Korkularımı öldürüyorum

Daha çok ideal damat ya da ideal sevgili rolleriyle çıkmıştı karşımıza Mehmet Günsür. Bu kez bir psikolojik gerilimde, karanlık tarafları olan bir adam rolünde. "Benim de korkularım vardır herhalde" diyor ama öyle ölümden falan bahsetmiyor. Paylaşamamak, kendini ifade edememek korkunç onun için. Kötü huylarını da korkularını da zaman içinde öldürmeye çalıştığını söylüyor.

cumhuriyet.com.tr

Mehmet Günsür, kadın erkek herkesin büyük bir hayranlıkla izlediği bir isim. Kimisi gerçekten yaptığı işleri takip ederken, kimisi de yakışıklılığına hayranlık duyuyor. Yalan değil, yakışıklı. Ama tek başına bundan bahsetmek de haksızlık olur elbette. Günsür, yakışıklı ya da seksi olmayı çok da önemsemediğini söylüyor. Hep bu yönünün konuşulmasını da çok dert etmiyor. Onun derdi, ileride geriye dönüp baktığında utanmadığı işlere imza atabilmek.

Oyunculuk konusunda heyecanlı, içinden çıkan farklı karakterlere de duyarlı. Yaşama umutla bakıyor. Eşi Katerina’yla ortaklıklarından biri de bu zaten. O da umudun peşine düşen bir belgeselci. Çocuklarından Ali 3.5 yaşında, Maya ise 5.5 aylık. Günsür ailesinin hayali de ailecek dünya seyahatine çıkarak bunu belgeselleştirebilmek. İki çocuklu bir ailenin dünya seyahatinde başlarına gelen komik olayları aktarmak istiyorlar. Günsür, şimdilerde son filmi Ses ile gündemde.

- Ses filmindeki karakter bugüne kadar canlandırdığınız rollerden çok farklı. Nedir sizdeki yeri?


- Film benim için çok özel bir yerde. Çünkü böylesi ayrıcalıklı bir ekiple daha önce hiç çalışmadım. Prodüktöründen servis şoförüne dek herkesin aynı dili konuştuğu, sadece yönetmen ve oyuncunun anlaşması değil, teknik ekip ve yapımcılarla da bu ortaklığın kurulduğu özel bir setti. Hayatımda daha önce böylesi olmamıştı. Diğer yandan son dönemde oynadığım karakterlere göre daha farklı bir yapısı vardı bu rolün. İdeal âşık, seven adam, ideal damat gibi rollerdeydim. Bu filmde ise karanlık taraflarım var.

- Nasıl bir yüzleşme oldu peki bu karanlık tarafınızla? Korkularınız var mıdır mesela?

- Vardır herhalde. Yok demektense bilmiyorum demeyi tercih ediyorum. Ölümden de korkmuyorum, yalnız kalmaktan da. Belki paylaşamamak, belki kendini ifade edememek korkunç olabilir. Ama sanırım korkularımı öldürdüm, öldürmeye de devam ediyorum.
 

Ailemi korumak istiyorum

- Peki yüzleştiğiniz kimi durumlarla nasıl başa çıkarsınız?

- İçime kapanamam. Ölümü bile bir şeyin sonu olarak görmüyorum. O yüzden korkmuyorum belki. Dışarıya bakmaya devam ederim zaten. Bir şeyin üstesinden gelebilmek için bir enerji alışverişi gerekiyor. Dünyaya geri dönebilmek lazım. Çünkü hayat devam ediyor.

- Yaşamınızda hep istediğiniz şeyler mi oldu yoksa retlerle de karşılaştınız mı?

- Çok şanslıyım ki istediklerim hep oldu. Hem de onları gerçekten çok iyi bir niyetle istedim; kafayı takmadan. Tembellik de yapmadım sonra. Çaba harcadım. Belki o yüzden oldu.

- Diğer yandan hep hakkınızda uzun uzadıya yakışıklı adam, seksi erkek diye konuşuluyor. Elbette beğenilmek güzel şey ama sıkıldığınız da oluyor mu? “Tamam ama başka anlatacaklarım da var” diyesiniz gelmiyor mu?


- Tabii ki geliyor. Ama başka söyleyeceğim şeyleri de bir şekilde aktarmaya çalışıyorum. Her zaman olmuyor gerçi. Hani, çok da önemli değil bu seksi erkek durumu. Hayatımda çok yeri olan bir şey de değil. İnsanlar önce fiziğe bakıyor, anlıyorum. Tanıyan da zaten tanıyor. Çok da “ahali bakın bu da benim” deme halim yok.

- Aile fotoğrafınız yok, eşinizin görüntüsü yok. Türkiye’de de yaşamıyorsunuz, rahatsız edilme derdi yok aslında. Neden bu kadar özele saklıyorsunuz, görüntü vermiyorsunuz?


- Çünkü burada biraz işin suyu çıkıyor. Çok sevmiyorum böylesini. Onları bir şekilde korumak istiyorum. O yüzden bir görüntü vermemeyi tercih ediyorum.

- Eşiniz belgeselci. Beraber yapmak istediğiniz bir proje var mı, ya da bir ortak paylaşımla belgesellerini Türkiye’de gösterme gibi bir niyetiniz?


- Düşündüğümüz şeyler var. Belki sonra olabilir. Katerina’nın belgeselleri umudun pek kalmadığı yerlerde umudu göstermeye yönelik. Belki Rio’da çektiği belgeseli örnekleyebilirim. Favela’da bir müzik grubu uyuşturucunun ağına düşmeden çocukları kendi bünyesine alıp onlara müzik öğretiyor, sonra da beraber konserler veriyorlar. Bunları izledi. Kalaşnikoflu adamlar etrafındaydı çekim yaparken. Dans eden yaşlıları çekerken silahlar patlıyordu. Ama onun derdi gülen insanları yansıtabilmek. Umudun olmadığı düşünülen yerlerdeki umudu ve heyecanı anlatıyor. Genelde sosyal belgeseller yapmayı tercih ediyor.

