Kriz sonrası yeni finansal düzen konferansı
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, ''Finansal istikrarı güçlendirici bir tedbir olarak yıl sonuna kadar bir yıldan daha uzun vadeli mevduata uygulanan zorunlu karşılık oranlarının bir miktar düşürülmesi gündeme gelebilecekti'' dedi.
cumhuriyet.com.trMerkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, TÜSİAD-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu'nun (EAF) düzenlediği, ''Kriz Sonrası Yeni Finansal Düzen'' başlıklı konferansta yaptığı konuşmada, finansal istikrar hedefleri ile ilgili olarak önem verdikleri bir konunun gerek yurtiçi gerekse yurtdışı borçlanma vadelerinin uzatılması ve mevduat yapısının daha uzun vadeye yayılması olduğunu söyledi.
Yılmaz, ''Bu kapsamda özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcunun yarısından fazlasının vadesinin 2013 yılından sonra gelecek olması Türkiye firmalarının kısa dönemli şoklara karşı direncini artırmaktadır'' dedi. Öte yandan Türkiye'de mevduatın vade yapısının ise oldukça kısa olmakla birlikte giderek daha da kısaldığının görüldüğünü ifade eden Yılmaz, ''Bu doğrultuda finansal istikrarı güçlendirici bir tedbir olarak yıl sonuna kadar bir yıl ve daha uzun vadeli mevduata uygulanan zorunlu karşılık oranlarının bir miktar düşürülmesi gündeme gelebilecektir'' şeklinde konuştu.
'Gerek kamu gerek özel sektörün döviz pozisyonunun güçlendirilmesi'
Vurgulamak istediği konunun; gerek kamu gerek özel sektörün döviz pozisyonunun güçlendirilmesi olduğuna işaret eden Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Dalgalı kur rejimi uyguluyor olsalar da ülkemiz gibi gelişmekte olan ekonomilerde güçlü döviz rezervi pozisyonuna sahip olmak, ortaya çıkabilecek şokların olumsuz etkilerinin giderilmesine ve ülkeye olan güvenin artırılmasına büyük katkı sağlamaktadır. Bu çerçevede uluslararası piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak likidite koşullarının iyileşmesi ve yurtiçine sermaye akışının güçlü seyretmesiyle bankamız rezerv birikimini hızlandırmaya yönelik adımlar atmıştır. Benzer bir şekilde özel sektörün döviz pozisyonunun dengeli bir seyir izlemesi ve döviz geliri olmayan kişi ve kurumların döviz cinsi borçlanmaması finansal istikrara katkıda bulunacaktır.''
Finansal istikrar kapsamında değinmek istediği son hususun, kur riskinin daha iyi yönetilmesi gereği olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu kapsamda bir yıla kadar vadelerde kur riskinden piyasa temelli araçlarla korunabileceğini düşündüklerini, bu noktada VOB'un daha etkin bir şekilde kullanılmasına özel bir önem verdiklerini söyledi.
Yılmaz, bir süre önce zorunlu karşılıklarla ilgili olarak kriz döneminde aldıkları tedbirleri tersine döndürdüklerini ve zorunlu karşılıkları artırdıklarını hatırlattı. Bunun ardından Türkiye Bankalar Birliği'ne gelip niçin bunu yaptıklarını bankacılarla paylaştıklarını belirten Yılmaz, o dönemden bu yana özellikle finansal istikrarı ön plana çıkararak birtakım söylemler geliştirdiklerini, bu söylemi önemsediklerini, bunun yeni bir söylem olduğunu söyledi. Küresel finansal krize değinen Yılmaz, son dönemdeki gelişmelerin ekonomide fiyat istikrarı için gerekli olan faiz seviyesi ile finansal istikrar için gerekli olan faiz seviyesinin her zaman birbiriyle uyumlu gerçekleşemeyebileceğini gösterdiğini ifade etti.
