Korku İmparatorluğu

Eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, "Türkiye'de süregelen siyasi gerginlik, parlamentodaki siyasi partilerin hırçınlığından kaynaklanmaktadır. Bu böyle gidemez. Bu, parlamentodaki partilerin hepsine kaybettirir" dedi.

cumhuriyet.com.tr

Dinlemeyi düzenleyen Ceza Muhakemesi Yasası’nın (CMY) hazırlanması sırasında TBMM Adalet Komisyonu’nda alt komisyon başkanlığı yapan AKP Kastamonu Milletvekili, Adalet Komisyonu üyesi Hakkı Köylü, yasa maddelerinin açık olduğunu, hâkimlerin ancak isim, telefon numarası ve kuvvetli bir şüphenin varlığı durumunda dinleme kararı verebileceğini, isim olmadan dinleme kararı verilmişse bunun yanlış olduğunu söyledi.

AKP Milletvekili Köylü, son dönemde yaşanan telefon dinleme tartışmalarıyla ilgili olarak sorularımızı yanıtladı. CMY’nin 135. maddesinde dinlemenin hangi koşullarda yapılabileceğinin düzenlendiğini belirten Köylü, maddeyle sınırlanan suçlarda ancak dinlenecek kişinin açık kimliği, telefon numarası ve kuvvetli bir şüphenin varlığı halinde dinleme kararı verilebileceğini söyledi. Bunlar dışında dinleme kararı alınamayacağını anlatan Köylü, şu görüşleri dile getirdi: “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), kararda bunlardan birisi eksikse geri gönderiyor, itiraz ediyor. TİB, dinlemeyi yapan bir kurum değil. Dinlemeyi Emniyet yapıyor, dinleme kayıtları orada tutuluyor. Kurum sadece bir geçiş sağlıyor, süzgeç olarak bir geçiş sağlıyor. Sistem bu. Son günlerdeki tartışmalara gelecek olursak, ‘Hükümet yargıçlara baskı yapıyor, herkesi dinliyor’ deniyor. Bunun ne hükümetle, ne Adalet Bakanlığı ne de başka bir bakanlıkla ilgisi var. Dinleme kararını hâkimler veriyor. Adalet Bakanlığı’nın yaptığı nedir, hâkimler ve savcılarla ilgili şikâyetlerde soruşturmayı Adalet Bakanlığı müfettişleri yapıyor. Hükümetin burada bir hesap sorma hakkı yoktur, yargısal bir işlemdir.”

‘Hakim olsam, bir santralın dinlenmesine karar verdim’

Bir kişinin telefonunun dinlenmesi gerekçesiyle bir kurumun santralının dinlenmesiyle ilgili tartışmaların anımsatılması üzerine Köylü, CMY’nin 135. maddesinin çok açık olduğunu, santral dinlemesinin buna girmeyeceğini belirtti. Köylü, “Ben hâkim olsam, bir santralın dinlenmesine karar vermem. Niye vermem? Çünkü, santral 20 kişiye hitap eder. 50 kişi olur ya da 5 kişi olur. Eğer santralı dinletirsem hepsini dinletmiş gibi olurum. Burada çok sıkıntı var. Dinleme kararı bir kişi hakkında verilir, toplu bir dinleme kararı verilmez. O santralı 100 kişi kullanıyorsa santralı dinlemek, toplu dinlemek anlamına gelir, böyle bir karar yanlış olur. Bu hassasiyeti gösterecek olanlar hâkimlerdir” diye konuştu. Bazı hâkimlerin, dinlenecek kişinin açık kimliği olmamasına karşın sadece telefon numarasına göre dinleme kararı verdiği, bunu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Köylü, “Kanun çok sarih. Yapılanların kanuna uygun olması gerekir. Sizin bahsettiğiniz olaylar gerçekten olmuş mudur, olmamış mıdır bilemiyorum. Eğer hâkim böyle karar vermişse, yanlış vermiştir. Bu gibi durumlarda hâkimin dikkatli olması gerekir. ‘Bu telefon numarasını anladım da kimliği de lazım’ demesi gerekir. Niye gerekir? Belki o hâkimin soruşturma yetkisi olmayan bir kişidir, telefonu dinlenmek istenen kişi. O takdirde hâkim yanlış işlem yapacaktır. Onun kimliği belki milletvekilidir, milletvekillerinin dokunulmazlığı var, nasıl dinleyeceksin? Öyle değil mi? Soruşturma makamı, o telefonun kime ait olduğunu da yanına yazacak. Yazmadıysa, hâkim ‘Telefon kime ait, bana getir’ diyecek, ondan sonra karar verecek” görüşünü dile getirdi.

