‘Kul hakkıyla oynamayı iyi bilirler’ - Karantina Sohbetleri: Levent Üzümcü

Karantina Sohbetleri için ulaştığımız Levent Üzümcü hem koronavirüs salgını hakındaki düşüncelerini paylaştı hem de Şehir Tiyatroları’ndaki son durumu anlattı.

Emrah Kolukısa

Tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü kısa bir süre önce, haksız biçimde atıldığı Şehir Tiyatroları’na döneceği haberleriyle yer almıştı gündemde. Gerçi şu sıralar tüm tiyatral faaliyetler askıya alınmış durumda, koronavirüs salgını tehdidi yüzünden ama biz yine de kendisine ulaştık ve hem karantinayı hem de Şehir Tiyatroları’nı konuştuk. WhatsApp üzerinden bu kez sesli sohbet şeklinde yaptık söyleşimizi… 

Merhaba Levent bey, nasılsınız… Siz de çoğumuz gibi evde misiniz?

(Gülüyor) Tabii ki evdeyim, nerede olacağım başka… Düşünsene telefonların üst köşesinde bir hashtag var ya, “#evdekal TR” yazıyor artık.. Yani servis sağlayıcının bile böyle bir şey yaptığı ülkede tabii ki evdeyim. Bence herkesin de evde olması lazım, bunu da ilk önce işlerini kaybetme korkusuyla çalışan insanlara sürekli “işinize geleceksiniz” diye “size bir şey olmaz” diye işini yürütmeye çalışan işverenlere söylüyorum. Herkesin evde olması lazım.

Çok doğru, özellikle de dizi çekimlerinin durması için büyük bir kampanya başlamıştı hafta içi... Nedense bazı sektörler bu konuda çok ağır kaldı, değil mi.. Oysa tehlike çok azımsanacak gibi değil.

Evet, çok haklısın. Şu an yaratılmaya çalışılan algı en başından beri tutmuşa benziyor, belli bir takım zihinlerde işlemiş. Çünkü çok güzel, yani ne deseler onları tekrar eden, papağan gibi konuşan bir kitle var. Onlar tutunacak bir dal arıyorlardı, o dal şu oldu: ülkemizde böyle bir şey yoktu, yurtdışından geldi… E haliyle, tabii ki yani. Ama yurtdışından gelme nedeni büyük Türkiye’nin karşısındalar, o yüzden de büyük Türkiye olsun istemiyorlar, bütün dünya bize düşman… böyle bir algı var. İnternette dolaşan bir takım fotoğraflar vardır, hamaset youn fotoğraflar, işte bir tane atlı, hilal şeklinde kendisine doğru saldıran onlarca atlıya karşı tek başına hücum etmekte; onlarca atlının ellerindeki flamalarda kendi ülkelerinin bayrakları var ve o tek atlı da Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağını taşımakta… Böyle bir delilik söz konusu ortada. Yani kendinin dünyadan ayrı, izole ve bütün dünyanın kendisine düşman olduğunu düşünerek yetişmiş ve inandığı, güvendiği insan tarafından her türlü bilgiye aç ve o bilgileri bir papağan gibi tekrar etmeye niyetine sahip bir grup insan var. Ve onlar da bunun Türkiye’ye karşı yapılmış bir saldırı olduğuna inanmışlar. Böylesine acıklı bir durumun içerisindeyiz. Tabii ki böyle bir dünya içerisinde, böyle bir algı yanıltması içerisinde her şeye inanabilirler. Tepkinin ağır kalması da unutturulabilir bir şey böylelikle. Bunları yaptığınız zamana sizin ne kadar ağır tepki verdiğinizi tartışan insanların varlığının bir önemi kalmıyor. Çünkü size daha fazla oyunu vermiş, destek vermiş insanlar buna inandırılmış, böyle devam ediyorlar yollarına; aklın, bilimin, vicdanın ne dediğinin çok fazla bir önemi yok bu insanlarda. Tehlike tabii ki azımsanacak gibi değil, çünkü sanıyorum uzun süreden beri bu hastalığın belirtileri var… Siz şimdi birine test yapmazsanız hasta olup olmadığını bilemezsiniz. E Türkiye’de testin yapıldığı insan kadar bilgimiz var… Bundan örneğin ilk ölüm, ilk vaka dediklerinden önce, test yapılmadığı halde ölmüş yaşlılar var mıdır acaba? Bence vardır. Bir tarih belirlediler ve o tarihten itibaren ‘ilk vaka’ dediler, bir milat koydular ve devam ediyorlar. Ama ben bunun çok daha öncesinde var olduğunu düşünüyorum maalesef. Bazı insanların testlerinin sonuçları ulaştırılmamış kendilerine, çünkü bu ilk vaka olarak tanımlanmış vakanın öncesinde yapılmış testler. Devlet hastanesine kabul edilmeyenler, testi yapılamayanlar falan, müthiş bir karmaşa var. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan şu an yaşlılarla, dedelerle, anneanne babaannelerle, babalarla, annelerle çok fazla temas etmemek, mümkün olduğunca evden çıkmamak, 15-20 gün, 1 ay, 2 ay, bilmiyorum, kendini izole ederek yaşamak… Bunu da gördük, bunu da yaşayalım, bunu da tecrübe edelim… En azından bundan da öğreneceğimiz şeyler çıkacaktır.