- Peki ya Türkiye?

- Türkiye’yle ilgili güzel her şeyi aktarmak istiyorum. Çünkü çok malzeme var. Belki iş değil ama pek çok şey yaptık Türkiye’de. Antakya’da çingene düğününe bile gittik. Onun son zamanlarda ilgisini İstanbul’un çöpçüleri çekiyor. Koca arabalarını taşıyan çöpçülerin hikâyelerini çok merak ediyor mesela. Yapmayı istediğimiz çok şey var. Maya da biraz büyüse tabii. Gerçi en son veletlerle dünyayı gezmenin nasıl olacağını konuştuk. 2 çocuklu bir ailenin dünyayı gezerken karşılaştığı şeyleri görmek ve aktarmak komik olabilir.

- Sizin de eşinizin de hareketli bir hayatı var. Beraber mi hareket edersiniz her zaman?

- Elbette. Ama iş konusunda yalnız olma taraftarıyım. Bir işe başlarken yalnız olmak istediğimi o da biliyor zaten. Sonra geliyor yanıma. Hiç uzun zaman birbirimizi görmediğimiz olmadı.

- Kıskanç mısınız?

- Değilim aslında. Kimi zaman karşı tarafı rahatsız edebiliyor bu halim. Ama bence kıskançlık küçük bir espri sadece. Daha ötesine de geçmeye hiç gerek yok.

- “Kendi bildiğim doğrudur” diyenlerden misiniz?


- Boğa burcuyum. İnatçı derler. Ama çok inatçı olmadığımı düşünüyorum. Uyumluyumdur, iyiyi kötüyü, keyif aldığım şeyleri bilirim. Kimseyi bir konuda zorlamadan çözmeyi tercih ederim. “Bakın bir de böyle bir yolu var” diye yaklaşırım.

- Bir başkaldırı şeklinde değil yani.


- Okul zamanında başkaldırım vardı. Her çarşamba disiplin kuruluna giderdim saç ve kıyafetten. Üniformayı giymez, saçları kısa kesmezdim. Oradan mezun oluncaya kadar inat ettim. Ama sevimliydim, derslerim kötü değildi, hocalar seviyordu. Asla küstahça bir başkaldırım da olmadı. Tamam deyip, kendi bildiğimi yaptım sonuçta.

- Sonra da böyle mi devam etti?

Evet, ediyor. Kötü huylarım da vardı belki zaman içinde yok etmeye çalıştım. Ama bu kötü huy değil. Bu işin yaramazlığı. İçindeki küçük çocukla bağlantılı bir hikâye belki.

 

Fazla seçiciliğim küstürüyor...

- Üniversitede reklamcılık okudunuz. Peki oyunculuk anlamında yurtdışında nasıl çalışmalar yaptınız?


- İtalya’da 25 yaşındayken başladım workshoplara. Zaten 22 yaşından sonra dört yıl boyunca bir tiyatro oyunuyla turne yaptık. O da bir okuldu benim için. İlk defa İtalyanca bir oyunla sahnedeydim, temposu da oldukça kuvvetli. Çok önemliydi benim için. Metot çalışmaları da yaptık. Sevdiğim hocalardan biriyle 2003 yılında Actor Center adıyla bir oluşum kurduk. Yazarlarla, oyuncularla çalışılan, sahnesinin ve seyircisinin olduğu bir yer. Onun kurucu üyesiyim.

- Tiyatrodan sonra?

- Şansım yaver gitti. 2000 yılında Roma’ya taşındım. Çalışmaya başladığım menajerimin yönlendirdiği deneme çekimlerinden ilkiyle bir reklam filmi, ikincisiyle de Amerikalılarla bir dizi çekiminde buldum kendimi. Onda da dört ay boyunca Fas’ta çekim yaptık. İsa’nın havarilerinden biriydim. Bu süreç de öylece başlamış oldu.

- Yurtdışındaki çalışmalar hangi boyutta?

- Son dönemde İtalya’da çektiğimiz romantik komedi türünde bir film var. Mayıs ayında gösterime girecek orada. Başrol değilim ama film benimle açılıp benimle kapanıyor. Burada da yine mayıs ayında Ömer Faruk Sorak’ın çekeceği bir aşk hikâyesinde yer alacağım.

- İçinizden başka Mehmetler de çıkıyor mu oyunculuk sayesinde?

- En sevdiğim yanı da o zaten. Öyle karakterler çıksın ki benden farklı olarak beni de şaşırtsın. Kendimi zorlamayı seviyorum. Bir senaryo okuduğum zaman şaşırıp, bunu nasıl oynayacağım korkusunu yaşamayı seviyorum. Ne kadar korkutursa o kadar hoşuma gidiyor.

- Seçicilik de var sanırım.

- Fazla hem de. O yüzden çok kişiyi de küstürüyorum. Ama bazen bir senaryoyu okuduğumda neden beğenip neden beğenmediğimi bilmiyorum. Bu hayvansı bir şey. Bir nefeste okuyup hikâyeyi bitirdiğimde, bir şey ya oluyor ya da olmuyor.

- O hissin yanılttığı olmadı mı hiç?

- Olmadı galiba. Sonradan kötü bulduğum işler yaptıysam da başka nedenlerle giriştiğim ve içimdeki sesi dinlemediğim işler olduğunu hep sonradan gördüm.