‘Yaygara koparılıyor’

Hükümetin hâkimlere baskı yaptığı yönünde bir yaygara koparıldığını, hiçbir zaman hiçbir hükümet ve hiçbir bakanın hâkime baskı yapmasının söz konusu olamayacağını, hâkimlerin bakanın muhatabı olmadığını belirten Köylü, “Ben yıllarca savcılık yaptım. 4-5 hükümet döneminde çalıştım. Bunların içinde sağı da solu da var, 12 Eylül hükümeti de vardır. Bir davayla ilgili olarak hâkime talimat vermezler, bunu savcıyla da konuşmazlar. Savcıya sadece soruşturmanın çok önemli olduğu, hassas ve titizlikle üzerinde durulmasını söyleyebilirler. Bu da çok normaldir, burada da kimse alınmamalı. Bunun ötesinde hiçbir şey söylemezler” dedi.

Adalet Bakanlığı’nın 69 hâkim ve savcıyı dinletmesiyle ilgili tartışmaların anımsatılması üzerine Köylü, hâkim ve savcılarla ilgili de şikâyetler olabileceğini, bunlar hakkında yasal çerçeve içinde dinleme kararının alınabileceğini söyledi. Yargıtay’ın santralının dinlendiğine ilişkin tartışmalarla ilgili bir soru üzerine, “Şu kişi ya da bu kurum gibi bir tartışmaya girmek istemiyorum. Ama TİB’in bir telefon santralını dinlenmesi kararı karşısında, hassas davranıp ‘Bu santraldan başkaları da görüşüyor. Biz ayrım yapamayız, deme imkânı da vardır. Mevzuat budur, olması gereken budur” diye konuştu

Telefon dinlemelerin bütün modern ülkelerde yapıldığını, hatta ucu açık bir şekilde gerçekleştirildiğini, Türkiye’de ise süreli dinleme yapılabildiğini belirten Köylü, “Ama üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konu. Mahkemelerin çok dikkat etmesi gerekir. Mevzuat açık ve net, iyi uygulamak önemli olan” diye konuştu. TİB’den önce herkesin kafasına göre telefon dinlemesi yapıldığını, şimdi ancak mahkeme kararlarıyla telefon dinlemesi yapılabildiğini kaydeden Köylü, “Bu sistem bence gereklidir. Eksikleri çıkarsa bakılır” dedi.



‘Bu böyle gidemez’

Saadet Partisi (SP) Genel Başkan Yardımcısı ve Eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, “Türkiye’de süregelen siyasi gerginlik, parlamentodaki siyasi partilerin hırçınlığından kaynaklanmaktadır. Bu böyle gidemez. Bu, parlamentodaki partilerin hepsine kaybettirir” dedi.

Telefon dinlemelerinin gündemi meşgul etmesinin Ergenekon davası, hükümet ve yargı arasındaki sürtüşmeden kaynaklandığını ileri süren Kazan, “Anayasal organların konuyu kendi aralarında dışa yansımadan görüşülmeleri gerekirken, halkın önünde bu derece sert tartışmalara mevzu olması hem hükümet hem de yargı açısından son derece yanlıştır” değerlendirmesinde bulundu.

Dinlenen telefonlara bakıldığında yapılan dinlemelerin yüzde 90’ında suç unsurunun görüldüğünü dile getiren Kazan, “Demek ki dinlemelerle ilgili şikâyetlerde fazla ciddiye alınacak bir durum yok. Kaldı ki geçtiğimiz yıllarda başbakanlar, parti genel başkanları, Meclis başkanları dahi dinlenmiş, ne var ki o günkü ortamda bu gibi sesler ayyuka çıkmamıştır. Siz ne yaparsanız yapın, çalışma odalarınızda bile siz farkında olamadan konulmuş böcekler tarafından dinlenirsiniz. Eğer bir ayıbınız, sıkıntınız yoksa neden çekineceksiniz? Neden baskı altında olduğunuzu hissedeceksiniz? Günlerdir medyada sergilenen tepkileri suskunluk olarak değerlendirirseniz bunun daha ötesinde tepkilerin neler olması gerektiğini sizden beklerim” diye konuştu.

