Kitap Taslağı ve Örgüt Üyeliği...
cumhuriyet.com.trTürkiye aştığı dönemlere geri dönmemelidir. Düşünce özgürlüğü bir bütündür ve özgürlüklerin temelidir. Bu özgürlüğün ihlali, diğer özgürlükleri de ihlal etmeye başlar. Hukuk kurallarını olaylara ve kişisel isteklere göre yorumlamak gerekir. Çünkü hukuk, kurallara bağlılıktır.
Tarih tekerrür ediyor. 1980’li yılların başlarında, 12 Eylül’den sonra, kentlerde ve kırsal kesimlerde, polis ve jandarma evlere, dernek lokallerine baskınlar yapıp kitaplıklardaki sakıncalı kitapları toplamıştı. Nice evlerde, nice üniversite ve lise öğrencisinin kitaplıklarındaki kitaplara el konulacağı korkusu ile anne ve babalar sakıncalı sandıkları yayınları, polis ve jandarma baskınlarından önce toplayıp parçalamış, koparmış ve yakmıştı. Aynı olay yaşanıyor şimdi… Hani son anayasa değişikliğiyle 12 Eylül ile yüzleşme iddiası vardı… Bırakın yüzleşmeyi, bugünlerde o günlerin uygulamalarına dönülüyor… Bir kitap, daha yayımlanmadan, taslak sayfaları, bölümleri, el yazılı notlarından ya da bilgisayardaki yazımlarından imha ediliyor, siliniyor…
Bu aramada, söz konusu taslağın iade edilip edilmemesi, örgüt üyeliği ile bağlantı kurularak değerlendiriliyor. Bu noktada da tarihin tekerrür etmesi olgusu ile karşılaşıyoruz.
Yürürlükten kalkan Türk Ceza Kanunu’nun ünlü 141, 142, 163. maddelerinin uygulamasında “sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya matuf cemiyet kurma” veya “bu yönde propaganda yapma” ya da “laikliğe aykırı olarak, devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini dini esaslara uydurmak amacıyla cemiyet tesis etme ya da bunlara üye olmada”, yargılama konusu olmuş kitapları bulundurma, suçların kanıtları olarak kabul edilmişti. Bu nedenledir ki, Lenin’in, Stalin’in, Mao Tse Tung’un, Nâzım Hikmet’in, Saidi Nursi”nin kitaplarını bulundurma, TCK. 141, 142, 163. maddelerinin ihlali için yeterli delil olarak kabul edilmişti.
Yayınların, kitapların, dergilerin, gazetelerin, kişinin evinde, kitaplığında, işyerinde bulundurulması ile “propaganda, övme, teşvik ve örgüte üye olma” suçlarının işlenip işlenemeyeceği yönünde 1968 - 1980 arasında çok yoğun uygulamalar olmuştu. Düşünce özgürlüğünün sınırsız olduğu, 1961 Anayasası’nda 20. ve 21. maddelerde “düşünce özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğünün sınırlanmadığı, cebir ve şiddete yönelik ifadeler kullanılmadıkça düşünce açıklamasının suç olamayacağı yönünde Bülent Tanör ve Çetin Özek’in mücadeleleri” hukuk uygulamasını belli bir ölçüde etkilemişti. Bu nedenledir ki, “mevcut veya yakın tehlike” doğurmadıkça her türlü düşüncenin ileri sürülebileceği yönündeki görüşler, hukuk uygulamasında yer almaya başlamıştı. Bu akım giderek yaygınlaşıp günümüzde, geçmişteki yaklaşımlar sadece tarihi olaylar olarak anılmaya başlanırken son olay “tarihin tekerrür ettiğini” yeniden ortaya koydu.
Anayasanın 28. maddesi
Üstelik bu yaklaşım kişiyi sadece düşüncesinden değil, belirli bir örgüte üye olma gibi, eylemden de sorumlu tutması yönünden daha da tehlikeli bir özellik taşımaktadır. Bir kitabın taslağını yanında bulundurma suç sayılabilir mi? Sorunun cevabı anayasada arandığında, 28. maddede basın ve yayınla ilgili sınırlayıcı hükümlerin bulunduğu saptanabilmektedir. Örneğin anayasanın 28. maddesinin 4 ve 6. fıkralarında devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan, süreli veya süresiz yayınların basımının önlenebileceği ve toplatılabileceği öngörülmüştür. Anayasanın bu çok sınırlayıcı düzenlemesi içinde dahi yazı taslağının, yayın taslağının konumuzla ilgili bir kitap taslağının kısaca henüz “ön çalışma-ön yazı-yazı hazırlığı-müsvedde” niteliğindeki bir belgenin önlenebileceği ya da toplatılacağı şeklinde bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla ve maalesef yaşanan ve karşılaşılan “gazetenin yönetim yerinin” aranması, yazılara el konulması, bilgisayarın taranması keyfiyeti 1982 Anayasası’nın 28. maddesinin metnine aykırılık teşkil eder bir nitelik taşımaktadır.
Ancak bu sınırlayıcı hükümlerde dahi, belirli suçları içeren haber, yazı ve süreli ve süresiz yayınlar öngörülmektedir. Yazı ya da kitap taslağı anayasanın belirlediği yazı kavramından da önce gelen bir evreye ilişkindir; yazarın hazırlık aşamasındaki çalışmaları henüz kesinleşmemiş düşünce dünyasına ilişkindir. Dolayısıyla, taslağa müdahalede bulunulması hukuk dışı bir davranış biçimidir ve düşünceyi yasaklama çabasının bir sonucudur.
Bu nedenlerle taslak halinde bir yazının kaleme alınması ya da böyle bir yazıya ilişkin çalışma yapılması, yazının elde tutulması ile örgüt arasında bir bağlantının kurulması hukuken doğru değildir. Örgütün, “belirli bir hiyerarşik düzen, disiplin ve emir-komuta zinciri içinde yürütülen, belirli bir suç işlemek için çok sayıda kişinin birleşmesiyle oluşturulan, bir devamlılık içindeki insan grubunu” ifade ettiği düşünüldüğünde, kitap taslağını elde bulundurmanın bu unsurlarla bir tutulamayacağı kolayca anlaşılır.
Türkiye aştığı dönemlere geri dönmemelidir. Düşünce özgürlüğü bir bütündür ve özgürlüklerin temelidir. Bu özgürlüğün ihlali, diğer özgürlükleri de ihlal etmeye başlar.
Hukuk kurallarını olaylara ve kişisel isteklere göre yorumlamak gerekir. Çünkü hukuk, kurallara bağlılıktır. Hukuka saygı göstermek de kural gereğidir.