'İki hedefe de aynı parasal duruş ile ulaşılabilir'
Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, şöyle devam etti: ''Ekonominin aşırı genişleme gösterdiği bir durumda enflasyonu kontrol altına alan bir faiz politikası, finansal risklerin ortaya çıkmasını engellemekte yetersiz kalmaktadır. Öte yandan şiddetli bir resesyon durumunda finansal istikrarın tesisi için çok daha düşük bir faiz seviyesine ihtiyaç duyulabilmektedir. Bununla birlikte iki hedef arasındaki bu uyumsuzluğun, faiz dışı araçların kullanılmadığı durumda belirgin bir şekilde ortaya çıkacağını özellikle vurgulamak istiyorum. Makro ekonomik istikrara yönelik diğer politika araçlarının kullanımı, fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlayan faiz oranlarının birbirine yakınsamasına yardımcı olacaktır. Diğer bir deyişle, makro ekonomik istikrara yönelik politika araçlarının etkin olarak kullanıldığı bir durumda her iki hedefe de aynı parasal duruş ile ulaşılması mümkün olacaktır. Aynı zamanda fiyat istikrarı ile finansal istikrar hedeflerinden sapılması durumunda, tekrar hedefe yönelmek için uygulanması gereken para politikası tepkisi de daha ılımlı gerçekleşecektir.''
Yılmaz, krizlerin, maliyetleri ne kadar yüksek olursa olsun aslında alınan dersler aşığında daha istikrarlı, daha sağlam ve ekonomik kalkınmayı destekleyici finansal yapılanma için yeni fırsatlar yarattığını, bunun Türkiye'deki en yakın örneğinin 2001 krizi olduğunu söyledi. 2001 krizinin temel nedenlerine işaret eden Yılmaz, burada ilk göze çarpan faktörün finansal sistemdeki yapısal sorunlar olduğunu, istikrarlı ekonomik büyümenin önündeki en önemli engellerden biri olan bu temel sorunlara kısa vadedeki maliyetler nedeniyle kararlı çözümler üretilemediğini anlattı.
'Finansal istikrar da ön şart'
Krizin, bir anlamda geniş yapısal reform için fırsat yarattığına değinen Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''2001 krizi sonrası Türkiye'de gerçekleştirilen yapısal reformların hızlı büyümeye ve ekonomik istikrara katkısını hep birlikte görmekteyiz. Son dönemde ekonomide gözlenen olumlu gelişmelerde bütçe disiplinine dayalı maliye politikası ve fiyat istikrarı odaklı para politikası belirleyici olmakla birlikte, finansal sistemdeki reformların ve bu reformlar çerçevesinde etkinliği artırılan BDDK'nın çalışmalarının katkısı hiçbir şekilde yadsınamaz. Türkiye ekonomisinin küresel krizin göreceli olarak daha az etkilenmesi ve krizden en hızlı çıkan ülkelerden biri olması bize fiyat istikrarının, ekonomik kalkınma için ön şart olduğunu bir defa daha göstermiştir. Ayrıca finansal istikrarın da para politikasının etkinliği ve sürdürülebilir ekonomik büyüme için ön şart olduğu kanıtlanmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. Ancak bankamızın temel görevleri fiyat istikrarıyla sınırlı değildir. Merkez Bankası olarak finansal sistemde istikrarın korunması ve sürdürülmesini de hedef olarak görüyor ve önemsiyoruz. Nitekim kuruluş kanunumuz, bankamızı finansal sistemde istikrarı sağlayıcı, para ve döviz piyasalarıyla ilgili düzenleyici tedbirleri almakta da sorumlu tutmuştur. Merkez Bankası, bu görevleri yerine getirirken gözetim ve denetimden sorumlu diğer kurumlardan farklı olarak finansal istikrara makro açıdan bakmaktadır.''
'Zorunlu karşılık oranları daha aktif kullanılabilir'
Yılmaz, bu çerçevede finansal istikrar açısından takip ettikleri konulara değinerek, ''Bunlardan ilki gerek bankaların, reel sektörün borçluluk oranlarının ılımlı seviyelerde tutularak öz kaynakların kullanımının teşvik edilmesidir. Çıkış stratejimizin bir parçası olarak kredilerdeki genişleme hızının finansal istikrarı zayıflatıcı bir seviyeye çıkması halinde zorunlu karşılık oranları daha aktif bir şekilde kullanılabilecektir. Benzer bir şekilde teknik faiz ayarlaması yoluyla bankaların daha etkin bir likidite yönetimi uygulamaya başlamalarını da borçlanma oranlarının makul seviyelerde seyretmesine destek verebilecek diğer bir politika aracı olarak görüyoruz'' şeklinde konuştu.