Kültürler arası bir aracı

Emre Aracı'nın yeni kitabı 'Kayıp Seslerin İzinde', okuru yitip giden değerlere çağırıyor. Emre Aracı, albümlerinde ve daha önceki kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da geçmişle günümüz arasında adeta 'kültürler arası bir aracı' niteliğini üstleniyor.

cumhuriyet.com.tr

Emre Aracı’nın, YKY’den çıkan yeni kitabı “Kayıp Seslerin İzinde”, müzik ve kültür tarihine ilişkin bugüne kadar hazırladığı en geniş kapsamlı kitap. Aracı’nın, 1990’lardan bu yana yayımlanmış yazılarından bir seçki sunan “Kayıp Seslerin İzinde”nin ruhunu, İngiliz şair ve yazar Josesph Addison’ın şu sözleri anlatıyor belki de: “Müzik, ölümlülerin bilip bileceği en yüce güzellik, yeryüzünde erişebileceğimiz biricik cennet.”

“Kayıp Seslerin İzinde” ile Emre Aracı bizleri nostaljiye, zamanla aşınmış ve kaybolmuş değer ve geleneklere davet ediyor. Müziği ve müziksel birikimi farklı kültürlerin evrensel çerçevesinden özenli ve derinlikli araştırmalarıyla ortaya koyan Aracı bu kitabında müziğin ve kültürün 21. yüzyıl insanında uyandırmasını istediğimiz olumlu etkileri kendi deneyimleri ve yaşamından aktarıyor. Gerek hayatı yaşayabilmek için sığınabileceğimiz kişisel birer cennet yaratmak, gerek güzelliğin sesini muhteşem bestecilerin notalarından duymaya özlem duyduğumuz o kısa ama öz anlar adına…

“Kayıp Seslerin İzinde”, aynı zamanda, Edinburgh şehrinin özenle korunmuş mimarisinden gösterişli Prag Operalarına, Handel’in Londra’daki evini ziyaretindeki izlenimlerinden Macar besteci ve piyanist Béla Bartók’un oğlu Peter Bartók’la yaptığı röportaja, Oxford Üniversitesi’nin ünlü Türk Dili Profesörü Geoffrey Lewis’in anısına yazmış olduğu makaleden dünyaca ünlü soprano Maria Callas’ın yakın dostu Nadejda Romana Stancioff’la Callas üzerine Roma’da gerçekleştirdiği bir söyleşiye kadar, Aracı’nın yetkin kaleminden birçok farklı konuda yazı sunuyor.

Aracı’nın bu derlemesinde sadece müziğin verdiği şevkle yaşanmış hayatların izleri değil, bu izleri taşıyan binalar, sokaklar, harabeler, müzisyen ve besteci evleri, savaşların pekiştirdiği diplomatik ilişkilerin yanı sıra Osmanlının az bilindik masalımsı gerçekleri de yer alıyor.

Kitaptaki her makale konusuna ilişkin fotoğraf, belge, tablo ve diğer arşiv görselleriyle sunulmuş. Eski zarafetlerin ve değerlerin yok olmasından duyduğu içten hüznü yer yer bu kitabındaki farklı yazılarında dile getiren Aracı, oldukça önemli bazı noktalara da parmak basıyor. Bu can alıcı noktalardan biri Emre Aracı’nın 15 Eylül 2002’de Cumhuriyet Dergi’de yayımlanmış ve “Kayıp Seslerin İzinde” de yer alan “Lord Byron’ın Evinde” başlıklı makalesinden:

“Bir toplum ancak gündelik hayatında geçmişini hatırlar, bilir ve sahip çıkarsa soysuzlaşmaz. Oysa geçenlerde, 1920’lerden kalma bir Nişantaşı haritasına baktığım zaman, yok edilen o köşkleri hayret ve üzüntüyle andım. Bir Cemal Reşit Rey’in müzik sesiyle dolup taşan konağı, onun hatırası dahi artık yok.”

Aracı aslında tüm albüm çalışmalarında müziği kültürel sentezlerle zenginleştirdiği gibi, kitaplarında da kültür tarihine yitirilmişliklerden duyduğu üzüntüyü okuyucularıyla paylaşarak, geçmişle empati kurarak, zamanını ve emeğini doğru bir şekilde yönetilmiş araştırmalara adayarak geçmişle günümüz arasında adeta “kültürler arası bir aracı” niteliğini üstlenmekte.

Emre Aracı’nın şimdiye kadar yazmış olduğu kitaplarında en çok dikkatimi çeken özellik, “kültürler ve zamanlar arası aracılığı” yaşadığımız bu hızlı dünyada eşi benzeri az bulunur koyu araştırma merakı, bilinmeyenleri/unutulanları gün ışığına çıkarma hevesi ve özgün bakış açısıyla icra ediyor olması.