Kürtçe yayıncılar: "Anadilinde eğitim hayata geçmeli"

Lîs Yayınları’nın kurucularından Lal Laleş, ‘Anadilinde eğitim hayata geçmezse Kürtçe eserler entelektüellerin ilgisiyle sınırlı kalır’ diyor. Yayıncılar, Kürtçe yayıncılığın temel sorununun dağıtım olduğunu vurguluyorlar.

Aslı Uluşahin / Cumhuriyet

Bugün sona erecek Diyarbakır Kitap Fuarı’nı öbür kitap fuarlarından ayıran, Kürtçe yayıncıları buluşturması. 90’lı yılların sonunda İstanbul merkezli olarak başlayan Kürtçe yayıncılık, 2000’lerde Diyarbakır’da kurulan yayınevleriyle büyüyor.
Bu yayınevlerinden biri de Lîs Yayınları. 2004 yılında Diyarbakır’da kurulan Lîs, özellikle dünya edebiyatından örnekleri Kürtçeye kazandırmasıyla dikkat çekiyor. Yayınevi bugüne kadar Shakespeare, Joyce, Zweig, Kafka, Rulfo, Marquez gibi yazarların kitaplarını yayımladı. Orwell’in “1984” ve “Hayvan Çiftliği” adlı romanları da yayımlanacaklar arasında.
Lîs, Türk yazınından Leylâ Erbil, Yaşar Kemal, Murathan Mungan gibi pek çok yazarın eserleri yanında, yakında Orhan Pamuk’un romanlarını da Kürtçe basacak.
Yayınevinin kurucularından Lal Laleş’e Kürtçenin zayıf bir dil olduğu yönündeki önyargıyı anımsattığımda, bunun ideolojik bir ifade olduğunu söyleyerek karşı çıkıyor. “Dünyada zayıf dil yoktur” diyor Laleş, “sadece, insanların o dili kullanma yeteneklerinin zayıflığından söz edilebilir”.
Laleş, başta Shakespeare olmak üzere tüm çevirilerine güveniyor. 30 kadar çevirmenle çalışan yayınevi, eserlerin tümünü özgün dilinden aktarıyor.
Kürtçe yayıncılığın temel sorunu dağıtım. Bölgede kitaplarını kendi olanaklarıyla dağıtıyorlar. İnternette satış yapan siteler ise kitabı okura ulaştırmada en büyük yardımcıları.
Lal Laleş, dağıtım sorununu anlatırken, sözü geçenlerde İstanbul’da düzenlenen Yayıncılık Kurultayı’na getiriyor. Kurultayda Kürtçe yayıncılara değinilmemesini, “Sektörün içinde, emekleyerek ilerleyen, kendini var etmeye çalışan bizlere yer verilmemesi talihsizlik. Oysa biz Türkiye Yayıncılar Birliği’ne üyeyiz ve orada bizim sorunlarımızın da tartışılması gerekirdi” diyerek eleştiriyor.
Barış süreci” yayıncılar için büyük anlam ifade ediyor. Lal Laleş, sürecin Kürt okurun kitaba ulaşmasını kolaylaştırdığını düşünüyor. Ne de olsa eskiden Kürtçe, tutuklanma, işkence görme nedeniydi. Bugün ise Laleş’e göre herkes “Kürtçenin korkulacak bir şey olmadığını” anladı.
Ne ki anadilinde eğitim sağlanmadıkça sorunun çözülmeyeceği inancında Laleş. “Anadilinde eğitim hayata geçmezse Kürtçe eserler entelektüellerin ilgisiyle sınırlı kalır” derken, iki kültür arasındaki köprünün Türk ve Kürt aydınların buluşmasıyla sağlanabileceğini düşünüyor.
Yayıncılığın merkezi olan İstanbul’da bile bağımsız yayınevleri birçok sorunla boğuşurken, nasıl ayakta kaldıklarını soruyorum.
Laleş, “Okurların dışında desteğimiz yok” diyor: “Var olma mücadelesi veriyoruz. Meşakkatli iş. Ama edebiyat da zaten gönül işi değil mi?”
Fuarda büyük stantlarıyla dikkat çeken Kürtçe yayıncılar Avesta Kitap ile Nûbihar Yayınları. İkisi de İstanbul merkezli olan kuruluşlar, 90’lardan beri faaliyet gösteriyorlar.
Kürdoloji dizisi, sözlük çalışmaları ve Kürt edebiyatından güncel kitaplarla öne çıkan Avesta’nın yayın yönetmeni Abdullah Keskin, Kürtçe yayıncılıkta 90’lardan bu yana büyük yol alındığını söylüyor.
Eskiden mesaimizin büyük çoğunluğunu mahkemelerde harcıyorduk” diyen Keskin, kültürel alanda normalleşme sürecine girilmesinden memnun.
Keskin, bu yıl ilk kez İzmir Kitap Fuarı’nda da kendilerini garip, yabancı gibi hissetmediklerini söylüyor: “Artık herhangi bir yayınevi, ülkenin herhangi bir vatandaşı olduğumuz duygusunu yaşıyoruz ki, bu çok güzel. Çünkü bu, hasret kaldığımız bir duyguydu.”
Dini eğilimli Nûbihar Yayınları, 92’den bu yana varlığını sürdüren aynı adlı dergi ve hakemli ilk Kürtçe yayın olan “Nûbihar Akademi” dergisiyle dikkat çekiyor. Ayrıca yayınevinin ilk Kürtçe eserleri okura ulaştırdığı klasikler dizisi de bulunuyor.
Yayınevinin sahibi Süleyman Çevik, dağıtım, tanıtım konusundaki sorunlara rağmen sektörün ilerleme içinde olduğunu anlatıyor. Süreç hakkındaki görüşleri de meslektaşlarıyla benzer:
Türklerin arasına gittiğimizde, Kürtçe yayıncılık yapıyoruz dediğimizde insanlar eskiden tuhaf bakıyordu. Artık tehlikeli bulmuyorlar. Toplumun genelindeki bu bakış kırıldı. Birimizin varlığının diğerine tehdit olmadığını anladılar.”