YARDIM YANDAŞLARA GİDECEK

Kültür sanat etkinlikleri bu süreçte çok yara aldı haliyle. Tiyatrolar kapalı, önlemler üst düzeyde. Sanatçılar, hayatını bu yolla kazananlar için ne söyleyeceksiniz? devlet bu konuda bir ödenek ayırmalı mı örneğin?

Tabii ki Emrah bununla ilgili söylenebilecek en mantıklı şey devletin, daha doğrusu kendini devlet zanneden hükümetin ne yaptığı burada… Burada şunu yapacaklardır, açık açık söyleyeyim sana, Kültür Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ile birlikte ihtiyacı olan tiyatrolara karar verecektir, ama burada asla belirleyici olan bir tiyatronun gerçek ihtiyacı olmayacaktır, bir tiyatronun yandaş olup olmadığı dikkate alınacaktır. Onlara bir miktar yardım yapacaklardır ama oy nereden geliyorsa, bu garabete oy kim tarafından veriliyorsa, öncelik onların olacaktır. Yani burada bence bugün eylem yapan taksiciler birinci sırada olacaklardır. Yeteri kadar para kazanamıyoruz diyecekler, dediler de, eylem yaptılar, şimdi onlara acil eylem planında bir takım güzellikler yapacaklar. Çünkü çok yoğunlukla oy aldıkları kesimlerden biri taksiciler. Ama dediğim gibi, ihtiyacı olan bir tiyatroya, 2-3 ay boyunca işlerini iptal etmek zorunda kalan, oyunlarını iptal eden bir tiyatroya yardım edeceklerse, bunun bir kotası vardır, o da bu hükümeti eleştirip eleştirmediğidir. Çünkü devlet hepimizin devleti değil. Devlet bir grup insanın devleti, biz de işte onların yancıları gibi duruyoruz. Yani bize lütfediyor devlet, diğerlerine hizmet veriyor, bize lütfediyor. 

Ayrıştırma devam ediyor yani... Üzücü. Gündem haliyle koronavirüs tarafından işgal edildi, ama geçen haftalarda örneğin sizin de içinde bulunduğunuz bir grup sanatçının Şehir Tiyatroları'ndaki görevlerine iadelerini konuşuyorduk. Son durum nedir o cephede? Karantina sonrası göreve başlıyor musunuz?

Şimdi bir kere ben 657’ye tabi devlet memuruydum, oradaki kadrom buydu benim. Ben o kadrodan hukuksuz bir şeklde atıldım, çünkü 657’ye tabi bir devlet memurunun atılması için ağır ceza mahkemesinde yargılanıp suçlu bulunması ve hapis cezası alması gerekiyor, ki işine son verilebilsin. Ancak böyle bir şey olmadı bende. Bende ve Ragıp yavuz arkadaşımızda olan şey şudur: Bizler hukuksuz bir şekilde Büyükşehir Belediyesi’nin Yüksek Disiplin Kurulu’nun almış olduğu bir karar ve o azledilen çorbacı Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da imzasıyla atıldık. Şöyle düşün bunu; bir yerel mahkeme eskiden var olan idam cezasını verip meclis onayı olmadan onu uygulamaya kalkıyor… Bu kadar saçma bir şey bu. Bir kere en başta böyle bir hukuksuzluk varken 5 yıldır görevime dönmeye, haklarımı almaya çalışıyorum. Görevimize iade edilmek diye bir şey söz konusu değil, sadece Şehir Tiyatroları Ragıp’tan bir oyun yönetmesini, benden de bir oyunda oynamamı rica etti. 

Ya diğerleri?

Diğer arkadaşlarımızsa zaten taşeron çalışıyorlardı, -çünkü sınav açılamamıştı, yıllardır o durumda olan onlarca arkadaşımız var, sınav açılamadığı için alınamıyorlar tiyatroya- onlar da kendi kadrolarında, o taşeron kadrosunda tekrar devam ediyorlar. Ancak atıldıkları zaman tazminat almışlardı, burada tiyatro bir incelik yapıp onları tekrar görevlerine aldı, çünkü herhangi bir atılma nedenleri yoktu. 15 temmuz sonrasında nedensiz yere, bir şekilde atıldılar. Kimin ihbarıyla olduğu belli olmayan bir şekilde. Şimdiyse onlar görevlerine bir incelikle, bir güzellikle döndüler. Bunda emeği geçen herkese teşekkür etmek lazım. 