‘Korku imparatorluğu yok’

Türkiye’nin bir tür korku imparatorluğuna dönüştüğü yönündeki yargılara katılmadığını söyleyen Kazan, şöyle konuştu: “Türkiye’de herkes düşüncesini istediği gibi haykırıyor, beğenilse de beğenilmese de istediğini istediği gibi yazabiliyor. Her gün incelediğimde en az 10 gazetede bu havayı çok net olarak görebiliyorum. Ancak er geç 2010 Ekim’de yapılacağını tahmin ettiğim genel seçimlerde, AKP’nin oylarında büyük düşüş olacağını düşünüyorum. Türkiye’de süregelen siyasi gerginlik, parlamentodaki siyasi partilerin hırçınlığından kaynaklanmaktadır. Bu, böyle gidemez. Bu, parlamentodaki partilerin hepsine kaybettirir. Saadet Partisi lehine bir durum gelişmesinin, biz bu sebepten kaynaklanmamasını arzu ederiz. Yapılacak seçimlerde AKP iktidarda kalabilmek için bilinen seçim hediyelerini elbette kullanacak Ama seçime katılacak diğer partilerin, milletin oyunu alabilmek için elbette o hediyelerden daha değerli fikir ve görüşlerini ortaya koyması sonucunda etkili olacaktır.”



‘Hedef Cumhuriyet kurumları’

ADD Genel Sekreteri Ararat, yargının dinlenmesinin irtica tehlikesini açıkça ortaya koyduğunu belirterek ‘Hedef, laik ve sosyal hukuk devleti, ülkenin bağımsızlığıdır’ dedi.

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Sekreteri İzzet Polat Ararat, Yargıtay başta olmak üzere Cumhuriyetçi kişi ve kurumların dinlenmesinin ülkenin karşı karşıya kaldığı “irtica” tehlikesini açıkça ortaya koyduğunu belirterek “Amaç, irticaya karşı mücadeleyi etkisiz hale getirmektir” dedi.

ADD Genel Sekreteri Polat Ararat, Yargıtay ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in dinlenmesiyle yeniden gündeme gelen kurum ve kişiler üzerindeki siyasi baskıya ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulundu. Ararat, irticai faaliyetler yürütenlerin hedefinde Cumhuriyetçi kişi ve kurumlar olduğunu belirterek “İrticanın amacı, Cumhuriyetçi kişi ve kurumları sindirmek, yok etmek, etkisiz hale getirmektir. Hedef, doğrudan doğruya Cumhuriyet, laik ve sosyal hukuk devleti, ülkenin bağımsızlığıdır” dedi. Türkiye’nin, dış güçlerin de desteğiyle bölünmek istendiğini kaydeden Ararat, en son Kürt açılımı adı altında gündeme gelen gelişmelerin de bölünme amacına hizmet ettiğini kaydetti. Ararat şöyle devam etti:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmek istenmesi artık ‘emare’ olmaktan çıkmış, fiili bir duruma gelmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hedefte. İrtica ile mücadele ettiği söylenen Albay Dursun Çiçek, Cumhuriyet’i korumakla görevli savcı tarafından sorgulanıyor, ardından tutuklanıyor. Bu nasıl bir tezattır? Cumhuriyet savcısı neredeyse Türk ordusunun subayına ‘Sen irtica ile nasıl mücadele edersin’ diyecek. Bunun dışında toplumun tüm kesimleri, sendikalar, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları dinleniyor. Herkesin üzerinde korku yaratılarak yıldırılmak isteniyor.”

