Kurşunlar Hepimize / 3
Sandalyeden düştü denilen Evrensel Muhabiri Metin Göktepe'nin statta ölü bulunduğu ortaya çıktı... Tanıkların anlattıkları tüyler ürpertiyor.
cumhuriyet.com.trEvrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 günü, Ümraniye E Tipi Cezaevi’nde meydana gelen olaylarda yaşamını yitiren Orhan Özen ile Rıza Boybaş’ın Alibeyköy’de yapılan cenaze törenine, “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek gitti. Ancak, “Sarı Basın Kartı” olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte “ısrarcı” davranınca da, gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.
‘Sandalyeden düştü’
Ertesi sabah, Eyüp Nöbetçi Savcısı Erol Canözkan Metin Göktepe’nin öldüğünü ve cesedinin Adli Tıp’ta olduğunu söyledi. Savcı Canözkan, Metin Göktepe’nin gözaltına alındığını ancak, akşamüzeri serbest bırakıldıktan sonra Eyüp’te bir çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düşüp öldüğünü iddia etti. Ancak kısa bir süre sonra açıklanan geçici otopsi raporunda, Göktepe’nin ölüm nedeni “kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve doku içi kanama” olarak belirlendi. Daha sonra da Metin’in çay bahçesinde değil, stadyumda ölü bulunduğu ortaya çıktı.
Evrensel gazetesi, 10 Ocak Çarşamba günü, “Metin katledildi, susmayacağız!” manşetiyle çıktı. Arka sayfada ise “Bu yürek susmayacak” denildi. Gazetede yer alan bütün haberlere Metin Göktepe imzası atıldı. “Gerçeği yazmaya devam edeceğiz. Ve asla susmayacağız” denilen başyazıda şu görüşler öne sürüldü:
Muhabirimiz Metin Göktepe, polis tarafından dövülerek öldürüldü. Son 5 yıl içinde Metin, öldürülen 25’inci gazeteci. Bu 25 gazetecinin ortak özelliği, ülkeyi yönetenlerin hoşuna gitmeyen gerçekleri yazmak ve “faili meçhul” bir biçimde öldürülmek. Savcılık ve yetkililer, Metin Göktepe’nin gözaltındayken gerçekleştirilen öldürülmesini de bir “faili meçhule” dönüştürmek istiyor. Oysa olay ne “faili meçhul”dür ne de sıradan polisler tarafından işlenen bir cinayettir. Olayın gelişim seyrinden de anlaşılacağı gibi Göktepe, diğer gazeteciler arasından seçilerek alınmış ve öldürülmüştür. Bu tutum açıkça; kurulduğu günden beri işçilerden, emekçilerden, devrimcilerden, demokratlardan yana saf tutan ve gerçekleri yazmakta ısrar eden Evrensel’e ve gerçek peşinde koşan gazetecilere verilen bir gözdağıdır.
Tanıklar konuşuyor…
Alibeyköy girişinde gözaltına alınan Deniz Özcan, 17-25 yaş arasındaki hemen herkesin gözaltına alındığını ve onar kişilik gruplar halinde Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldüklerini söylüyor ve “içerde” olanları şöyle anlatıyordu:
“İşkencehane dedikleri bir yere indirildim. Yaklaşık 20-25 dakika dövüldüm. O sırada Metin getirildi. Amirlerden biri, ‘İşte bu gazeteci, buna özel muamele’ dedi. On kişi Metin’in üzerine çullandı. Metin’e, coplarla ve kazma sapına benzer sopalarla vuruyorlardı. Metin yaklaşık on dakika sonra bayıldı. Su döküp ayıltılar. Biraz bekleyip tekrar dövmeye başladılar. Kafasında yarıklar oluşmuştu. Burnu falan kanıyordu. O ara Metin çok kan kaybettiği için ben kalkıp polislere saldırdım. Polisler beni tuttukları gibi kafamı duvara vurdular. Ben yarı baygın şekilde, montumun aralığından Metin’i görüyordum. Polisler benim baktığımı fark etmemişti. Metin çok kan kaybediyordu. Tuttular tuvalete götürdüler. Tuvalette lavabo kandan tıkanmıştı. Getirdiler, yine dövdüler. Metin’in orada öldüğünden eminim. Polislerden biri, ‘Bu ölecek. Bunu hastaneye götürelim’ dedi. Ama diğerleri ‘Ölürse ölsün sana ne’ diyerek onu dışarı çıkardılar ve dövmeye devam ettiler. Birbirlerine Haydar, Abdullah, Ali diye sesleniyorlardı...”
Tüm tanıklar aynı noktada birleşiyordu, Metin Göktepe, gözaltında dövülerek öldürülmüştü. Göktepe’nin, “Ben gazeteciyim, beni niye dövüyorsunuz?” demesi üzerine, polislerin daha fazla dövmeye başladıklarını ve Metin’in “özel bir muameleye” tabi tutulduğunu, gözaltındaki pek çok kişi duymuş ve görmüştü.