'Korkudan Kurtulma Özgürlüğü' ve Yargı
cumhuriyet.com.trYargı işlevini yerine getirenlerin, görevlerini esenlikle ve huzur içinde yapmalarına engel olan uygulamalar ve söylemler, günümüzde yaşayan insanlar için de, toplumun geleceği açısından da çok büyük sakıncalar içermektedir. Bu sakıncalı davranışların ve uygulamaların, uzun dönemde, toplumu bir arada tutan değerleri yıpratmasından korkulmalıdır.
“İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” (İHEB), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca, Türkiye’nin de olumlu oyu ile 61 yıl kadar önce (10 Aralık 1948 günü) kabul edilmişti. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiş çok sayıdaki karardan biri olduğuna bakılarak İHEB’nin teknik hukuk anlamında bağlayıcı bir belge olmadığı; sadece “tavsiye” niteliği taşıdığı söylenebilir. Ama, yazıldığı 5 özgün dile ek olarak 360 kadar dile çevrilmiş olmasının da gösterdiği gibi İHEB, dünya çapında büyük bir ilgi toplamıştır. İHEB’nin, “İnsan hakları” alanında kendisinden sonraki bütün gelişmeler üzerinde önemli etkileri olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi bazı uluslararası belgelerin giriş bölümlerinde ve bazı ulusal anayasalarda, İHEB’ye yapılan doğrudan yollamalar bunu açıkça göstermektedir. İHEB’nin, 1’den 30’a kadar sıralanan maddelerinde, temel insan haklarının çeşitli boyutları düzenlenmiştir. Ancak, bütün bu maddelerin değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken ve temel ilkeleri ortaya koyan “Başlangıç” bölümünün de kesinlikle göz ardı edilmemesi gerekir.
Özgür toplumun önkoşulu
İHEB’nin Başlangıç bölümünden alıntıladığım şu tümce, çağdaş anlamda özgür bir toplumun var olmasının önkoşullarını göstermektedir: “İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana yönelten barbarca eylemlere yol açmış olmasına, korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş insanların söz ve inanç özgürlüklerine sahip olacakları bir dünyanın kurulmasının, insanoğlunun en yüksek amacı olarak ilan edilmiş bulunmasına…”
Açıkça görüldüğü gibi çağdaş anlamda özgür bir toplumdan söz edebilmek için, o toplumu oluşturan insanların “korkudan kurtulmuş” olmaları en başta aranan bir koşuldur. Bu anlamda bireyin “korkudan kurtulma”sı, hukukun düzgün biçimde uygulanan yaptırımları dışında hiçbir kaygı ve korku duymaması demektir.
Üyeleri birbirine kaygı ile bakan, hukuktan değil devlet gücünü kullananların kişisel uygulamalarından korku duyulan toplumlar, sağlıklı ortamlar değildir. Böyle bir “korku toplumu” demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları gibi kavramlar için değil totaliter ve otoriter yönetimler için elverişli bir zemin oluşturur.
Türkiyemizde durum
Son zamanlarda toplumumuzda bir korku ortamı yaratıldığı görülüyor. Bu konuda duyulan kaygılar ve bu gidişin barındırdığı tehlikeler, en üst düzeydeki kurumlar adına yapılan açıklamalarda dile getirilmektedir. Son günlerde, yüksek yargı organları adına konuşan yetkililer de bu konudaki kaygılarını açıkça belirtmişlerdir.
En başta yargıçlar olmak üzere yargı işle-vinin yerine getirilmesinde görev alan kişilerin; gerek meslek bilgisi ve deneyimi, gerek ahlak ve erdem yönlerinden örnek düzeyde olmaları, toplumun esenliği açısından zorunludur. Sağlıklı bir toplum düzeninin varlığı bakımından son derecede önemli görevler üstlenen yargıçların ve öteki yargı görevlilerinin maddi ve manevi esenliklerinin sağlanması, devletin önde gelen ödevlerinden sayılmalıdır. Mahkemelerin bağımsız olmaları kadar yargıçların güvencesi de, çağdaş hukukun işlemesi bakımından vazgeçilmez önemde niteliklerdir. İHEB’nin 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi bu konuda temel ilkeleri belirtmiştir. Bu ilkelerle ilgili olarak oluşturulmuş içtihatlara göre yargı organlarının; düzgün çalışan, ciddi kurumlar olması elbette çok önemlidir ama, yeterli değildir. Çağdaş hukuk devletinde, bunlara ek olarak, mahkemelerin güvenilir kurumlar olduğu konusunda halkın inancı da önemlidir.
Her meslek topluluğunda olduğu gibi, yargı yetkisini kullananlar arasında da hukuka ve meslek ilkelerine aykırı davranışta bulunanlar çıkabilir. Böyle durumlar söz konusu olduğunda, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde gerekenin yapılması da elbette doğal ve zorunludur.
Ancak, yargı organlarını ve yargı mensuplarını kamu önünde yıpratıcı, aşağılayıcı davranışlar hangi kurumdan ya da kişilerden kaynaklanırsa kaynaklansın, sonuç olarak toplum huzurunu bozar.
Sonuç
Yargıçlarının esenliği sağlanmamış; onları korku ve kaygı içinde bırakmış bir toplum, sağlıklı ve huzurlu bir toplum olamaz. Unutulmasın ki, sağlıklı ve huzurlu bir yargı düzeni, çağdaş bir demokrasinin de önkoşuludur. Böyle bir yargı düzeni kurulamamışsa, “hukuk devleti”, “insan hakları” ve “demokrasi” gibi kavramlar, güvenceden yoksun “boş laflar” olmaktan ileri geçemez.
Yargı işlevini yerine getirenlerin, görevlerini esenlikle ve huzur içinde yapmalarına engel olan uygulamalar ve söylemler, günümüzde yaşayan insanlar için de, toplumun geleceği açısından da çok büyük sakıncalar içermektedir. Bu sakıncalı davranışların ve uygulamaların, uzun dönemde, toplumu bir arada tutan değerleri yıpratmasından korkulmalıdır.