı'nda Kürt'lerin seçtiği temsilci), Mezopotamya'ya sevkedilmiş İngiliz kuvvetlerine açıkça Kürdistan'ın geleceğiyle ilgili bazı teminatlar edinmek amacıyla hizmet vermeyi teklif etti. Teklifi reddedildi çünkü İngilizler o tarihte böyle uzak bir bölgede askeri operasyonları düşünmedi. General Şerif Paşa, ileride göreceğimiz gibi, savaşın sonunda İngilizlerle anlaşmalarını yenileyecekti.
-Bedirhan ailesi üyeleri, özellikle Abdülrezzak Bey ve Kamil Bey Bedir Han, Ruslarla yakın ve sıcak ilişkilerini sürdürdü. Jöntürk Devrimi'nden sonra kimi zaman Paris'te bulunan Abdülrezzak Bedir Han'ın, Kürdistan'daki niyetlerini Ruslara söylediği rapor edildi. 1916'da Kamil Bedir Han'ın Kürt ulusal davasını Tiflis'te Kafkas genel valisi ve Kafkas cephesi komutanı Grand Dük Nikolas'ın önünde aktif olarak savunduğu görülüyor.
-Doğu Anadolu'da Rus işgali sırasında 1917'de Kamil ve Abdülrezzak Bedir Han Erzurum ve Bitlis valisi olarak atandı. Savaşta dış ilişkiler konusunda önde gelen isimlerden biri olan Abdülrezzak'ın daha sonra Musul'da 1918'de Türkler tarafından zehirlendiği rapor edildi. Aynı ailenin diğer bir üyesi Kürt ulusal hareketine dahil olan Süreya Bey, İngiliz onayı ve desteği bulunduğuna kuşku olmayan Kürdistan gazetesini yayınlandığı Kahire'de çalıştı.
-Savaştan bir süre önce Şeyh Seyid Taha, Ruslarla resmi ilişkilere girdi. Bir süre sonra Rus koruması altında, Türk-İran sınırı karşısındaki Rajan kasabasına yerleşti. Resmi İngiliz raporlarına göre Şeyh Seyid Taha sadece Rus konsolosluk görevlilerinin dostu değildi, 'aynı zamanda Rusya himayesi altında sözde bağımsız Kürdistan'ın kuklası olarak kullanılabileceği fikrine sahipti.' Savaş sırasında hem Türkler hem de Ruslar tarafından hapsedildi, çünkü Almanlarla da iyi ilişkiler sürdürüyordu. Ruslar Türk-İran sınırını geçtiklerinde sadakatinden şüphelenip 1916'da evini tahrip etti. (Çarlık Rusyası Urumiye Büyükelçisi, doğubilimci yazar Basil) Nikitin bize 1917 sonunda Kürdistan İstiklal cemiyetinden Seyid Taha imzalı bir mektuptan bahsediyor. Seyid Taha bu mektupta Nikitin'den, kendisiyle Rus komutanlar arasında Kürdistan'ı özgürleştirme amacıyla Türklere karşı ortak harekât için plan hazırlamak için toplantı ayarlamasını istiyordu.
-1918 Haziranında savaşın sonu hala belli değilken Şerif Paşa (Kürt Teavin ve Terakki Cemiyeti Kurucularından, Barış Konferansı'nda Kürt'lerin seçtiği temsilci), Mezopotamya'daki İngiliz kuvvetlerinin siyasi memuru Sir Percy Cox ile bağlantı kurdu ve İngilizlerin Kürtlerle ilgili cesur ve yaratıcı politikaları kabul etmesini istedi. Kabul edilirse bu öneriler İngilizler ve Kürtler arasında eşsiz bir dayanışma ilişkisine zemin oluşturabilirdi. 1936 yılında Sir Arnold Wilson, Şerif Paşa'nın tavsiyelerini akıllıca bir manda sistemi beklentisi olarak tanımladı.
-Şerif Paşa Cox'u İngilizlerin Kürt emelleriyle ilgili yapıcı siyasetlerini güçlü şekilde, ilan ederek Kürtleri canlandırma yönünde acil adımlar atmaları gerektiği konusunda uyardı. Paşa bu hedefe ulaşmak için, Kürtlerin geleceğine ilişkin İngiliz müdahalesinin resmen deklare edilmesinin son büyük önem taşıdığına işaret etti. Paşa İngiltere'nin güney Kürtlerine İngiliz himayesi altında özerklik vermesini, İngiliz yetkililerin ülkenin finansmanını kontrol etmek dâhil yönetiminde yardımcı olmasını önerdi. Şerif Paşa İngilizlerin savaş boyunca ilan ettikleri şekilde ilhaka karşı çıktı ve Kürdistan'da, Mezopotamya'da ve başka yerlerde İngiliz korumasında birlikler kurulmasını savundu. Kürt lider hem Mezopotamya hem de Kürdistan'da işgal edilmiş bölgelerde işleyen bir yönetimin önemini vurguladı ve böylece yaklaşan Barış Konferansı'nda yapılabilecek bir emrivakiyi vurguladı. Ona göre olayları Barış Konferansı gibi toplantılara kadar kendi haline bırakmak, işgal edilmiş bölgelere belirsizlik ve kargaşa getireceği için sırf siyasi çılgınlık olurdu. Şerif Paşa İngilizleri, Araplar için Mezopotamya'da ne amaçlanıyorsa, benzerini Kürtlere önerme çağrısında bulundu.