CUMHURİYETİN KURULUŞ DEĞERLERİNE KARŞILAR

Tiyatroya yeni kadro alınamaması meselesi önceki hafta yapılan Belediye Meclisi’nde gündeme gelmişti değil mi? Reddedilmişti.

Evet öyle oldu, tiyatronun böyle bir şeye ihtiyacı yoktur denildi. Çünkü, sen de görüyorsun, Cumhuriyetin kuruluş değerleriyle çok büyük sorunları olan, bunların karşısında olan bir siyasi garabet tarafından yönetiliyoruz. Ve o siyasi garabet de İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclisini domine ediyor, çünkü seçimler tekrarlanırken belediye meclisi seçimlerini tekrarlamadılar, 807 bin oyluk farkı belediye meclisine taşıyabilseydi CHP, eğer buna izin verselerdi başka olacaktı. Kaybedeceklerini biliyorlardı seçimi, onun için sadece belediye başkanı seçimini yenilediler. Eğer bütün seçim yenilenmiş olsaydı bugün bunları yaşamıyor olacaktık. İnsanlar hak hukuk ve demokrasi çerçevesinde, örneğin Şehir Tiyatroları’na 657’ye tabi, A kadrolu ve orasını evi gibi benimseyecek, evi gibi oraya hizmet edecek kadroluları alabileceklerdi. Fakat bugün tiyatronun içerisinde, yeni gelen tiyatro yönetimine düşman ve yönetimin onlara bir takım iyilikler yapmaması nedeniyle düşmanlık pekiştiren bir grup şahıs var ve bu şahıslar sürekli belediyeye gidip, hatta en son işte AKP’lilerle bir araya gelip Şehir Tiyatroları’na münhal kadro alınmasının önüne geçtiler. Bunu da herkes böyle bilmeli. Şehir Tiyatroları’nın bugün yeni kadro alımının önüne geçenler AKP’lilere bu alımların yapılmasının doğru olmadığını söyleyen, Şehir Tiyatrosu’nun içerisinden gelen bir takım şahıslardır.

TİYATRO BİR MARATONDUR

Durumu açıklığa kavuşturduğunuz için teşekkürler… Bu durumda siz gelecek sezon kurum dışında da çalışmaya devam edeceksiniz, doğru anlıyorum değil mi? Bahsedebileceğiniz yeni projeler var mı ufukta?

Tabii ki her kesimde olduğu gibi bizde de dışarıda çalışmak izinlere tabidir. Tiyatroda neredeyse herkes dışarıda iş yapmakta, yaşamını sürdürebilmek için. Çünkü 1980’lerin ortalarında bir milletvekili maaşıyla eşit maaş alan tiyatro oyuncularının maaşları şu anda bir milletvekili maaşının sanıyorum 4’te 1’i oranına düşmüş durumda. Bir şekilde insanlar yaşamaya çalışıyorlar, mesleklerini yapmaya çalışıyorlar. Tabii ki yeni projeler her zaman olacak, tiyatro çünkü, bazı oyunlar dışında çok uzun soluklu bir şey değil. O bir maraton, tiyatro oyunculuğu ve tiyatro, o maraton ilk insandan beri devam ediyor, bir insanın, ava çıkmayan, mağarada yaşayan bir insanın daha dil ortaya çıkmamışken bedensel olarak anlattığı av hikayelerinin olduğu tarihten beri tiyatro uzun maratonuna devam ediyor. Bayrak yarışı gibi… Biz de o maratonun kendimize düşen payını koşuyoruz, ölene kadar da koşmaya devam edeceğiz. Biz derken kendimden bahsetmiyorum, bizler, yani şu an bu işi hakkıyla yapan, tiyatroya gönül vermiş insanlardan bahsediyorum. Sadece bir sezonluk değil anlaşmam, haklarımı geri alana kadar devam edeceğim. Şehir Tiyatroları’ndan beni koparmaya hiç kimsenin gücü yetmez, ama bir sonraki seçimde eğer -zannetmiyorum bu garabetin bir sonraki seçimlerde olacağını ama- onlar kazanırlarsa benim yine işime son vereceklerdir, çünkü en iyi bildikleri şey kul hakkıyla oynamak.

Son soru; şu günleri evlerine kapanarak geçirenlere neler önerirsiniz, bu zamanı kolaylaştırmak için neler yapsınlar?

Valla zaten insanlar eve kapanacak kadar akli meleke sahibilerse onlar ne yapacaklarını bilirler. Gidip de kimseye şunu yap bunu yap demenin alemi yok. zaten dediğim gibi aklı, fikri, vicdanı hür bir insandır o eve kapatmış olan kendini; diğer insanların sağlığını düşünen bir insandır, o zaten evde ne yapacağını, hayatını nasıl idame ettireceğini çok iyi bilir. 

Çok teşekkürler, sağlıklı günler dilerim.

Ben teşekkür ederim, sevgiler, selamlar.