Cumhuriyetçi kişi ve kurumların irtica tehlikesine karşı mücadele için örgütlenmesi gerektiğini de belirten Ararat,“Cumhuriyetçi kişi ve kurumlar, yaşanan bu anti demokratik uygulamalar ve irticai faaliyetlere karşı sindirilemediler. Bilakis, insanlarda mücadele ruhu oluştu ve öfke duymaya başladılar. Herkes, irticaya karşı mücadele için örgütlü olunması gerektiğinde hemfikir. Demokratik kurumlar içinde mücadelemizi sürdürmeliyiz. Son olaylar da dikkate alındığında örgütlenmenin gereklilik olduğu ortaya çıkmıştır” diye konuştu.



% 80.3 Yargı mensupları: Telefonum dinleniyor

Avrasya Kamuoyu Araştırma Merkezi’nin (AKAM) yaptığı araştırmaya göre yargı mensuplarının yüzde 80.3’ü işyeri telefonlarının dinlendiğini düşünüyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Kayseri, Erzurum, Diyarbakır, Samsun ve Adana’da 112 hâkim, 94 savcı, 234 avukat olmak üzere toplam 440 yargı mensubunun katıldığı “Telefon Dinlemelerinin Toplum Üzerindeki Etkileri” konulu bir kamuoyu araştırması yapıldı.

Araştırmada “Cep telefonu görüşmelerinizin dinlendiğini düşünüyor musunuz” sorusunu araştırmaya katılan yargı mensuplarının yüzde 79.1’i “evet” diye yanıtlarken “Ev telefonundan yaptığınız görüşmelerin dinlendiğini düşünüyor musunuz” sorusuna da yüzde 73.6 oranında “evet” yanıtı geldi. “İşyerinizden yaptığınız telefon görüşmelerinin dinlendiğini düşünüyor musunuz” sorusu ise ilk iki sorudan daha yüksek oranda, yüzde 80.3 oranında “evet” diye yanıtlandı. Kendisine karşı ortam dinlemesi yapıldığını düşünenlerin oranı yüzde 65.1’e inerken “Telefonda mahrem konularınızı konuşurken tedirgin oluyor musunuz” soruna “evet” diyenlerin oranı 94.2’ye yükseliyor. Telefon ve ortam dinlemelerinin yasal olmayan yollardan yapıldığını düşünen yargı mensuplarının oranı ise yüzde 77.1 gibi yine oldukça yüksek bir rakam.

Yargı mensupları “Yasal olsa bile ‘Telefon dinlemek özel hayatın gizliliği ilkesine aykırıdır’ söylemine katılıyor musunuz?” sorusunu yüzde 92.1 oranında “katılıyorum” diye yanıtladı. “Katılmıyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 7.9.

‘İktidara servis ediliyor’

Ankete katılanların yüzde 67.8’i dinleme kayıtlarının iktidar partisine servis edildiğine inanırken, yüzde 16.4’ü inanmıyor. Dinleme kayıtlarının iktidar tarafından medyaya servis edildiğini düşünen yargı mensuplarının oranı 83.5, bu düşünceye katılmayanların oranı ise yüzde 16.5.

Dinlemelerin son dönemde artmasının nedenini, ankete katılan yargı mensuplarının yüzde 61.3’ü “devlet içerisinde kutuplaşma ve kurumların çatışması”na bağlıyor. Yargı mensuplarının yüzde 19.7’si telefon dinlemelerini “muhalifleri sindirme çabası”na, yüzde 9.3’ü devlet içerisindeki çok başlılığa bağlarken yüzde 6.1’i yolsuzluk ve çetelerle mücadeleye bağlıyor.

‘Türkiye polis devletine doğru gidiyor’

Ankete katılanların yüzde 78.2’si “muhalif grupların özellikle dinlendiği iddialarına katıldığını” belirtirken yüzde 21.8’i bu iddialara katılmıyor. Yargı mensuplarının yüzde 24.6’sı “dinleme kayıtlarının delil sayılmasını” doğru bulurken yüzde 75.4.’ü dinleme kayıtlarının delil sayılmasını doğru bulmuyor.

Yargı mensupların yüzde 71.9’u muhalefet partilerinin dinlendiğine inandığını belirtirken “Türkiye’nin giderek ‘polis devleti rejimine’ doğru sürüklendiği söylemine katılıyor musunuz” sorusu yüzde 76.3 oranında “katılıyorum” şeklinde yanıtlandı. Katılmayanların oranı ise 23.7.