Kültür Bakanının Sorumluluğu...

cumhuriyet.com.tr

Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir... Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır.

Bir Kültür bakanının kültür ve sanat bağlamında görevi ve sorumluluğu nedir ya da ne olmalıdır? Kültür bakanımıza soralım; kendisinden önceki dönem ve yıllarda sanat - kültür adına nelerin yapıldığını ya da yapılmadığını araştırıp bir bilgi-belge arşivi oluşturmuş mudur? Böyle önemli bir görevi üstlenip bakanlık koltuğuna oturduktan sonra, ülkesinin kültür sanat ortamına ne gibi yenilikler kazandıracağına, bu alanda var olan hangi eksikleri, yetersizlikleri gidereceğine dair ciddi bir programı var mıdır ya da en azından böyle bir programı tasarlamış mıdır? Dahası, acaba bir Kültür bakanı olarak, ülkesinin sanatına ekleyebileceği, getirebileceği daha ilginç yenilikleri, birikimleri yaşama geçirmek gibi bir ideali var mıdır? Bu soruların yanıtını verecek olan kuşkusuz Kültür bakanının kendisidir, ben ancak olması ve yapılması gerekenleri düşleyebilirim. Ancak üzücü olan, yapılması gerekenler ve hayal edilenlerle yapılanlar ve gerçekler çoğu kez ve hiçbir zaman aynı değildir, yapılması gerekenler hep hayalde kalır, yapılanlar ise çoğu kez yapılmak istenenler değildir. Bu sadece Kültür Bakanlığı için değil, ne yazık ki siyasetin pek çok dalı için söz konusudur.

Gelelim konumuz olan Kültür Bakanlığına Sosyal demokrat geçmişten gelen ama kabuk değiştiren bakanımız Sayın Ertuğrul Günay, bugüne kadar kendi alanını ilgilendiren konularda acaba somut olarak neleri gerçekleştirmiştir? İzleyebildiğim kadarıyla şöyle sıralanabilir: Açılış konuşmaları, açılış ziyaretleri, ödüller, kimi saman övgüler, bazen yergiler, bir üst kademenin yanlışlarını (1) düzeltmeler, koltuğunun ve iktidarının zoruyla olsa gerek sanattan değil, bireyden yana tavır koymak vs.

Neden şaşırıyoruz?.. Küreselleşme, yenilenme, değişim söylemleriyle toplumsal yaşamın toptan yön değiştirdiği, magazinleştiği, yozlaştığı, yozlaştırıldığı bir ortamda, sanat ve kültür de kuşkusuz bundan payını alacaktı.

Ve sanat ve kültürün gelişimine destek, yön verecek Kültür bakanımız da elbette bu kervana katılacaktı. Şimdi soruyoruz sayın bakanımıza, siz İstanbul Devlet Opera ve Balesinin 50. yılı nedeniyle yayımlanan anı kitabında şöyle beyan buyurmuşsunuz:

Evrensel çoksesli sanat müziğini, opera ve baleyi ülkenin her yerinde tanıtmayı ve sevdirmeyi amaçlayan Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü bugüne kadar sanatseverlere dünya repertuvarından ve çağdaş Türk bestecilerinden örnekler sunarak misyonunu devam ettirmektedir.

Tabii yazmak ve beyan etmek kolay. Ama soruyoruz sayın bakana, acaba devlet opera balesinin İstanbulda bu misyonunuhangi koşullar altında sürdürdüğünü biliyor mu? Büyük harcamalar ve tantanalarla Dünya Kültür Başkenti etkinliklerinin yapıldığı bu tarihi kentin yüz akı AKM, şimdi Taksimde adeta kömürleşmiş yüzüyle bir utanç abidesi gibi yükselirken, acaba Kültür Bakanı olarak ne yapmıştır? Seçimlerden sonra şimdiki iktidarın tekrar iktidar olup Taksimin altının üstüne getirmesini ve binanın yıkılmasını mı beklemektedir?..

Operanın misyonuna devam ettiğini söyleyen bakanımız, acaba opera elemanlarının hangi zorluklar altında, provalar başka yerde, giysiler başka, çalgılar başka yerde, orkestra çukurunun olmadığı bir mekânda adeta çadır tiyatrosu misali çalıştığından acaba habersiz midir? (İyi ki Süreyya Opera binası var da). Yazmak söylemek konuşmak kolay; ama davanın arkasında durmak savunmak, gerçekleştirmek zor sayın bakanımız!..

Ya tiyatromuzun hali? Haksız yere yerden yere vurulan Cumhuriyet döneminin, tiyatrosundan, bugün geriye ne kaldığından acaba sosyal demokrat bakanımızın bir bilgisi var mıdır? Kaç tiyatronun kapısının kapandığından?..

Altı milyon, on milyon nüfuslu Avrupa ülkelerindeki görkemli tiyatro binaları varken bir dünya kenti olmakla övünen 14 milyonluk İstanbulda tiyatronun alışveriş merkezleri salonlarında, iyi ki varlar dediğimiz, özel kurumların ve kimi belediyelerin çabalarıyla yapılan mekânlarında, gezginci misali sergilendiğini görüp içi sızlamıyor mu?

Örneğin bir Ahmet Leventoğlu tiyatrosunun Vanya Dayı oyununu, bugün burada, yarın bir başka yerde, zengin dekorları, giysileri oradan buraya taşıyarak türlü zorluklar ve büyük bir sanat aşkı ve özverisiyle tiyatrosunu nasıl devam ettirdiğini hiç düşündü mü?

Son söz olarak, ileri demokrasinin, gelişmişlik ve çağdaşlığın göstergesi, doğanın katledilerek gökdelenleri dikmek, geçmiş mirası yok ederek TOKİlerle göz boyamak, alışveriş merkezleri ile tüketimi körükleyip birilerinin kazanç hanesini kollamak, öz değerlerimizi yabancılara satmak değildir.

Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir... Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır. Gerekli ve önemli mevkilerde doğru kişileri getirmek de biz vatandaşlara düşen bir görev ve sorumluluktur. Seçimlere böyle bir bilinçle gidersek belki her şey çok başka olabilir. Kim bilir?