-1918 Ekimi'nde Şerif Paşa İngiliz otoritelerine, Türklerin Kürtlerle Ermeniler arasındaki düşmanlığı beslemede başarılı olmaları sonucunda siyasi durumun kötüleştiğini yazdı. Ona göre başlıca görev, her iki ulusun yasal taleplerinin karşılıklı tanınması temelinde iki halk arasındaki uzlaşmayı sağlamaktı. Bu amaçla Londra'da Kürt ve Ermeni temsilcilerinin katılacağı bir komitenin acilen oluşturulmasını tavsiye etti. Böyle bir komite asla oluşturulmamasına karşın Şerif Paşa bunu, kendi kendine Barış Konferansı'ndaki Ermeni liderlerle gerçekleştirdi."
"Kürt hareketi için destek kaynakları"
"Kürt Ulusal Hareketi, Kökenleri ve Gelişimi" kitabının bir başka bölümünde, Kürtlerin, Birinci Dünya Savaşı sonrasına, yani Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna giden yıllardaki durumları incelendi. Kitaptaki "Türkiye'de Durum" başlığının "Kürt Hareketi İçin Desteğin Kaynakları" bölümünde şöyle yazıldı:
"(Türkiye'de) Kürt Hareketi İçin Desteğin Kaynakları:
Kürt hareketi gücünü ve ilhamını iki farklı kaynaktan aldı. Bunların ilki dini duyarlılık ve pan-İslami unsurlarca desteklenen Türk yanlısı ve pan-İslami yön. Bunlar Türk yetkililerle yakın işbirliğine gitti ve aktif olarak İngiliz karşıtıydı. Diğer kaynak ise ne Türk yanlısı ne de dini düşüncelerle hareket etmiyordu. Onlar tamamen Kürtlerin bağımsızlığı peşindeydi ve pan-Kürt milliyetçilerce destekleniyordu. İki grup nihai amaca ilişkin aralarında var olan temel ayrılıklara karşın bu farklılıkları gözardı etti ve arada bir gedik açılmasından dikkatle kaçındı.
"İslamcı Kürtler Ermenilere karşı oldukları için bağımsız Kürdistan fikrine yaklaştı"
Pan-İslami taraf değişmez şekilde bir Ermeni devleti fikrine karşıydı, taraftarlarına göre böyle bir devletin oluşması Türkiye topraklarının bir daha telafi edilemez şekilde kaybedilmesi ve şiddetli bir düşman komşunun yaratılmasıyla sonuçlanırdı. Bu kesim büyük bir halk muhalefetiyle söz konusu projenin boşa çıkarılması sonucuna ulaşmak için hiçbir çabayı esirgemedi.
Ermeni devletini engellemeye yönelik birincil amaç başarısızlığa mahkûm gibi göründüğünde, bunların taraftarları iki musibetten az zararlısı olan bağımsız Kürt devleti fikrine tam destek vermekten çekinmedi. Bağımsız bir Kürt devleti sadece yeni doğan Ermenistan'a karşı bir değer ortaya koymayabilir, aynı zamanda onun oluşumunu da önleyebilirdi. Ayrıca bağımsız bir Kürdistan'ın ileri bir tarihte Türkiye ile yeniden birleşmesi için geçici birkaç düzenleme yapmaktan başka bir şeye ihtiyaç olmayacak.
"Bazı Pan-Kürt milliyetçi liderler Ermenilerle ortak cephe arayışındaydı"
Pan-Kürt milliyetçileri ise pan-İslami unsurlar gibi Ermenistan'ın bağımsızlığına karşı değillerdi. Çoğu, Kürt emellerinin de aynı kabulle karşılaşması koşuluyla, Ermeni emellerini tanımaya hazırdı. Gerçekte pan-Kürt milliyetçilerin liderlerinden bazıları daha sonra göreceğimiz gibi, Ermenilerle ortak bir cephe oluşturma arayışındaydı."